Batı’nın tükettiği İslâm Alemi!
31 Temmuz 2011 Pazar 06:47
Batı’nın tükettiği İslâm Alemi!
Ya da (Cehalet, fakirlik ve terörle boğuşan İslâm Âlemi)
İslâm coğrafyasında yaşananların ardında, emperyalist ülkelerin petrol hırsının olduğu çok açık. Ama bir başka gerçek de bu ülkelerin yönetim şeklinden ve baştaki despot liderlerden kaynaklanmaktadır.
Belki de İslâm coğrafyasının asıl öncelikli problemi yönetim şekli olup tüm sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Despot liderlerden kaynaklanan bu oldukça önemli ve öncelikli neden hep göz ardı edilmektedir:
Müslüman dünya ülkeleri, demokratik kurumlarını geliştiremiyor, sivilleşmeyi tabana yayamıyor, akıl ve bilim gerektiren alanlarda neredeyse hiç varlık gösteremiyorlar. Zenginlerle fakirler arasında şaşırtıcı derecede derin uçurumlar var!..
(Örneğin; Suudi Arabistan’da milli gelirden; aşiret üyelerine 250 bin dolar fakir halka ise sadece 1000 dolar düşmektedir. Somali, Eritre gibi ülkelerde 50 dolarla ve günde tek öğün bulamaçlı çorba ile yaşam mücadelesi veriliyor.)
İslam dünyasında kişi başına ortalama gelir 2 bin 631 dolar.
Aslında bu ülkeler arasında büyük gelir uçurumu var. En zengin İslam ülkesi ile en fakir arasındaki gelir farkı tam tamına 300 kat.
Kişi başına 90 bin 149 dolar gelirin düştüğü Katar dünyanın ve Müslümanların en zengin ülkesi konumundayken, kişi başına sadece 200 dolardan daha az milli gelir düşen Etiyopya, Somali, Kenya en fakir ülkeler. Ortalama yaşam süreleri 47 yılın altında. (Ne yazık ki, bu ülkelerdeki gelirin yüzde 27’si silahlanmaya harcanmaktadır. BM genel Sekreteri Ban Ki-Moon; kuraklık ve kıtlık nedeniyle göç etmek zorunda kalan 11 milyon Afrikalının ölüm sınırında olduğunu ve açlıktan ve yetersiz beslenmeden ölümlerin başladığını söylüyor. Basın)
57 İKT üyesi dünyadaki ülke sayısının yaklaşık yüzde 30’una yakın 1,5 milyar İslâm nüfusu ama dünya nüfusundan 4’te bir pay alan 57 ülkenin dünya milli gelirinden aldığı pay ise yüzde 7’ler seviyesinde 4,5 trilyon civarındadır. Birlik içi ticaret rakamı ise yüzde 16’dır. Bugün Hıristiyan gurup diye adlandırılan AB’nin kendi iç ticareti ise yüzde 68’dir.
Çok acıdır ki, 57 Müslüman ülkenin toplam üretimi bir Almanya’ya, bir Güney Kore’ye bir Japonya’ya yetişemiyor ve okuma yazma bilmeyenlerin oranı da ürkütücü boyutlarda:
UNDP tarafından toplanan verilere göre Hıristiyan dünyasında okuma-yazma bilenlerin oranı neredeyse yüzde 90. Bunlardan 15 Hıristiyan çoğunluğa sahip ülkede okuma- yazma oranı yüzde 100 dür.
Müslüman dünyasında buna çok zıt bir durum olarak okuma-yazma oranı yaklaşık yüzde 40 olup, yüzde 100 okur-yazar oranına sahip bir Müslüman ülke yoktur.
Her bir Hindu'ya iki Müslüman düşmektedir, her bir Budist'e karşılık iki Müslüman vardır ve her bir Yahudi'ye karşılık 100 adet Müslüman bulunmaktadır.
Müslümanların bu kadar kalabalığa rağmen neden güçsüz olduklarını hiç merak ettiniz mi?
