Âdiyât Sûre-i Şerif'i (1)
Sûre-i Şerif'in Takdimi:
Mekke-i mükerreme döneminde Âsır sûre-i şerif'inden sonra nâzil olmuştur. On bir Âyet-i kerime, yirmi sekiz kelime ve yüz yirmi harften müteşekkildir.
Birinci Âyet-i kerime'de geçen ve "Nefes nefese koşan atlar" mânâsına gelen "Âdiyât" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur.
Muhtevâsı:
Bu mübârek Sûre-i celîle Allah yolunda cihad edenlerin soluk soluğa koşan atlarına yemin ederek başlar.
İlk beş Âyet-i kerime'de kıyameti hatırlatan bir harp sahnesi gözler önüne serilmekte; kıvılcımlar saçan, sabahın ilk saatlerinde baskınlar yapan, orada tozu dumana katan, düşman birliklerini çepeçevre kuşatıp onlara cepheden saldıranlar üzerine yemin edilerek şanlı mücahitlerin Allah katındaki faziletleri belirtilmektedir.
Mütebâki Âyet-i kerime'lerde ise, insanoğlunun umumiyetle nankör ve menfaat düşkünü olduğu, bu durumunun ileride kendilerine çok büyük zararlar getireceği, gün gelip yaptıklarının hesabını vermek üzere ilâhî huzura çıkacakları beyan edilmektedir.
Cihadın Ruhu:
Allah-u Teâlâ inananları Allah yolunda cihada, kahramanlığa ve fedakârlığa teşvik ederek Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Andolsun o koştukça koşanlara!" (Âdiyât: 1)
İ'lây-ı kelimetullah için, üstlerinde mücahitler olduğu halde, nefes nefese, soluk soluğa, boyunlarını uzatarak koşan atlara!
"Andosun kıvılcımlar saçanlara!" (Âdiyât: 2)
Allah yolunda cihad eden gazilerin, nalları taşlara çarparak kıvılcımlar çıkaran atlarına!
"Andolsun sabahleyin akına çıkanlara!" (Âdiyât: 3)
Sabah erken saatlerde düşman üzerine baskın yapan akıncı mücahitlere!
"Andolsun orada tozu dumana katanlara!" (Âdiyât: 4)
Ortalığı toz-dumana katarak düşmana korku ve dehşet veren yiğit süvarilere!
"Andolsun o toz duman içinde bir topluluğun ortasına dalanlara!" (Âdiyât: 5)
Her an baskın yapmak için fırsat kollayan din düşmanlarının tertip ve düzenlerini bozmak, saflarını darmadağın etmek için kendilerini bir anda düşman topluluklarının ortasında bulanlara!
Bu müjde sadece Asr-ı saâdet'e münhasır olmayıp şümulü kıyamete kadar devam eder. Bilhassa fitne ve fesadın ayyuka çıktığı âhir zamanda gelecek olan mücahitlere de şâmildir.
_______________________________________________________________
Âdiyât Sûre-i Şerif'i (2)
Nankör İnsan:
Bir damla kerih sudan yaratıldığı halde Yaratan'a hasım kesilen, nâmütenâhi nimetlerle donatıldığı halde şükretmeyip nankörlük eden, Allah'a inanmayan, olanca kibriyle öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kimseler hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurur:
"Gerçekten insan Rabb'ine karşı çok nankördür" (Âdiyât: 6)
O kadar ilâhî nimetlere nâil olduğu halde hiçbirisinin şükrünü yerine getirmez. Mazhar olduğu bolca iyilikleri hiç hesaba katmaz. Rabb'ini unutur da, kulluk vazifelerini yapmaz. Maruz kaldığı musibetleri ve zorlukları sık sık dile getirerek itiraz eder durur.
"Ve kendisi de buna şâhittir." (Âdiyât: 7)
Rabb'ine karşı çok nankör olduğuna insanın kendisi de şâhittir, başka bir delile ihtiyaç yoktur, çünkü yaptıkları ayan-beyan ortadadır. Bu durumu kendi vicdanı da kabul eder ve dile getirir.
Nitekim diğer bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Müşrikler kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şâhitlik ederken..." (Tevbe: 17)
Dünya hayatında bu itirafı yaptıkları gibi, ahirette de kendi aleyhlerine şâhitlik yapacaklar, günahlarını itiraf edeceklerdir.
Mala Aşırı Düşkünlük:
İnsan dünyanın geçici geçimliğinden ibaret olan mala muhabbetinden dolayı son derece cimri ve haristir.
