Abdulkadir Geylani'nin talebesi : İbn Kudame
ما تقول السادة الفقهاء - أحسن الله توفيقهم - فيمن يسمع الدف والشبابة والغناء ويتواجد (1) ، حتى إنه يرقص . هل يحل ذلك أم لا ؟ مع اعتقاده أنه محب لله ، وأن سماعه وتواجده ورقصه في الله ؟.
وفي أي حال يحل الضرب بالدف ؟ هل هو مطلق ؟ أو في حالة مخصوصة ؟.
وهل يحل سماع الشعر بالألحان في الأماكن الشريفة ، مثل المساجد وغيرها ؟
İbn Kudameye şöyle bir soru sorulur : (Tasavvufta)Bazı kimseler çalgı eşliğinde ayakta zikir çekip başlarını ve vücudlarını sallıyorlar ve bunun bir çeşit zikir olduğunu muhabbetullahdan kaynaklandığını söylüyorlar? Bunları yapan kişinin durumu nedir? Çalgı hangi hallerde haramdır hangi hallerde helaldir?
İbn Kudame şöyle cevap verir : Bunları yapan kişi günahkar ve kötü bir kimsedir..Yaptıkları bu iş , günah ve boş bir iştir ve bidattir.Allaha bunlarla yaklaşılmaz.
Sürekli bunu yapmaya devam ederse şahitliği hiçbir konuda kabul edilmez
Bu kişinin haber verdiği hadisler ve verdiği dini bilgiler (bu kişi güvenilmez olduğu için) dinlenmez ve kabul edilmez.
ومن منكرات هؤلاء جعل الشريعة مخالفة للطريقة وظنهم أن مسلك علماء ظاهر الشريعة غير مسلك علما الحقيقة ومن ثُمَّ تراهم يقولون هذه الصلاة أو هذا الورد أو هذا العقل الفلاني ثابت ممن أوتي العلم أللداني فيكفينا ذَلِكَ وأن لم يوافقه ظاهر الشرع أو ورد ما يخالفه فيما هنالك
Leknevi der ki: Uydurma hadisleri meşru yapma çabasında olanların yaptıkları kötü şeylerden birisi de şudur ki : Şeriatı Tarikata ters yapmak,zannettiklerine göre Zahir Şeriat Alimlerinin yolu ile Hakikat Alimlerinin yollarının farklı olduğunu düşünmeleridir.Sonra onların şöyle dediğini görürsün:''Bu namaz veya bu vird veya şu düşünce Ledun ilmi verilen kişilerden sabittir.Şeriata veya onda nakledilen birşeye ters olsa bile bu bizi bağlamaz.''derler.
وَقَعَ لِبَعْضِ الْجَهَلَةِ أَنَّ الْخَضِرَ أَفْضَلُ مِنْ مُوسَى تَمَسُّكًا بِهَذِهِ الْقِصَّةِ وَبِمَا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ ، وَهَذَا إِنَّمَا يَصْدُرُ مِمَّنْ قَصَرَ نَظَرُهُ عَلَى هَذِهِ الْقِصَّةِ
İbn Hacer, (Musa-Hızır kıssasını) naklettikten sonra şöyle der : Bazı Cahiller bu kıssaya sarılarak Hızırın Musadan üstün olduğunu dile getirmişlerdir.Bu sadece onların aklının kısalığındandır.Bir Nebi , Veliden daha üstündür.Bu kesinleşmiş bir hükümdür.İnkar eden ittifakla Kafir olur.
ذَهَبَ قَوْمٌ مِنَ الزَّنَادِقَةِ إِلَى سُلُوكِ طَرِيقَةٍ تَسْتَلْزِمُ هَدْمَ أَحْكَامِ الشَّرِيعَةِ فَقَالُوا : إِنَّهُ يُسْتَفَادُ مِنْ قِصَّةِمُوسَى وَالْخَضِرِ أَنَّ الْأَحْكَامَ الشَّرْعِيَّةَ الْعَامَّةَ تَخْتَصُّ بِالْعَامَّةِ وَالْأَغْبِيَاءِ ، وَأَمَّا الْأَوْلِيَاءُ وَالْخَوَاصُّ فَلَا حَاجَةَ بِهِمْ إِلَى تِلْكَ النُّصُوصِ ، بَلْ إِنَّمَا يُرَادُ مِنْهُمْ مَا يَقَعُ فِي قُلُوبِهِمْ ، وَيُحْكَمُ عَلَيْهِمْ بِمَا يَغْلِبُ عَلَى خَوَاطِرِهِمْ ، لِصَفَاءِ قُلُوبِهِمْ عَنِ الْأَكْدَارِ وَخُلُوِّهَا عَنِ الْأَغْيَارِ . فَتَنْجَلِي لَهُمُ الْعُلُومُ الْإِلَهِيَّةُ وَالْحَقَائِقُ الرَّبَّانِيَّةُ ، فَيَقِفُونَ عَلَى أَسْرَارِ الْكَائِنَاتِ وَيَعْلَمُونَ الْأَحْكَامَ الْجُزْئِيَّاتِ فَيَسْتَغْنُونَ بِهَا عَنْ أَحْكَامِ الشَّرَائِعِ الْكُلِّيَّاتِ ، كَمَا اتَّفَقَ لِلْخَضِرِ ، فَإِنَّهُ اسْتَغْنَى بِمَا يَنْجَلِي لَهُ مِنْ تِلْكَ الْعُلُومِ عَمَّا كَانَ عِنْدَ مُوسَى ، وَيُؤَيِّدُهُ الْحَدِيثُ الْمَشْهُورُ : اسْتَفْتِ قَلْبَكَ وَإِنْ أَفْتَوْكَ قَالَ الْقُرْطُبِيُّ : وَهَذَا الْقَوْلُ زَنْدَقَةٌ وَكُفْرٌ ; لِأَنَّهُ إِنْكَارٌ لِمَا عُلِمَ مِنَ الشَّرَائِعِ ، فَإِنَّ اللَّهَ قَدْ أَجْرَى سُنَّتَهُ وَأَنْفَذَ كَلِمَتَهُ بِأَنَّ أَحْكَامَهُ لَا تُعْلَمُ إِلَّا بِوَاسِطَةِ رُسُلِهِ السُّفَرَاءِ بَيْنَهُ وَبَيْنَ خَلْقِهِ الْمُبَيِّنِينَ لِشَرَائِعِهِ وَأَحْكَامِهِ
İbn Hacer sözlerine şöyle devam eder : Zındıklardan bazıları Tarikat Sulukuna sarılarak Şeriat hükümlerini yok sayma ve yıkma peşine düşmüşlerdir.
Onlar ''Şeriat hükümleri ancak normal insanları kapsar.Evliya ve Havasın bunlara(yani Şeriat hükümlerine) ihtiyacı yoktur.Onların kalpleri temiz olduğu için kalpleri ve hatırlarına gelen bilgilerle hükmedilir.Onlara Rabbani ilimler ve hakiketler tecelli olur.Cuziyyat ve Kainatın sırlarını bilirler.Bu sebeple Hızır as'da olduğu gibi onların da Şeriat İlimlerine ihtiyaçları gerekmez.''derler.
Kurtubi der ki : İşte bu sözler Zındıklık ve Küfürdür.Çünkü bu Şeriat İlimlerini apaçık inkardır.Çünkü Yüce Allah sünnetini ve Kelamını ancak bir vasıta ile Resullerine aktararak onunla kullarına Şeriatı ve Ahkamı öğretmesi icra etmiştir.
فَمَنِ ادَّعَى أَنَّ هُنَاكَ طَرِيقًا أُخْرَى يَعْرِفُ بِهَا أَمْرَهُ وَنَهْيَهُ غَيْرَ الطُّرُقِ الَّتِي جَاءَتْ بِهَا الرُّسُلُ يَسْتَغْنِي بِهَا عَنِ الرَّسُولِ فَهُوَ كَافِرٌ يُقْتَلُ وَلَا يُسْتَتَابُ
Kim ''Kişi Başka yollar ile Ahkamı Şeriyyeyi bilebilir, onun kalbine tecelli olunur,Peygambere ihtiyacı olmaz'' diyerekten bi söz söylerse bu kişi Kafirdir , Tevbeye bile davet edilmeden öldürülür.
İmam Şatıbî el-İtisam’da sufilerin hatalarını sayarak der ki;
a. Rasûlullah (s.a)’a yalan ihtiva eden ve zayıf hadislere güvenmeleri... Zayıf hadislerin ise Peygamber (s.a) tarafından söylendiğine dair zan galip değildir. Dolayısıyla bunlara bir hüküm isnad etmeye imkân yoktur. Durum böyle olunca ya yalan oldukları bilinen hadisler hakkında ne denilir? (s. 299-300)
b. Maksatlarına uymayan sahih hadisleri reddederek bunların akla muhalif olduğunu ileri sürerler.(Not:Veya tarikatlarına aykırı olduğunu söylerler)
c. Allah’tan ve Rasûlünden gelenlerin kendisi vasıtasıyla anlaşılabildiği arapça ilmini bilmemekle birlikte, arapça olan Kur’an ve sünnet hakkında söz söyleme cesaretini göstererek, şeriatı geride bırakıp, ilimde derinleşmiş olan kimselere muhalefet etmeleri.
d. Şeyhlerini tazimde çok ileri derecede giderek sonunda onları haketmedikleri seviyeye ulaştırmaları. Onların aşırıya gitmeyip, orta hallileri filandan Allah’ın daha büyük hiçbir velisinin olmadığını iddia eder. Bazen velayet kapısını bu sözü eden kişi dışında diğer ümmetin yüzüne kapatırlar. Bu ise katıksız bir batıldır... (s. 349): Orta halli mutedil olanları ise şeyhinin Peygamber (s.a)’a eşit olduğunu ileri sürer, ancak ona vahiy gelmediğini ifade eder.”
(El-Muvafakat Liş-Şatibi)
İmam Suyuti şunları nakleder;
“Zahid olarak tanınan Meysere Bin Abdirabbih vefat ettiği gün, cenazesine katılabilmek için Bağdat çarşıları tamamen kapanmıştır. Böyle bir zahid olmasına rağmen Meysere, hadis uydurmakla itham edilmiştir. Vefat edeceği sırada;
“Rabbinden ümitvar ol” dedikleri zaman
“Nasıl olmam ki, Ali R.a.’ın fazileti hakkında yetmiş hadis uydurdum.” diye cevap vermiştir (Tedribur Ravi(1/283)
يا أبا عبد الله عندنا قوم يقال لهم الصوفية يأكلون كثيراً ثم يأخذون في القصائد ثم يقومون فيرقصون.
فقال مالك: الصبيان هم؟ قال لا.
قال أمجانين؟ قال لا، قوم مشائخ وغير ذلك عقلاً.
قال مالك ما سمعت أن أحداً من أهل الإسلام يفعل هذا.
قال الرجل يل يأكلون ثم يقومون فيرقصون نوائب ويلطم بعضهم رأسه وبعضهم وجهه فضحك مالك ثم قام فدخل منزله.
فقال أصحاب مالك للرجل لقد كنت يا هذا مشؤوماً على صاحبنا، لقد جالسناه نيفاً وثلاثين سنة فما رأيناه ضحك إلا في هذا اليوم.
İmam el-Kadı Iyaz r.a. Tertibul Medarik’te(2/54) et Tinnisî’den naklediyor; “İmam Malik r.a.’ın yanında idik. Ashabı da oradalardı. (Mardin) Nusaybin halkından birisi dedi ki;
“Bizim o tarafta “sufiler” denilen bir topluluk var. Çok yiyorlar, sonra kasideler okumaya başlıyor ve kalkıp raks ediyorlar” Bunun üzerine imam Malik dedi ki;
“Onlar çocuk mu?”
“Hayır” dedi.
