BaŞı YeRDe aŞıK...
Gerçek sevgi, sevenin varlığını kaplayan, ondan taşan, dışa vuran ve görünür kılınan bir vetiredir. Sevme duygusundan dolayı kişinin dış dünyasına yansıyan her şey aslında soyut olanın somutlaşması, özün kabukta yansıması, siretin surete aksetmesinden ibarettir.
Bu bakımdan sevgi öncelikle seveni, sevenin sevgisi oranında da sevileni etkiler. Sevenin sevgiliye karşı takındığı tutum ve davranışlar, onun huzurunda veya gıyabında gösterilen gayret ve hizmet, bu sevginin dışa vurumunda da başlıca belirleyici unsurdur.
Eski terbiye geleneğimizde, konuşulan sözü, üç yerde baş eğerek dinlemek bir kaidedir. Bunlardan biri büyüklerin küçükleri (amirin memuru, üstün astı) azarladıkları, ayıpladıkları, hatalarını ikaz ettikleri esnada küçüğün başını eğerek dinlemesidir (yazık ki modern hayatta küçükler büyüklere baskın çıkma konumundalar). İkincisi, kendisine iltifat edilen kişinin tevazu gereği başını yere indirmesi, bunun mahcubiyeti ile mahviyetkârlık göstermesidir (Bu dahi şimdilerde tersine dönmüştür). Başı yere indirmenin üçüncü sebebi asıl konumuz olan gerçek sevgi ve hürmettir.
Evet, seven her daim sevgiliye bakmayı ister, bu doğrudur; illa ki sevgili kendisine baktığı anda bakış yönünü hemen yere indirmeye yeltenir. Gerçek sevginin göstergesi işte bu hâldir. Göz elbette kalbin aynasıdır ve elbette sevenin kalbi sevgiliye yönelik olmak, her daim ona bakmak arzusu güder; ne var ki iş tersine döndüğünde, yani sevilen lutfedip sevene baktığında, sevenin sevgi dolu kalbi, sevgilinin kalbindeki celale, onun haşmet ve heybetine dayanmakta zorluk çeker. Sevenin bu heybetten utanması, kendisini sevgilinin celali karşısında saygıya ve dolayısıyla gözlerini yere indirerek mahviyet göstermesine vesile olur. Aksi takdirde gerçek sevgi taşıyan bir kalb, sevdiğinin yüzüne bakmaya dayanamaz, yerinden fırlayacakmış gibi çırpınmaya başlar, kaynar, fokurdar. Hani eskilerin Efendiler Efendisi’nin güzel adı anıldığında sağ ellerini kalplerinin üstüne bastırma halleri vardır ya; işte bu tavır, Sevgili’nin adı anılınca kalbi yerinden oynatan gerçek sevginin zaruri bir neticesidir. Öte yandan gözler, delalet ettikleri gerçekleri dilden (zebandan) daha net açıklarlar. Sevgilinin gözlerine bakıp da sevgisinin karşılığı olan gerçeği öğrenmek yerine sevgilinin sözlerini dinleyerek umuda yapışmak, elbette sevgi işine daha layıktır. Dilden dökülenleri te’vil etmek, veya nalıncı keseriyle yontmak mümkündür, ama gözlerin anlattığını hiçbir yorum zerre miktar yerinden oynatamaz. Üstelik sözler bazen meramın tam tersini ifadelendirebilir, ama gözler asla yalan söylemez.
Krallar ve sultanlar töresidir, huzura kabul edilen kişiler yere bakacaktır. Bu onları hem memnun eder hem de tebaalarına karşı heybetlerini, bir ölçüde de saygı ve sevgilerini arttırır. Nitekim yüksek makamdakilerin huzurunda onların yüzüne bakmayıp yere bakarak arz-ı hâl (arzuhal) eylemek bugün dahi edeb ve terbiye bilenlerin nihai saygı tavrıdır.
İmdi, sevgili adını kalbinde ve dilinde her an zikr ü tesbih eden (anan ve tekrarlayan), sevilenin emir ve isteklerini kendi arzularından önde tutan, emrine boyun eğen, bunun karşılığında maddi veya manevi herhangi bir menfaate yönelik talepler gözetmeyen, sevgili adı anıldığında bütün varlığıyla ona yönelen, bir an olsun tereddüt göstermeden onun varlığı içinde kaybolmayı isteyen, sevgiliden konuşulmayı, onun güzelliğinden, yüceliğinden, yeganeliğinden bahsedilmeyi adeta bir vecd hali gibi canla başla kabul eden bir âşıkın, başını yere eğip bütün benliğiyle, hiçbir sapma göstermeden kendini ona teslim etmesinden daha tabii ne olabilir!?.. Sevgilinin yaşadığı yerlere gidip onun ayak izlerine basmayı, aradaki engelleri kaldırıp vuslata kapı açacak sebeplere yapışmayı, ondan her söz edilişte heyecan ve ürpertilere düşmeyi, sevgilinin lehinde ve aleyhinde söylenenlerden etkilenip ona göre ya muavenet, ya gayret göstermeyi, velhasıl onunla sevinmeyi, onunla üzülmeyi varlığının her zerresiyle kabul eden bir âşık için başını yere indirmek de ne gam!.. Bunu tekkelerin önünde kuru ekmek parçası bekleyen köpekler bile yapıyor!..
iSKeNDeR PaLa
Gerçek sevgi, sevenin varlığını kaplayan, ondan taşan, dışa vuran ve görünür kılınan bir vetiredir. Sevme duygusundan dolayı kişinin dış dünyasına yansıyan her şey aslında soyut olanın somutlaşması, özün kabukta yansıması, siretin surete aksetmesinden ibarettir.
