Ahmed Cevdet Paşa
Düşünür, Devlet Adamı ve Tarihçi Ahmed Cevdet Paşa kimdir?
Ahmed Cevdet Paşa, 1822 yılında Lofça / Bulgaristan'da dünyaya geldi. Babası, Lofça’nın ileri gelenlerinden Hacı İsmail Ağa’dır. Cevdet mahlasını şair Fehim Efendi’den aldı. Kasabanın ilk mektebini tamamladıktan sonra, müftü Ömer Efendi’den bazı medrese dersleri aldı. Eğitimini tamamlamak üzere İstanbul’a geldi. Fatih Camii’ndeki medrese derslerine devam etti. İstanbul’da devam ettiği Murat Molla tekkesinde Arapça, Farsça, mantık, Hendesehanede matematik ve ayrıca Tabiat, Felsefe, Tarih ve Coğrafya dersleri aldı. Ayrıca Fransızca öğrendi, medrese öğrenimi görerek mantıkçı Şakir Efendi’den icazet aldı. Müsbet ilimleri, mühendishane hocalarından Albay Nuri Bey’den okudu. Zeki ve çalışkan bir talebe olan Ahmed Efendi, eğitim hayatında geniş bilgisi, cevval zekâsı ile gerek müderrisler ve gerek medrese talebeleri arasında büyük bir ün kazandı. Medresede iken hocalarına vekalet ettiği gibi, kendinden çok daha yaşlı olanlara ders de okuttu. O devrin ilmî, edebî mahfillerine de girdi. Çarşamba’daki meşhur Murat Molla Dergâhına şair Fehim Efendi’nin Karagümrük’teki konağına devam etti. Bu çevrelerde dönemin birçok ünlü şair ve bilginleri ile tanıştı. Dönemin şeyhülislâmı tarafından tanıştırıldığı, kendisine yakınlık gösteren Reşit Paşa’nın himayesinde siyasetle ilgilenmeye başladı. Paşa’nın konağında Ali ve Fuat efendilerle tanıştı. Maarif Meclisi üyeliği ve Darülmuallimîn müdürlüğüne atandı. Bu kurumu düzenlenmekte büyük ve değerli hizmetleri oldu. 1851 yılında açılan ve ilk Türk akademisi olan Encümeni Dâniş’in dahili üyeliğine seçildi. Fuat Paşa ile birlikte ilk Osmanlı grameri sayılan, üç lisanın (Türkçe, Arapça ve Farsça) gramerini açıklayan Kavâid-i Osmaniye adlı eseri hazırladı.
Ahmed Cevdet, 1854’ten sonraki senelerde de muhtelif vazifelere getirildi. 1856’da Galata Mollası oldu. 1857’de Mekke payesi aldı ve Meclis-i Âli-i Tanzimat üyeliğine getirildi. 1861’de İstanbul payesine terfi etti. Bir süre Takvim-i Vekayi’i ıslah için kurulan komisyona üyelik yaptı. 1862’de Şeyhülislam olacağı konuşuldu ama bu gerçekleşmedi; Anadolu kazaskerliği payesiyle Bosna-Hersek müfettişliğine atandı. 1866 yılında ilmiye rütbesi vezarete çevrildi ve paşa oldu. Bu arada vakanüvislikten çekildi. 1868’de Divan-ı Ahkâm-ı Adliye reisliğine getirildi. Bundan sonra devlet makamlarının en yükseklerini işgal etti. 1873’te Maarif Nazırı oldu. Cevdet Paşa bu tarihten ölünceye kadar beş defa Adliye, iki defa Maarif, iki defa Evkaf, bir defa Dahiliye ve bir defa da Ticaret ve Ziraat Nazırı oldu. Uzun bir fikir hayatına, devlet işlerine kendini veren Cevdet Paşa, 25 Mayıs 1895 yılında Bebek’teki yalısında hayatını kaybetti. Fatih Camii yanındaki Fatih Sultan Mehmet haziresine defnedildi.
Kurulmasında önemli rol oynadığı ve üyelerinden olduğu Encümen-i Dâniş kurulunun kararıyla 1774-1826 yılları arasında Osmanlı tarihini anlatan ünlü eseri Tarih-i Cevdet’in yazımını ve İbn-i Haldun’un Mukaddime adlı eserinin çevirisini üstlendi. Tarihinin ilk üç cildini bitirince vakanüvisliğe getirildi. Eserinin, modern tarih anlayışına uygun olarak hazırlandığı otoriteler tarafından kabul edilmektedir. 1837’de Meclis-i Âlî-i Tanzimat, 1864’de Meclis-i Vâlây-ı Ahkâm-ı Adliye üyeliğine atandı. Vakanüvislikten ayrılıp Halep valiliği, daha sonra 1866’da Dîvan-ı Ahkâm-ı Adliye reisliği yaptı. Başkanlığında kurulan Mecelle Cemiyeti tarafından Mecelle’nin dört cildi yayımlandı. Fikir ayrılığına düştüğü şeyhülislâm tarafından görevinden azledilip Bursa valiliğine atandıysa da, kontrolü olmadan hazırlanan Mecelle’nin 5. ve 6. ciltlerinin ağır eleştirilere uğraması üzerinle tekrar komisyonun başına getirildi. Bu ciltler yeniden yazıldı.
Maarif ve Adliye nazırlıkları yaptı. Ayrılıp ikinci kez atandığı (1876) Dahiliye ve Evkaf nazırlıklarından sonra bir süre Suriye valisi oldu (1878). Suriye Valiliğinden Ticaret nazırlığına, yeniden Adliye nazırlığına 4. ve 5. defa (1886) getirildi. Girit sorunu görüşmelerine katıldı. II. Abdülhamid tarafından Meclis-i Âlî üyeliğine atandı (1890). Son yıllarını daha çok ilmî çalışmalarla geçirdi.
Ahmed Cevdet Paşa, uzun zaman Mustafa Reşit Paşa’nın yardımcısı olarak çalışmasına rağmen, Batıcılara karşı İslâmi düşünce ve geleneklerin savunuculuğunu yaptı. Abdülhamid tarafından da itibar gördü. Mithat Paşa’yla sürekli mücadele etti. Medeni hukuktaki boşluğu Fransız medenî hukukun çevrilerek doldurulmasını isteyen batıcılara karşı çıktı. Başkanı olduğu Mecelle Cemiyeti tarafından Mecelle’nin 16 kitabının hazırlanmasını sağladı (1868-76). 1774-1826 arası Osmanlı tarihini inceleyen eseri Tarih-i Cevdet, Osmanlı tarihçiliğinin en büyük başarılarından biri sayılmıştır. Abdülhamid’in isteği üzerine yazdığı Maruzat’ta 1839-76 arası geçen olayları değerlendirdi.
Altı ciltlik ünlü Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa adlı eserinde Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar tüm peygamberlerin hayatı ve 2. Murat dönemine kadar İslâm tarihi, sade bir dil ve samimi bir üslupla anlatılmıştır. Fuat Paşa ile birlikte hazırladığı Arapça, Farsça ve Türkçe dilbilgisi kurallarını anlattığı eserin sadeleştirilmiş biçimi olan Kavâid-i Türkiye (1873), uzun yıllar okullarda ders kitabı olarak okutuldu. Şiirlerini, ömrünün son yıllarında II. Abdülhamid’in ısrarı üzerine bir Divançe’de topladı. Ayrıca Sürûrî Mecmuası’nı derleyerek basımını sağlamıştır (1883).
“Paşa’nın Türk diline bir uzun hece katılması tarihinde zarurî vazife görmüş olan aruz vezninin Tevfik Fikret, Mehmet Âkif, Yahya Kemal ve Faruk Nafiz devrinde ulaştığı tekâmülü ve bir ‘Türk aruzu’ haline gelişi olaylarını görmeden yazdığı fikirler, şimdi, yeniden münakaşa edilebilir bir mevzudur. Fakat bu kudretli Tanzimat bilgininin vezinlerin her dilin kendi sesine göre teşekkül ettiğine dikkat ederek, Acem aruzu ile Arap aruzunu başka başka vezinler halinde görmesi, o devir için yeni ve kuvvetli bir görüştür. Yine Cevdet Paşa’nın Sultan Osman’ın zannettiği şiirdeki vezni ve lisanı beğenerek, Türkçeyi, sade ve temiz bir dil görmek isteyişi, millî ve ilmî önemi olan görüşlerdir. Bu bakımdan Cevdet Paşa’yı Tanzimat yıllarındaki ‘mahallileşme’ cereyanının ilmini yapmış bir dil ve edebiyat nazariyecisi olarak tanımak doğrudur. Cevdet Paşa Kısas-ı Enbiyâ’sını kendi devri için çok sade ve güzel bir Türkçeyle yazarak, fikirlerini bizzat tatbik sahasına koymuş bulunmaktadır.” (Nihat Sami Banarlı)
ESERLERİ:
Medhal-i Kavaid (ilköğretim için, 1851), Beyan’ül-Ünvan (İslâm İlimleri Metodolojisi, 1856), Mukaddime-i İbn-i Haldun (Mukaddime’nin altıncı faslının çevirisi, 1860; 3 cilt halinde basıldı, ilk 2 cilt Pirîzade Mehmet Sahib Efendi), Malumat-ı Nafia (ortaokul seviyesinde ders kitabı, 1862), Kavâid-i Osmaniye (Keçecizade Fuad Paşa ile, 1864; daha sonra Ahmed Cevdet Paşa imzasıyla Tertib-i Cedid Kavaid-i Osmaniye adıyla; sadeleştirilmiş şekli: Kavâid-i Türkiye, 1873; Almancası 1855), Kavaid-i Türkiyye (ilköğretim için, 1875), Divan-ı Saib Şerhi’nin Tetimmesi (İranlı şair Saib-i Tebrizî’den),Mi’yar-ı Sedad (mantık, 1876), Tezâkir-i Cevdet (40 tezkire, 1853-87; 4 cilt olarak yeni harflerle 1953-67), Takvim’ül-Edvâr (1870), Mecmua-i Ahmed Cevdet (mektuplar, elyazması, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığında numara 98’de kayıtlı), Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye (kanun, Ahmed Cevdet’in başkanlığında heyet, 16 cilt, 1868-76),Adâb-ı Sedat fi İlmi’l-âdâb (1877), Belâgat-ı Osmaniye (edebiyat kuralları, 1881), Tarih-i Cevdet (otuz senede yazıldı, 1854-1885; ilk altı cildinden seçmeler MEB Kültür Yayınları arasında Seçmeler I, II adlarıyla çıktı, 1973; Üç Dal Neşriyat tarafından Tarih-i Cevdet adıyla 6 cilt olarak yeniden basıldı, 1983), Hülasatü’l-Beyan fi Telifi’l-Kur’an (Arapça, 1885), Hilye-i Saadet (1886), Mecmua-i Aliye (ders notları, tek nüshası İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığında), Eser-i Ahd-i Hamidî (ilkokul ders kitabı, 1891), Kısas-ı Enbiya ve Tevârih-i Hulefa (1915, haz. Fatma Aliye; Mahir İz tarafından sadeleştirilerek MEB tarafından yayımlandı, 1972; Kazan Türkçesiyle 1900, 1911),Mâruzat (1839-1876 arası olayları anlatır, 1890; yeni harflerle Yusuf Halaçoğlu tarafından 1980), Kırım ve Kafkas Tarihçesi (1890), Divançe (basılmadı), Sultan Abdülhamid’e Raporlar (2000), İki Cihan Güneşi Hz. Muhammed (sad. Ali Eren, 2003).
Düşünür, Devlet Adamı ve Tarihçi Ahmed Cevdet Paşa kimdir?
Ahmed Cevdet Paşa, 1822 yılında Lofça / Bulgaristan'da dünyaya geldi. Babası, Lofça’nın ileri gelenlerinden Hacı İsmail Ağa’dır. Cevdet mahlasını şair Fehim Efendi’den aldı. Kasabanın ilk mektebini tamamladıktan sonra, müftü Ömer Efendi’den bazı medrese dersleri aldı. Eğitimini tamamlamak üzere İstanbul’a geldi. Fatih Camii’ndeki medrese derslerine devam etti. İstanbul’da devam ettiği Murat Molla tekkesinde Arapça, Farsça, mantık, Hendesehanede matematik ve ayrıca Tabiat, Felsefe, Tarih ve Coğrafya dersleri aldı. Ayrıca Fransızca öğrendi, medrese öğrenimi görerek mantıkçı Şakir Efendi’den icazet aldı. Müsbet ilimleri, mühendishane hocalarından Albay Nuri Bey’den okudu. Zeki ve çalışkan bir talebe olan Ahmed Efendi, eğitim hayatında geniş bilgisi, cevval zekâsı ile gerek müderrisler ve gerek medrese talebeleri arasında büyük bir ün kazandı. Medresede iken hocalarına vekalet ettiği gibi, kendinden çok daha yaşlı olanlara ders de okuttu. O devrin ilmî, edebî mahfillerine de girdi. Çarşamba’daki meşhur Murat Molla Dergâhına şair Fehim Efendi’nin Karagümrük’teki konağına devam etti. Bu çevrelerde dönemin birçok ünlü şair ve bilginleri ile tanıştı. Dönemin şeyhülislâmı tarafından tanıştırıldığı, kendisine yakınlık gösteren Reşit Paşa’nın himayesinde siyasetle ilgilenmeye başladı. Paşa’nın konağında Ali ve Fuat efendilerle tanıştı. Maarif Meclisi üyeliği ve Darülmuallimîn müdürlüğüne atandı. Bu kurumu düzenlenmekte büyük ve değerli hizmetleri oldu. 1851 yılında açılan ve ilk Türk akademisi olan Encümeni Dâniş’in dahili üyeliğine seçildi. Fuat Paşa ile birlikte ilk Osmanlı grameri sayılan, üç lisanın (Türkçe, Arapça ve Farsça) gramerini açıklayan Kavâid-i Osmaniye adlı eseri hazırladı.
Ahmed Cevdet, 1854’ten sonraki senelerde de muhtelif vazifelere getirildi. 1856’da Galata Mollası oldu. 1857’de Mekke payesi aldı ve Meclis-i Âli-i Tanzimat üyeliğine getirildi. 1861’de İstanbul payesine terfi etti. Bir süre Takvim-i Vekayi’i ıslah için kurulan komisyona üyelik yaptı. 1862’de Şeyhülislam olacağı konuşuldu ama bu gerçekleşmedi; Anadolu kazaskerliği payesiyle Bosna-Hersek müfettişliğine atandı. 1866 yılında ilmiye rütbesi vezarete çevrildi ve paşa oldu. Bu arada vakanüvislikten çekildi. 1868’de Divan-ı Ahkâm-ı Adliye reisliğine getirildi. Bundan sonra devlet makamlarının en yükseklerini işgal etti. 1873’te Maarif Nazırı oldu. Cevdet Paşa bu tarihten ölünceye kadar beş defa Adliye, iki defa Maarif, iki defa Evkaf, bir defa Dahiliye ve bir defa da Ticaret ve Ziraat Nazırı oldu. Uzun bir fikir hayatına, devlet işlerine kendini veren Cevdet Paşa, 25 Mayıs 1895 yılında Bebek’teki yalısında hayatını kaybetti. Fatih Camii yanındaki Fatih Sultan Mehmet haziresine defnedildi.
Kurulmasında önemli rol oynadığı ve üyelerinden olduğu Encümen-i Dâniş kurulunun kararıyla 1774-1826 yılları arasında Osmanlı tarihini anlatan ünlü eseri Tarih-i Cevdet’in yazımını ve İbn-i Haldun’un Mukaddime adlı eserinin çevirisini üstlendi. Tarihinin ilk üç cildini bitirince vakanüvisliğe getirildi. Eserinin, modern tarih anlayışına uygun olarak hazırlandığı otoriteler tarafından kabul edilmektedir. 1837’de Meclis-i Âlî-i Tanzimat, 1864’de Meclis-i Vâlây-ı Ahkâm-ı Adliye üyeliğine atandı. Vakanüvislikten ayrılıp Halep valiliği, daha sonra 1866’da Dîvan-ı Ahkâm-ı Adliye reisliği yaptı. Başkanlığında kurulan Mecelle Cemiyeti tarafından Mecelle’nin dört cildi yayımlandı. Fikir ayrılığına düştüğü şeyhülislâm tarafından görevinden azledilip Bursa valiliğine atandıysa da, kontrolü olmadan hazırlanan Mecelle’nin 5. ve 6. ciltlerinin ağır eleştirilere uğraması üzerinle tekrar komisyonun başına getirildi. Bu ciltler yeniden yazıldı.
Maarif ve Adliye nazırlıkları yaptı. Ayrılıp ikinci kez atandığı (1876) Dahiliye ve Evkaf nazırlıklarından sonra bir süre Suriye valisi oldu (1878). Suriye Valiliğinden Ticaret nazırlığına, yeniden Adliye nazırlığına 4. ve 5. defa (1886) getirildi. Girit sorunu görüşmelerine katıldı. II. Abdülhamid tarafından Meclis-i Âlî üyeliğine atandı (1890). Son yıllarını daha çok ilmî çalışmalarla geçirdi.
Ahmed Cevdet Paşa, uzun zaman Mustafa Reşit Paşa’nın yardımcısı olarak çalışmasına rağmen, Batıcılara karşı İslâmi düşünce ve geleneklerin savunuculuğunu yaptı. Abdülhamid tarafından da itibar gördü. Mithat Paşa’yla sürekli mücadele etti. Medeni hukuktaki boşluğu Fransız medenî hukukun çevrilerek doldurulmasını isteyen batıcılara karşı çıktı. Başkanı olduğu Mecelle Cemiyeti tarafından Mecelle’nin 16 kitabının hazırlanmasını sağladı (1868-76). 1774-1826 arası Osmanlı tarihini inceleyen eseri Tarih-i Cevdet, Osmanlı tarihçiliğinin en büyük başarılarından biri sayılmıştır. Abdülhamid’in isteği üzerine yazdığı Maruzat’ta 1839-76 arası geçen olayları değerlendirdi.
Altı ciltlik ünlü Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa adlı eserinde Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar tüm peygamberlerin hayatı ve 2. Murat dönemine kadar İslâm tarihi, sade bir dil ve samimi bir üslupla anlatılmıştır. Fuat Paşa ile birlikte hazırladığı Arapça, Farsça ve Türkçe dilbilgisi kurallarını anlattığı eserin sadeleştirilmiş biçimi olan Kavâid-i Türkiye (1873), uzun yıllar okullarda ders kitabı olarak okutuldu. Şiirlerini, ömrünün son yıllarında II. Abdülhamid’in ısrarı üzerine bir Divançe’de topladı. Ayrıca Sürûrî Mecmuası’nı derleyerek basımını sağlamıştır (1883).