“Peki, onlar mecnun mu?” diye sorunca adam dedi ki;
“Hayır onlar şeyhtirler ve akıl sahibidirler.” İmam Malik dedi ki;
“İslam ehlinden hiç kimsenin böyle yaptığını duymadım!!!” Adam dedi ki;
“Onlar yiyorlar, sonra kalkıp ayakları üzerinde raks ediyor, bazıları başlarını ve yüzlerini tokatlıyorlar” bunun üzerine imam Malik güldü ve kalkıp evine girdi. Malik r.a.’ın ashabı adama dediler ki;
“Biz otuz küsur senedir onun meclisindeydik, bu gün dışında güldüğünü görmedik.”
İbn Ebi Şeybe Musannefinde(2/231) ve Kurtubi Tefsir’inde(4/310) naklediyorlar; Cüveybir Bin Dahhak der ki; “İbni Mes’ud r.a. bir topluluğun ayakta zikir yaptığını öğrendi ve onlara karşı çıktı. Onlar dediler ki;
“Allah Teala; “Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzere yatarak Allah’ı zikrederler” buyurmuyor mu?” bunun üzerine İbni Mesud r.a.;
“Bu ayet, ayakta namaz kılmaya güç yetiremeyen kimse hakkındadır” dedi.”
اعْلَمْ أَنَّ مَا يُفَسِّرُ بِهِ هَذِهِ الْآيَةَ الْكَرِيمَةَ بَعْضُ الزَّنَادِقَةِ الْكَفَرَةِ الْمُدَّعِينَ لِلتَّصَوُّفِ ، مِنْ أَنَّ مَعْنَى الْيَقِينِ الْمَعْرِفَةَ بِاللَّهِ - جَلَّ وَعَلَا - ، وَأَنَّ الْآيَةَ تَدُلُّ عَلَى أَنَّ الْعَبْدَ إِذَا وَصَلَ مِنَ الْمَعْرِفَةِ بِاللَّهِ إِلَى تِلْكَ الدَّرَجَةِ الْمُعَبَّرَ عَنْهَا بِالْيَقِينِ ، أَنَّهُ تَسْقُطُ عَنْهُ الْعِبَادَاتُ وَالتَّكَالِيفُ ; لِأَنَّ ذَلِكَ الْيَقِينَ هُوَ غَايَةُ الْأَمْرِ بِالْعِبَادَةِ .
إِنَّ تَفْسِيرَ الْآيَةِ بِهَذَا كُفْرٌ بِاللَّهِ وَزَنْدَقَةٌ ، وَخُرُوجٌ عَنْ مِلَّةِ الْإِسْلَامِ بِإِجْمَاعِ الْمُسْلِمِينَ . وَهَذَا النَّوْعُ لَا يُسَمَّى فِي الِاصْطِلَاحِ تَأْوِيلًا
Şankiti (Yakîn gelene kadar Rabbine ibadet et ) ayetinin tefsirinde şöyle der : Bilesin ki , bazı Zındıklar Tasavvuf adı altında bu ayeti kerimedeki ''yakin'' kelimesini ''Yüce Allahı bilmek'' şeklinde açıklamaya çalışıyorlar.Ve şöyle diyorlar ''Kişi Allahı bilip bu dereceye ulaşırsa yakin onda gerçekleşir ve bir kısım teklifler ondan kalkar.''demekteler.Bu şekildeki açıklama açıkça zındıklık ve küfürdür.Müslümanların görüş birliğiyle İslam Milletinden çıkmaktır.Bu şekildeki (tahrifata) Şeriatta tevil bile denmez.
Sonuç : Evvela kişi yolda Şeriatla yürümek zorundadır.Değerlendirmesini ona göre yapmak zorundadır.İşe batınî açıdan başlarsa sakata gelir.
İmam Şafi'nin dediği gibi : Bir kişiyi uçar veya denizde yürür halde görseniz , Şeriata muhalifse ona itibar etmeyin.(Zehebi, Siyeru Alamun-Nubela)
Nitekim Beyhakî , İmam Şafinin Şeriate bağlı olan Mutasavvıfları övdüğünü , Şeriate ters hareket eden Mutasavvıfları ise delilik ve ahmaklık ile suçladığını belirtir./''Sabah tasavvufçu olan öğlene kalmaz deli/ahmak olur'' sözü bu kabildendir.