Bugün daha çok Tepebağ ve Kayalıbağ mahallerinde ayakta kalabilmiş olan geleneksel Adana evleri, Adana'nın tarihi kent kimliğinin en önemli parçalarından birini oluşturmaktadır.
Adana nüfus yapısında çoğunluğu oluşturan Türkmen ve Yörüklerin 19. yüzyıl ortalarına kadar konar-göçer olarak yaşamaları ve Seyhan nehri kenarındaki yapıların taşkınlarla sürekli yıkılması ve yeniden yapılması nedeniyle Adana kent mimarisi bu dönemlere kadar fazla gelişememiştir.
Genellikle tek katlı ve kerpiçten evlerin olduğu şehir, Seyhan nehrinin ıslahı, bölgedeki pamuk üretiminin gelişmesi ve beraberindeki sanayileşme sayesinde hızla gelişme sürecine girmiş, Adana’da ekonomik yapının gelişmesine paralel olarak mimari de etkilenmiştir.
Kerpiç evlerin yerlerini daha dayanıklı ve görkemli kagir ve karkas sistemli 2-3 katlı evler almıştır. “Geleneksel Adana Evleri” veya “Tepebağ Evleri" olarak adlandırılan bir yapı tarzı oluşmaya başlamıştır.
Adana geleneksel konutları, yığma ve ahşap karkas sistemde inşa edilmiştir. Çevre illerdeki yoğun taş kullanımına karşın, Adana'daki sivil mimarlık örneklerinin tuğla olarak inşa edildiği görülmektedir. Adana'da, geleneksel konut mimarisinin genelde sıcak ve nemli güney ikliminin etkisi altında gelişmiş olduğu gözlemlenmektedir. Geleneksel konutlarda kalın duvarlı az pencereli, taşlık ve iç avlunun yer aldığı zemin kat uygulamaları ile sıra pencereli, çıkmalarla zenginleştirilmiş üst katlar, düz toprak damlar ve saçaklar, iklimsel koşullara yanıt veren mimari öğeler olarak ortaya çıkmaktadır.
Kentin tarihi merkezinde geleneksel konutlar, dar ve kıvrımlı sokaklar üzerinde, oldukça küçük parsellere, bitişik nizamda inşa edilmiştir. Bu konutların yan yana gelmesi ile oluşan kentsel dokuda sokak genişliklerinin sürekli farklılaştığı ve çıkmaz sokakların önemli bir yer tuttuğu görülmektedir.
19. yüzyıl sonu ve 20 yüzyıl başlarında Seyhan Nehri kıyısında inşa edilmiş konaklar ile Ulucami Mahallesi'ndeki anıtsal sivil mimarlık örnekleri geleneksel konut mimarisinin özenli ve seçkin örneklerini oluşturmaktadır. Bu yapılar, çatılarındaki esinti ve manzaraya açık cihannümaları ile 4 kata varan yükseklikleriyle Tepebağ ve Sarıyakup Mahallesi'ndeki 1-2 katlı mütevazi konutlardan mimari biçimlenişleri, sokak-yapı ve avlu-parsel ilişkileri, parsel büyüklüğü ve kullanımı, çatı biçimlenişleri ile belirgin biçimde farklılaşırlar. Yüksekliğin artmasının yanı sıra bu yapılarda zemin katlarda da dışa açılmaların yapıldığı, parsellerin büyüdüğü ve avlu kullanımının kaldırılarak parsellerin tümüne yapıların oturtulduğu görülmektedir.
Kayalıbağ'da, Seyhan Nehri kıyısında yer alan sıra konaklar, Adana geleneksel konut mimarisinin en nitelikli örneklerini oluşturmaktadır. Bu konaklar aynı zamanda kentte tescili yapılan ilk sivil mimarlık örnekleri arasında yer almaktadır. Bu konaklardan, "Hacı Yunuszade Mehmed Efendi Konağı" ve güney uçta yer alan ve orta holü çatıdaki sekizgen aydınlık feneri ile ışık alan "Bosnalı Salih Efendi Konağı" ayrı bir önem taşımaktadır.
Sıra konakların hemen kuzeybatısında yer alan, ve yine görkemli bir örnek olan Suphi Paşa Konağı da 1976'dan bu yana Atatürk Müzesi olarak kullanılmaktadır. Yapı 1998 Adana Depremi sonrasında kapsamlı bir onarım geçirmiştir.
Kentteki farklı din ve kültürlerin etkileşimi de konut mimarisinde çeşitlilik ortaya çıkarmıştır. Farklılaşmalar özellikle azınlık gruplara ait konutlar ile Müslüman yerli halkın konutları arasındadır. Kuruköprü, Hanedan, İstiklal ve Döşeme Mahallesi gibi daha batıdaki alanlar ile Türkocağı Mahallesi'nde geleneksel nitelikler gösteren konutların yanı sıra, azınlık kültürüne bağlı olarak biçimlenmiş örneklere de rastlanmaktadır. Bu kapsamda, Adana geleneksel konutları için hazırlanan cephe ve plan topolojilerinde de bu farklılıkları izlemek mümkündür.