"Doğrusu o, mal sevgisine aşırı derecede düşkündür." (Âdiyât: 8)
Mala olan aşırı muhabbeti insanı öyle bir dereceye getirir ki; yanında bir vâdi dolusu altın olsa ikincisini ister, iki vâdi dolusu altını olsa üçüncüsünü ister. Malının hakkını vermez, hayra harcamaz, haristir, Allah yolunda infak etmez, malın şükrü olan ibadet ve taatı da unutur. Dünya hayatının fânî nimetlerini, ahiretin baki nimetlerine tercih eder.
"O bilmez mi ki kabirlerde olanların diriltilip dışarı atılacağı zamanı?" (Âdiyât: 9)
Kabirlerin açılacağı o gün için hazırlık yapmaz. Halbuki kabirden kalktığı vakit karşılaşacağı mihnetlere karşı çareler aramak, mala muhabbetten daha evlâdır.
Bir kadın bile hamile olduğu zaman çocuğuna giyecek hazırlar. Ona: "Senin çocuğun yok ki, bu hazırlık da ne oluyor?" denilecek olursa ne cevap verir?
"Kalplerde olanların da ortaya konulacağı zamanı (bilmez mi ki)?" (Âdiyât: 10)
Gönüllerde saklanan bütün gizli sırlar, niyetler, maksatlar bütünüyle ortaya serildiği vakit, insanlar dünyada neler yaptıklarını anlayacaklardır.
Çünkü:
"Şüphesiz ki Rabb'leri o gün onların her şeyinden haberdardır." (Âdiyât: 11)
Hiçbir şey O'nun ilminin dışına çıkamaz, O'nun ilmi her şeyi kuşatmıştır. Ezelî ve ebedî ilmi ile her şeyin içyüzünü bilir. En gizli halleri bilmek O'na mahsustur. Zâhirî ve bâtınî, büyük ve küçük hiçbir hadise, hiçbir haber hiçbir zaman O'ndan gizli kalamaz. İyilik yapanları mükâfatlandırır, kötülük yapanları cezalandırır.
Bu beyan, insanların uyanması için ilâhî bir tehdittir. Ahiret âleminde hesap ve azaptan kurtulup mükâfâta erebilmek için, elde fırsat dilde ruhsat varken ibadet ve taata yönelmeye azmetmeleri gerekmektedir.
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
Sûre-i Şerif'in Takdimi:
Mekke-i mükerreme döneminde Âsır sûre-i şerif'inden sonra nâzil olmuştur. On bir Âyet-i kerime, yirmi sekiz kelime ve yüz yirmi harften müteşekkildir.
Birinci Âyet-i kerime'de geçen ve "Nefes nefese koşan atlar" mânâsına gelen "Âdiyât" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur.
Muhtevâsı:
Bu mübârek Sûre-i celîle Allah yolunda cihad edenlerin soluk soluğa koşan atlarına yemin ederek başlar.
İlk beş Âyet-i kerime'de kıyameti hatırlatan bir harp sahnesi gözler önüne serilmekte; kıvılcımlar saçan, sabahın ilk saatlerinde baskınlar yapan, orada tozu dumana katan, düşman birliklerini çepeçevre kuşatıp onlara cepheden saldıranlar üzerine yemin edilerek şanlı mücahitlerin Allah katındaki faziletleri belirtilmektedir.
Mütebâki Âyet-i kerime'lerde ise, insanoğlunun umumiyetle nankör ve menfaat düşkünü olduğu, bu durumunun ileride kendilerine çok büyük zararlar getireceği, gün gelip yaptıklarının hesabını vermek üzere ilâhî huzura çıkacakları beyan edilmektedir.
Cihadın Ruhu:
Allah-u Teâlâ inananları Allah yolunda cihada, kahramanlığa ve fedakârlığa teşvik ederek Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Andolsun o koştukça koşanlara!" (Âdiyât: 1)
İ'lây-ı kelimetullah için, üstlerinde mücahitler olduğu halde, nefes nefese, soluk soluğa, boyunlarını uzatarak koşan atlara!
"Andosun kıvılcımlar saçanlara!" (Âdiyât: 2)
Allah yolunda cihad eden gazilerin, nalları taşlara çarparak kıvılcımlar çıkaran atlarına!
"Andolsun sabahleyin akına çıkanlara!" (Âdiyât: 3)
Sabah erken saatlerde düşman üzerine baskın yapan akıncı mücahitlere!
"Andolsun orada tozu dumana katanlara!" (Âdiyât: 4)
Ortalığı toz-dumana katarak düşmana korku ve dehşet veren yiğit süvarilere!
