Efendimiz (a.s.m.) sahabilerin nazarını sürekli olarak ayetlerin manalarına çeker, İlahî maksatları idrak etmeye teşvik ederdi.
Ebu Hüreyre anlatıyor:
Resulullah (a.s.m) “O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir” (Zilzâl Suresi, 4) mealindeki ayeti okudu ve:
“Onun haberleri nedir, biliyor musunuz?” diye sordu.
Sahabiler, “Allah ve Resulü en iyisini bilir” dediler.
Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:
“Yeryüzünün haberleri, sırtı üstünde işlediklerine dair erkek ve kadın her kul hakkında şahitlik etmesidir ki, ‘falan gün falan ve falan işi yaptı’ diyecektir. İşte yeryüzünün haberleri budur.” (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an: 86)
Efendimiz (a.s.m.), sahabelerin dikkatlerini kıyamete, kıyametin dehşetine, kıyametten sonra insanın başına gelecek hadiselere çekiyordu. Asıl haberin, gerçek haberin nelerden ibaret olduğu, insanın başına gelecek bu olaylara nasıl hazırlanması gerektiğini bildiriyordu.
Hz. Âişe anlatıyor:
Resulullah (a.s.m.) Ay’a baktı ve “Ey Âişe!” buyurdu, “Bunun şerrinden Allah’a sığın. Çünkü o karanlığı çöktüğü zaman kapkaranlık olandır.” (Felak Suresi’nin üçüncü ayetini anlatıyor.) (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an: 92)
Bizim gibi Efendimiz (a.s.m.) de Ay’a bakıyordu. Fakat onun Ay’a bakışı, her bakışında olduğu gibi farklıydı. Ay’ın parlak ve güzel bir şekilde duruşunun bir gün gelip biteceğini, perdeleneceğini, kararacağını, her fani varlık gibi fonksiyonunu kaybedeceğini bildiriyordu. Çünkü Ay da kıyametin dehşeti karşısında varlığını ve güzelliğini koruyamayacaktır.
Sahabe-i Kiram her vesileyle, her seferinde, her fırsatta Peygamberimizden (a.s.m.) Kur’an’la ilgili bir şey öğrenmeye gayret ediyor, öğrendikleri her yeni hakikati anında hayatlarına geçiriyorlardı. Onların merakı, onların önceliği, onların öne çıkardığı ve onların üzerinde durdukları meseleler hep Kur’an çerçevesinde, Kur’an ölçüsünde ve Kur’an çizgisindeydi.
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir vesilesini bulur, birer özel öğrencileri olan sahabelerine Kur’an hakikatlerini ders verirdi. Bir hediye gelse dahi o hediyenin arkasındaki asıl manayı ve güzelliği anlatırdı. Bir seferinde kendilerine bir hurma getirilmişti. Bakınız, bu hurmadan müminleri nasıl tarif ediyordu.
,,,,,
Ayetlerin ardındaki önemli sırlar
Yasin-i Şerif’i çeşitli zamanlarda, özellikle cuma günleri okuyoruz. Çok zaman üzerinde, manalarını düşünmeden, akla getirmeden, hayatımıza getirdiği güzellikleri anlamadan okuyoruz. Mesela güneşle ilgili bazı ayetler bu surede yer alıyor. 38. ayetin tefsirini Peygamber Efendimiz şöyle dile getiriyordu.
Bu sohbeti Hazret-i Ebu Zer anlatıyor:
Bir gün güneş battığı sırada Mescit’te Resulullah (a.s.m.) ile beraberdim. Resulullah (a.s.m.) dediler ki:
“Ya Ebâ Zer, biliyor musun, güneş battıktan sonra nereye gidiyor?”
“Allah ve Resulü daha iyi bilir” dedim.
Resulullah (a.s.m.) “Muhakkak ki güneş, Arş-ı Âlâ’nın altında secde etmek için gidiyor, secde için önce izin ister ve ona izin verilir. Secde ettiği halde kendisinden bunu kabul edilmeyeceği zaman yakındır. O zaman da izin ister, fakat verilmez. Kendisine şöyle denir: ‘Geldiğin yere dön, battığın yerden doğ.’ O da battığı yerden doğacaktır.”
Daha sonra Resulullah (a.s.m.) şu ayeti okudu:
“Güneş de onlar için bir delildir ki, kendisi için belirlenen bir yere doğru akıp gider. Bu, kudreti her şeye galip olan ve ilmi her şeyi kuşatan Allah’ın takdiridir.” (Yâsîn Suresi, 38)
Ve ilave etti:
“Bu durma hadisesi ne zamandır, bilir misiniz? Bu, kişiye imanının fayda vermeyeceği, artık inançsız hale geldiği zamandır.” (Buharî, Tefsir, Yâsin: 1)
Ebu Hüreyre anlatıyor:
Resulullah (a.s.m) “O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir” (Zilzâl Suresi, 4) mealindeki ayeti okudu ve:
“Onun haberleri nedir, biliyor musunuz?” diye sordu.
Sahabiler, “Allah ve Resulü en iyisini bilir” dediler.
Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:
“Yeryüzünün haberleri, sırtı üstünde işlediklerine dair erkek ve kadın her kul hakkında şahitlik etmesidir ki, ‘falan gün falan ve falan işi yaptı’ diyecektir. İşte yeryüzünün haberleri budur.” (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an: 86)
Efendimiz (a.s.m.), sahabelerin dikkatlerini kıyamete, kıyametin dehşetine, kıyametten sonra insanın başına gelecek hadiselere çekiyordu. Asıl haberin, gerçek haberin nelerden ibaret olduğu, insanın başına gelecek bu olaylara nasıl hazırlanması gerektiğini bildiriyordu.
Hz. Âişe anlatıyor:
Resulullah (a.s.m.) Ay’a baktı ve “Ey Âişe!” buyurdu, “Bunun şerrinden Allah’a sığın. Çünkü o karanlığı çöktüğü zaman kapkaranlık olandır.” (Felak Suresi’nin üçüncü ayetini anlatıyor.) (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an: 92)
Bizim gibi Efendimiz (a.s.m.) de Ay’a bakıyordu. Fakat onun Ay’a bakışı, her bakışında olduğu gibi farklıydı. Ay’ın parlak ve güzel bir şekilde duruşunun bir gün gelip biteceğini, perdeleneceğini, kararacağını, her fani varlık gibi fonksiyonunu kaybedeceğini bildiriyordu. Çünkü Ay da kıyametin dehşeti karşısında varlığını ve güzelliğini koruyamayacaktır.
Sahabe-i Kiram her vesileyle, her seferinde, her fırsatta Peygamberimizden (a.s.m.) Kur’an’la ilgili bir şey öğrenmeye gayret ediyor, öğrendikleri her yeni hakikati anında hayatlarına geçiriyorlardı. Onların merakı, onların önceliği, onların öne çıkardığı ve onların üzerinde durdukları meseleler hep Kur’an çerçevesinde, Kur’an ölçüsünde ve Kur’an çizgisindeydi.
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir vesilesini bulur, birer özel öğrencileri olan sahabelerine Kur’an hakikatlerini ders verirdi. Bir hediye gelse dahi o hediyenin arkasındaki asıl manayı ve güzelliği anlatırdı. Bir seferinde kendilerine bir hurma getirilmişti. Bakınız, bu hurmadan müminleri nasıl tarif ediyordu.
,,,,,
Ayetlerin ardındaki önemli sırlar
Yasin-i Şerif’i çeşitli zamanlarda, özellikle cuma günleri okuyoruz. Çok zaman üzerinde, manalarını düşünmeden, akla getirmeden, hayatımıza getirdiği güzellikleri anlamadan okuyoruz. Mesela güneşle ilgili bazı ayetler bu surede yer alıyor. 38. ayetin tefsirini Peygamber Efendimiz şöyle dile getiriyordu.
Bu sohbeti Hazret-i Ebu Zer anlatıyor:
Bir gün güneş battığı sırada Mescit’te Resulullah (a.s.m.) ile beraberdim. Resulullah (a.s.m.) dediler ki:
“Ya Ebâ Zer, biliyor musun, güneş battıktan sonra nereye gidiyor?”
“Allah ve Resulü daha iyi bilir” dedim.
Resulullah (a.s.m.) “Muhakkak ki güneş, Arş-ı Âlâ’nın altında secde etmek için gidiyor, secde için önce izin ister ve ona izin verilir. Secde ettiği halde kendisinden bunu kabul edilmeyeceği zaman yakındır. O zaman da izin ister, fakat verilmez. Kendisine şöyle denir: ‘Geldiğin yere dön, battığın yerden doğ.’ O da battığı yerden doğacaktır.”
Daha sonra Resulullah (a.s.m.) şu ayeti okudu:
“Güneş de onlar için bir delildir ki, kendisi için belirlenen bir yere doğru akıp gider. Bu, kudreti her şeye galip olan ve ilmi her şeyi kuşatan Allah’ın takdiridir.” (Yâsîn Suresi, 38)
Ve ilave etti:
“Bu durma hadisesi ne zamandır, bilir misiniz? Bu, kişiye imanının fayda vermeyeceği, artık inançsız hale geldiği zamandır.” (Buharî, Tefsir, Yâsin: 1)