“Paşa’nın Türk diline bir uzun hece katılması tarihinde zarurî vazife görmüş olan aruz vezninin Tevfik Fikret, Mehmet Âkif, Yahya Kemal ve Faruk Nafiz devrinde ulaştığı tekâmülü ve bir ‘Türk aruzu’ haline gelişi olaylarını görmeden yazdığı fikirler, şimdi, yeniden münakaşa edilebilir bir mevzudur. Fakat bu kudretli Tanzimat bilgininin vezinlerin her dilin kendi sesine göre teşekkül ettiğine dikkat ederek, Acem aruzu ile Arap aruzunu başka başka vezinler halinde görmesi, o devir için yeni ve kuvvetli bir görüştür. Yine Cevdet Paşa’nın Sultan Osman’ın zannettiği şiirdeki vezni ve lisanı beğenerek, Türkçeyi, sade ve temiz bir dil görmek isteyişi, millî ve ilmî önemi olan görüşlerdir. Bu bakımdan Cevdet Paşa’yı Tanzimat yıllarındaki ‘mahallileşme’ cereyanının ilmini yapmış bir dil ve edebiyat nazariyecisi olarak tanımak doğrudur. Cevdet Paşa Kısas-ı Enbiyâ’sını kendi devri için çok sade ve güzel bir Türkçeyle yazarak, fikirlerini bizzat tatbik sahasına koymuş bulunmaktadır.” (Nihat Sami Banarlı)
ESERLERİ:
Medhal-i Kavaid (ilköğretim için, 1851), Beyan’ül-Ünvan (İslâm İlimleri Metodolojisi, 1856), Mukaddime-i İbn-i Haldun (Mukaddime’nin altıncı faslının çevirisi, 1860; 3 cilt halinde basıldı, ilk 2 cilt Pirîzade Mehmet Sahib Efendi), Malumat-ı Nafia (ortaokul seviyesinde ders kitabı, 1862), Kavâid-i Osmaniye (Keçecizade Fuad Paşa ile, 1864; daha sonra Ahmed Cevdet Paşa imzasıyla Tertib-i Cedid Kavaid-i Osmaniye adıyla; sadeleştirilmiş şekli: Kavâid-i Türkiye, 1873; Almancası 1855), Kavaid-i Türkiyye (ilköğretim için, 1875), Divan-ı Saib Şerhi’nin Tetimmesi (İranlı şair Saib-i Tebrizî’den),Mi’yar-ı Sedad (mantık, 1876), Tezâkir-i Cevdet (40 tezkire, 1853-87; 4 cilt olarak yeni harflerle 1953-67), Takvim’ül-Edvâr (1870), Mecmua-i Ahmed Cevdet (mektuplar, elyazması, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığında numara 98’de kayıtlı), Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye (kanun, Ahmed Cevdet’in başkanlığında heyet, 16 cilt, 1868-76),Adâb-ı Sedat fi İlmi’l-âdâb (1877), Belâgat-ı Osmaniye (edebiyat kuralları, 1881), Tarih-i Cevdet (otuz senede yazıldı, 1854-1885; ilk altı cildinden seçmeler MEB Kültür Yayınları arasında Seçmeler I, II adlarıyla çıktı, 1973; Üç Dal Neşriyat tarafından Tarih-i Cevdet adıyla 6 cilt olarak yeniden basıldı, 1983), Hülasatü’l-Beyan fi Telifi’l-Kur’an (Arapça, 1885), Hilye-i Saadet (1886), Mecmua-i Aliye (ders notları, tek nüshası İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığında), Eser-i Ahd-i Hamidî (ilkokul ders kitabı, 1891), Kısas-ı Enbiya ve Tevârih-i Hulefa (1915, haz. Fatma Aliye; Mahir İz tarafından sadeleştirilerek MEB tarafından yayımlandı, 1972; Kazan Türkçesiyle 1900, 1911),Mâruzat (1839-1876 arası olayları anlatır, 1890; yeni harflerle Yusuf Halaçoğlu tarafından 1980), Kırım ve Kafkas Tarihçesi (1890), Divançe (basılmadı), Sultan Abdülhamid’e Raporlar (2000), İki Cihan Güneşi Hz. Muhammed (sad. Ali Eren, 2003).