"Andolsun o toz duman içinde bir topluluğun ortasına dalanlara!" (Âdiyât: 5)
Her an baskın yapmak için fırsat kollayan din düşmanlarının tertip ve düzenlerini bozmak, saflarını darmadağın etmek için kendilerini bir anda düşman topluluklarının ortasında bulanlara!
Bu müjde sadece Asr-ı saâdet'e münhasır olmayıp şümulü kıyamete kadar devam eder. Bilhassa fitne ve fesadın ayyuka çıktığı âhir zamanda gelecek olan mücahitlere de şâmildir.
_______________________________________________________________
Âdiyât Sûre-i Şerif'i (2)
Nankör İnsan:
Bir damla kerih sudan yaratıldığı halde Yaratan'a hasım kesilen, nâmütenâhi nimetlerle donatıldığı halde şükretmeyip nankörlük eden, Allah'a inanmayan, olanca kibriyle öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kimseler hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurur:
"Gerçekten insan Rabb'ine karşı çok nankördür" (Âdiyât: 6)
O kadar ilâhî nimetlere nâil olduğu halde hiçbirisinin şükrünü yerine getirmez. Mazhar olduğu bolca iyilikleri hiç hesaba katmaz. Rabb'ini unutur da, kulluk vazifelerini yapmaz. Maruz kaldığı musibetleri ve zorlukları sık sık dile getirerek itiraz eder durur.
"Ve kendisi de buna şâhittir." (Âdiyât: 7)
Rabb'ine karşı çok nankör olduğuna insanın kendisi de şâhittir, başka bir delile ihtiyaç yoktur, çünkü yaptıkları ayan-beyan ortadadır. Bu durumu kendi vicdanı da kabul eder ve dile getirir.
Nitekim diğer bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Müşrikler kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şâhitlik ederken..." (Tevbe: 17)
Dünya hayatında bu itirafı yaptıkları gibi, ahirette de kendi aleyhlerine şâhitlik yapacaklar, günahlarını itiraf edeceklerdir.
Mala Aşırı Düşkünlük:
İnsan dünyanın geçici geçimliğinden ibaret olan mala muhabbetinden dolayı son derece cimri ve haristir.
"Doğrusu o, mal sevgisine aşırı derecede düşkündür." (Âdiyât: 8)
Mala olan aşırı muhabbeti insanı öyle bir dereceye getirir ki; yanında bir vâdi dolusu altın olsa ikincisini ister, iki vâdi dolusu altını olsa üçüncüsünü ister. Malının hakkını vermez, hayra harcamaz, haristir, Allah yolunda infak etmez, malın şükrü olan ibadet ve taatı da unutur. Dünya hayatının fânî nimetlerini, ahiretin baki nimetlerine tercih eder.
"O bilmez mi ki kabirlerde olanların diriltilip dışarı atılacağı zamanı?" (Âdiyât: 9)
Kabirlerin açılacağı o gün için hazırlık yapmaz. Halbuki kabirden kalktığı vakit karşılaşacağı mihnetlere karşı çareler aramak, mala muhabbetten daha evlâdır.
Bir kadın bile hamile olduğu zaman çocuğuna giyecek hazırlar. Ona: "Senin çocuğun yok ki, bu hazırlık da ne oluyor?" denilecek olursa ne cevap verir?
"Kalplerde olanların da ortaya konulacağı zamanı (bilmez mi ki)?" (Âdiyât: 10)
Gönüllerde saklanan bütün gizli sırlar, niyetler, maksatlar bütünüyle ortaya serildiği vakit, insanlar dünyada neler yaptıklarını anlayacaklardır.
Çünkü:
"Şüphesiz ki Rabb'leri o gün onların her şeyinden haberdardır." (Âdiyât: 11)
Hiçbir şey O'nun ilminin dışına çıkamaz, O'nun ilmi her şeyi kuşatmıştır. Ezelî ve ebedî ilmi ile her şeyin içyüzünü bilir. En gizli halleri bilmek O'na mahsustur. Zâhirî ve bâtınî, büyük ve küçük hiçbir hadise, hiçbir haber hiçbir zaman O'ndan gizli kalamaz. İyilik yapanları mükâfatlandırır, kötülük yapanları cezalandırır.
Bu beyan, insanların uyanması için ilâhî bir tehdittir. Ahiret âleminde hesap ve azaptan kurtulup mükâfâta erebilmek için, elde fırsat dilde ruhsat varken ibadet ve taata yönelmeye azmetmeleri gerekmektedir.
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh