Allah’ın varlığını gösteren 3 büyük delil

islamıyaşamak

Tecrübeli
Birkaç inançsız insan bize ayet ve Peygamber Efendimizin (s.a.v) sözleri olmadan delil istediklerini beyan ettiler. Bu aşamada onlarla paylaşmış olduğumuz birkaç bilgiyi sizlerle de bu yazımda paylaşmak istedim. Sabrederek okursanız inşallah sizler içinde faydalı olabileceğini düşünüyoruz.

Bir bakıma empati yaparsak bu delil isteyenlerin haklı olduklarını da kabul etmemiz gerekir. Çünkü, gözümle görmediğime inanmam diyen bir zihniyet var karşımızda. Bizler Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın kelamı ve kitabı olduğuna iman ettik Rabbimize sonsuz kere hamdederiz ki. Ama iman etmeyen insanların bu aşamada bizlerden delil istemesi de gayet normal. Varsayalım ki bir Ateist yanımıza yaklaştı ve : ‘’Kur’anın Allah kelamı olduğuna nasıl inandın, neye dayanarak bunu söylüyorsun, neye güveniyorsun?’’ diye sordu. Bu soruya nasıl bir cevap vermemiz gerektiğini hiç düşündünüz mü arkadaşlar? Evet, asrın büyük mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin yazmış olduğu Risale-i Nurlarda öyle güzel cevaplar var ki bu sorulara yönelik, kısa ve sade bir şekilde sizlere özetlemek istiyorum.

Aslında bu sorunun cevabını Kur’an-ı Kerim kendisinin içinde olan bir özellikle, kendisi cevap veriyor. Yani Kur’an Allah’ın kelamı olduğunu kendi kendine ispat ediyor. Bu nasıl oluyor? Şöyle ki hiçbir insan tarafından taklit edilememesi, aynısının hiçbir şekilde yazılamaması, bir insanın yazmasının mümkün olmadığını apaçık bir şekilde ortaya koyuyor. Yani bir ateiste ya da bir dinsize Kur’an-ı Kerim’den bir ayeti söylemeden önce yapmamız gereken önemli bir iş var, o da Kur’an’ı Kerim’in Allah’ın kelamı olduğunu ispat etmek. Dolayısıyla bir ateiste önce Allah’ın varlığını ispat etmemiz gerekir. ‘’Buna delilin nedir kardeş?’’ diye sorabilirler, bu asırda bir çoklarının sorduğu gibi. İşte bu noktada ‘’Bak kardeş Allah Kur’anda şu ayetinde şöyle buyuruyor, peygamber şu hadisinde böyle diyor’’ diye cevap vermemiz pek doğru olmuyor malesef. Ben kurana, peygambere inanmıyorum ki sen bana ayet, hadis diyorsun gibi cevaplarla karşılaşabiliriz. Peki ama bu noktada ne yapacağız, nasıl yaklaşacağız?

Alemin yaratıcısını bize tarif ve ilan eden deliller aslında saymakla bitmez. Peki ama o deliller nelerdir? O delillerin en büyükleri 3 adettir. Bu delillerden birincisi, bazı delillerini gördüğün ve işittiğin
şu ‘’Kainat Kitabı’dır.’’ der asrın piri. Bu aşamada öncelikle anlamamız gereken Kitap kavramıdır. Kitap nedir? Örneğin bir botanik kitabı bize bitkileri anlatır, meşe ağacını, gülü ,çimeni anlatır. Bunların yazıya dökülmesi, sayfaların bir araya gelmesi ve 300 kağıt parçasından oluşan nesne kitaptır. Burada bir problem yok. Buna herkes katılıyor. Ama bu kitapsa, anlatılan meşe ağacı nedir diye sorarsam nasıl bir cevap verirdiniz? Şöyle ki o da kitabın aslıdır .Çünkü kitap bu asılların bir araya gelmesi ile oluşmuştur. İşte bu mantık çerçevesinde Kainat Kitabı sözünden de bunu anlamak gerekir. Yani şu gördüğümüz kainat bir kitaptır. Her neye bakarsak bu kitabı görebiliriz. Arı, inek, ağaçlar, insanlar her biri bir kitaptır. Daha doğrusu kitabın aslıdır. Çünkü kainatın oyuncuları onlardır.

Allah’ın varlığını ve birliğini tanıtan en büyük ikinci delil ise Peygamber Efendimiz (s.a.v) dir. Üçüncü delil ise alem kitabının açıklaması ve insanlara karşı Allah’ın delili olan Kur’an’dır. Üç şekilde biz Rabbimizi tanıyıp bilebilirmişiz demek ki. Şimdi basit bir denklem kuralım ; Kur’an bize ‘’Allah’tan başka ilah yoktur!’’ diyor.Yani Kur’an Allah’ı bize tanıtıyor. Tek olduğunu, ortağı olmadığını söylüyor. Kur’an bizim 3. delilimizdi.
Peki 2. delilimiz olan Efendimiz (s.a.v) ne diyor? ‘’Allahtan başka ilah yoktur.’’ Efendimiz Kur’anın tebligatçısı olduğundan dolayı gerek karakter, gerek davranışları ve amelleri olarak Cenab-ı Hakk’ın en güzel tecellisidir. Bu yüzden onun yaşayışı da dili de aynı sözü söylüyor. ‘‘Allah’tan başka ilah yoktur.’’ Bir de bakalım kainat kitabı bize ne diyor? Bunu biraz daha ayrıntılı incelemekte yarar görüyorum.

Öncelikle bu yazının başrol oyuncusu kainattır ve kainatta bir düzen ve intizam vardır. Bunu hepimiz görüyoruz. İnanan ve inanmayan bütün herkesin kabul ettiği bir gerçek bu. Hatta ders kitaplarında senelerce okutulan bir mesele. Nedir o mesele? Ekosistem ve ekolojik denge. Bakalım bilim adamları ne diyor bu konu hakkında. ‘’Ekolojik denge, İnsan, hayvan, bitkilerin tabiatta hayatlarını sürdürebilmesi ve birlikte yaşayabilmesi için birbirlerini tamamlamaları ve birbirlerinden istifade etmek istemeleriyle oluşan tabii dengedir.’’ Ve bu da wikipedia sitesinden alınan tanım: ‘’ Ekosistem, küresel ölçekte bir düzeni ifade etmekle beraber yerel ve korunaklı bir sistemin varlığına da atıfta bulunabilir. ‘’ Gördüğünüz gibi kimse inkar etmiyor. Kusursuz bir düzen ve denge mevcut. Atomlardan, galaksilere ve yıldızlara kadar, ağaçtan insan kaşı ve gözüne kadar. İnkar edilmiyor. Peki Kur'an bize ne diyor?

''Rabbinin o A'la o yüce adını tesbih et! O ki yarattı, düzene koydu.''
Evet, burada Said Nursi hazretlerinin de dediği gibi bir köyde 2 muhtar olmaz, bir vilayette iki vali bulunmaz sözü devreye giriyor. Hiçbir birimde aynı yetkilere sahip 2 yönetici olamaz. Hepimiz buna şahitiz. İster bir devlet dairesinde, ister bir futbol takımında. Hep belirli bir hiyerarşi vardır. Her birimin sadece bir idarecisi vardır.

Örneğin; Bir futbol topu düşünelim.Bir oda da duran topa bir kişi sağa doğru bir kişi de sola doğru vurmak istese ve bunu aynı anda yapsalar, topun hangi tarafa gideceğini bilemeyiz. Ya ortada kalır ya yukarı zıplar ya da çok abuk sabuk bir şekilde yol alır. Bu örneği şu yüzden verdim, şunu anlamak gerekir ki bir işe 2 kişi aynı anda müdahalede bulunursa orada ölçülü ve düzenli bir olaydan söz etmek imkansızlaşır. Koalisyon hükümetlerini düşünelim. Bir ülkede 2 iktidar olursa işler sarpa sarar. Düzen ve denge kaybolur.. Sözün özü, ortaya ölçülü ve düzenli bir işin çıkması için idarenin ve hakimiyetin tek olması gerekiyor.

Peki ölçü, nizam, düzen, denge diyorsun bunu da tek bir kişinin yapabileceğini söylüyorsun. İyi de nasıl biri bunları yapan diye bir soru geldi diyelim. Burada da sınırlı ve sonsuz kavramını biraz incelemek gerekir. Örneğin, masanızın üzerinde duran bir kitap düşünelim. Ama sadece bir tane. Bunu alın ve kaldırın.Bunu kaldırırken bir kuvvet harcıyoruz. Şimdi de masanızın üzerinde duran tüm kitapları alıp kaldırın.Göreceksiniz ki bu iki kuvvet eşit değildir, olamaz da. Çok basit bir fizik kanunudur. Ağırlık artıkça kaldırmak için kol kuvvetinin de artması gerekir. Şimdi size soruyorum. Tüm bu kainatta bulunan milyarlarca galaksi, gezegenler, güneş sistemleri bütün göktaşlarını birbirine çarptırmadan, temas ettirmeden hiçbirinin düzenini ve dengesini bozmadan bu şekilde havada tutabilmek için ne kadar kuvvet gerekir?
Cevabı tek ve değişmezdir. Sonsuz!
İnkar etmek mümkün değil. Sonsuz bir kuvvet olması lazım. Buna ilmen hiçbir reddiye yazılamadı.Hiçbir bilim adamı çıkıp aksini ispat edemedi. En azından şunu düşünün! Dünya dönüyor. Dışarıdan bir kuvvet olamadan bir cismin kendiliğinden dönmesi mümkün müdür? Mümkün olması söz konusu olamaz, sonsuz bir kuvvet olmalı. Peki sonsuzun yanında başka bir sonsuz olabilir mi? Olamaz. Matematik dalı ile uğraşanlar çok iyi bilir ki sonsuz tektir. Ateistler, materyalistler, inanmayanlar ‘’Hayır kardeşim bunun dışında bir tane daha sonsuz vardır diyebilirler mi? Şimdi denklemleri yan yana getirir ve sonuca ulaşmaya çalışırsak, işte kainatta görülen bu düzen ve intizam bu kainatın bir tek elden idare edildiğinin net bir delilidir diyebiliriz. Yani kainattaki bütün nizam ve intizam kendi kendine ‘'Allahtan başka ilah yoktur, sonsuzdur ve tektir.’’ diyor. Atomlar, gezegenler insan vücudu, kelebekler her şey.

Peki okullarda anlatılan fizik, kimya, coğrafya neyi ders veriyor bizlere. ‘’Allah’tan başka ilah yoktur’’
hakikatini ders veriyor. Neyi anlatıyor öğretmen öğrencilerine? ''Ağaçta kusursuz bir işleyiş var. Ağacı ancak bir tek
yaratıcı yaratabilir.'' diyor. Aslında biyoloji dersi bir din dersine dönüşmüş oluyor bu durumda. Yani fen, fizik,
kimya hepsi Allah'ı tanıtıyorlar bize. Ağaçların şekilleri ‘’Musavvir’’ ismini Allah'ın şekil verici olduğunu anlatıyor,
insan vücudundaki organların, gezegenlerin kendi arasındaki uyumu Allah’ın ‘’Bari’’ ismini, hiçbir şeyin başka
birine benzemediğini, parmak uçlarından ses dalgalarına kadar, göz retinasından duygulara kadar hiç biri birbirine
benzemeyen mevcudatın yaratılması Allah'ın ‘’Fatır’’ ismini gösteriyor bizlere.

‘’ Bak Allah’ın yer yüzündeki rahmet eserlerine, ölümünün ardından nasıl diriltiyor , sizleri de böyle diriltecek.''

ayet-i celilesinde Cenab-ı Hak ne dedi bize ‘’Bak’’ diyerek neyi gösterdi. Yeryüzündeki işlevi faaliyeti gösterdi. Bizi
inandırmak için bize delil sunmak için Allah Teala bize gözümüzün önündeki icraatını gösterdi. Her an her daim
olan icraatını. İşte bu yönüyle bütün dinsizlik alemine neyi gösteriyor? Cevabı çok basit.Allahın varlığı için şu
kainat, yaratıcısının varlığına en büyük delildir. Kainatın içerisindeki işleyiş onu tanımak için en kısa yoldur.

Yazımı asrın müceddidinin muhteşem bir sözüyle bitirmek istiyorum. ‘’San’atlı bir eser, sanatkarı icab eder.’’
Bu asırdaki insanların çoğunluğu neye inanmıyordu? Görmediğime inanmam diyordu. İşte gözlerimizin önünde olup
bitenler. Bir sürü sanat eseri ve hepsi aynı dille, aynı sanatkarın metodu ile tasarlanmış. Evimizde masanın üzerinde
çok güzel şekil verilmiş bir vazonun, sanatkarı olduğundan şüphe etmezken, şu kainatta var olan bir güle yada bir
insana ya da bulutlara, toprağa, dağa, taşa şeklini veren de biri olmalıdır diye düşünüyorum. Ancak hala çoğu
reddeder.

''Biz insanı gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.''

diyen Cenab-ı Hakka karşı bu hakikatı nasıl inkar edebilirsiniz?

Devam edecektir İnşallah. Risale-i Nurları okuyalım, anlamaya çalışalım, araştıralım. Zamanımızı televizyon
karşısında, internette boş işlerde harcamayalım. Çünkü kabirde okuyamayız arkadaşlar. Sorularınız olursa kişisel
facebook sayfama mesaj atabilirsiniz.
Bu yazıyı okuyan tüm kardeşlerime Allah her bir harfi için 1000 sevap yazar inşallah.

Esselamun aleyküm ve rahmetullah.
 
Üst