Bu bakımdan sevgi öncelikle seveni, sevenin sevgisi oranında da sevileni etkiler. Sevenin sevgiliye karşı takındığı tutum ve davranışlar, onun huzurunda veya gıyabında gösterilen gayret ve hizmet, bu sevginin dışa vurumunda da başlıca belirleyici unsurdur.
Eski terbiye geleneğimizde, konuşulan sözü, üç yerde baş eğerek dinlemek bir kaidedir. Bunlardan biri büyüklerin küçükleri (amirin memuru, üstün astı) azarladıkları, ayıpladıkları, hatalarını ikaz ettikleri esnada küçüğün başını eğerek dinlemesidir (yazık ki modern hayatta küçükler büyüklere baskın çıkma konumundalar). İkincisi, kendisine iltifat edilen kişinin tevazu gereği başını yere indirmesi, bunun mahcubiyeti ile mahviyetkârlık göstermesidir (Bu dahi şimdilerde tersine dönmüştür). Başı yere indirmenin üçüncü sebebi asıl konumuz olan gerçek sevgi ve hürmettir.
Evet, seven her daim sevgiliye bakmayı ister, bu doğrudur; illa ki sevgili kendisine baktığı anda bakış yönünü hemen yere indirmeye yeltenir. Gerçek sevginin göstergesi işte bu hâldir. Göz elbette kalbin aynasıdır ve elbette sevenin kalbi sevgiliye yönelik olmak, her daim ona bakmak arzusu güder; ne var ki iş tersine döndüğünde, yani sevilen lutfedip sevene baktığında, sevenin sevgi dolu kalbi, sevgilinin kalbindeki celale, onun haşmet ve heybetine dayanmakta zorluk çeker. Sevenin bu heybetten utanması, kendisini sevgilinin celali karşısında saygıya ve dolayısıyla gözlerini yere indirerek mahviyet göstermesine vesile olur. Aksi takdirde gerçek sevgi taşıyan bir kalb, sevdiğinin yüzüne bakmaya dayanamaz, yerinden fırlayacakmış gibi çırpınmaya başlar, kaynar, fokurdar. Hani eskilerin Efendiler Efendisi’nin güzel adı anıldığında sağ ellerini kalplerinin üstüne bastırma halleri vardır ya; işte bu tavır, Sevgili’nin adı anılınca kalbi yerinden oynatan gerçek sevginin zaruri bir neticesidir. Öte yandan gözler, delalet ettikleri gerçekleri dilden (zebandan) daha net açıklarlar. Sevgilinin gözlerine bakıp da sevgisinin karşılığı olan gerçeği öğrenmek yerine sevgilinin sözlerini dinleyerek umuda yapışmak, elbette sevgi işine daha layıktır. Dilden dökülenleri te’vil etmek, veya nalıncı keseriyle yontmak mümkündür, ama gözlerin anlattığını hiçbir yorum zerre miktar yerinden oynatamaz. Üstelik sözler bazen meramın tam tersini ifadelendirebilir, ama gözler asla yalan söylemez.
Krallar ve sultanlar töresidir, huzura kabul edilen kişiler yere bakacaktır. Bu onları hem memnun eder hem de tebaalarına karşı heybetlerini, bir ölçüde de saygı ve sevgilerini arttırır. Nitekim yüksek makamdakilerin huzurunda onların yüzüne bakmayıp yere bakarak arz-ı hâl (arzuhal) eylemek bugün dahi edeb ve terbiye bilenlerin nihai saygı tavrıdır.
İmdi, sevgili adını kalbinde ve dilinde her an zikr ü tesbih eden (anan ve tekrarlayan), sevilenin emir ve isteklerini kendi arzularından önde tutan, emrine boyun eğen, bunun karşılığında maddi veya manevi herhangi bir menfaate yönelik talepler gözetmeyen, sevgili adı anıldığında bütün varlığıyla ona yönelen, bir an olsun tereddüt göstermeden onun varlığı içinde kaybolmayı isteyen, sevgiliden konuşulmayı, onun güzelliğinden, yüceliğinden, yeganeliğinden bahsedilmeyi adeta bir vecd hali gibi canla başla kabul eden bir âşıkın, başını yere eğip bütün benliğiyle, hiçbir sapma göstermeden kendini ona teslim etmesinden daha tabii ne olabilir!?.. Sevgilinin yaşadığı yerlere gidip onun ayak izlerine basmayı, aradaki engelleri kaldırıp vuslata kapı açacak sebeplere yapışmayı, ondan her söz edilişte heyecan ve ürpertilere düşmeyi, sevgilinin lehinde ve aleyhinde söylenenlerden etkilenip ona göre ya muavenet, ya gayret göstermeyi, velhasıl onunla sevinmeyi, onunla üzülmeyi varlığının her zerresiyle kabul eden bir âşık için başını yere indirmek de ne gam!.. Bunu tekkelerin önünde kuru ekmek parçası bekleyen köpekler bile yapıyor!..
iSKeNDeR PaLa