Nedeni şudur;
İslam Konferansı Örgütü'nün (OIC) 57 üyesi vardır ve bu ülkelerin tümünde ancak 500 adet üniversite bulunmaktadır. Üniversite başına 3 milyon Müslüman düşmektedir.
Oysa ki, ABD'de 5.758 üniversite, İngiltere’de 948, Almanya’da 410, Japonya’da 709 üniversiteye karşın Mısır’da 41, Suudi’de 12, Irak’ta 16, Libya’da 6, Fas’ta 4 üniversite Türkiye’de ise; son yıllarda Hükümetin yüksek performansıyla her ile bir üniversite kurma projesiyle bugün 156 üniversite bulunmaktadır.
2004 yılında Shanghai Jiao Tong Üniversitesi ‘Dünya Üniversitelerinin Akademik Değer Listesi' hazırlamış ve ilginçtir ki Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerin hiç birinden ilk 500’e giren üniversite yoktur.
Hıristiyan dünyasındaki 'okur-yazar'ın yüzde 98'i ilkokulu bitirmişken, Müslüman dünyasında bu oran yüzde 50’dir. Hıristiyan dünyadaki okur-yazarların yüzde 40'ı üniversite mezunudur ve bu oran Müslüman dünyasında yüzde 2'yi geçememektedir.
Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki toplam bilim adamı sayısı 230 olup her bilim adamına düşen Müslüman sayısı 1 milyon kişidir. ABD her 1 milyon Amerikalıya karşılık yaklaşık 4000 bilim adamına, Japonya 5000 bilim adamına sahiptir.
Tüm Arap dünyasındaki tam-zamanlı çalışan araştırmacı sayısı 35.000 kişidir ve her bir milyon Arap nüfusa 50 teknisyen düşmektedir. (Bu sayı Hıristiyan dünyasında bir milyon kişiye 1000 teknisyendir.)
Ek olarak İslam dünyası gayrı safi milli hasılasının yalnızca yüzde 0.2’sini araştırma-geliştirme bütçesi olarak ayırmaktayken Hıristiyan dünyası yüzde 5 oranında araştırma-geliştirme fonu ayırmaktadır.
SONUÇ: İslam dünyası bilgi üretebilecek kapasiteden yoksundur.
1000 kişiye düşen günlük gazete sayısı ve bir milyon kişiye düşen kitap çeşidi bilginin toplum içine yayılıp yayılmadığının iki önemli göstergesidir.
Pakistan'da 1000 kişiye 23 günlük gazete düşerken bu sayı Singapur'da 360’dır. İngiltere'de her 1000 stant için 2000 çeşit kitap bulunurken, Mısır'da kitap eşiti 20’dir.
SONUÇ: İslam dünyası bilgi yayılmasını gerçekleştirmekte başarısızdır.
Bilgi uygulamasının önemli göstergelerinden biri ileri teknoloji ihracatının toplam ihracat içindeki oranıdır.
Pakistan'ın ileri teknoloji ihracatının toplam ihracatın içindeki oran yüzde 1, Suudi Arabistan’ın yüzde 0.3, Kuveyt, Fas, ve Cezayir’in aynı şekilde yüzde 0.3tür.
Singapur'da bu oran yüzde 58 'dir.
SONUÇ: İslam Dünyası bilgi uygulamasını (sanayi, teknoloji ve bilim alanındaki üretim) gerçekleştirememektedir.
İslâm ülkeleri özellikle de Arap ülkeleri neredeyse tükettikleri hiçbir şeyi kendileri üretmiyor.
Bu nedenle Batı ile aralarında ağır bir bağımlılık ilişkisi oluşuyor. Savunma konularından havayolu işletmeciliğine kadar her şey Amerikalı ve Avrupalıların koordinasyonuyla yürüyor. Bu nedenle, Batı dünyası ile çıkar çatışması yaşadıklarında seslerini ancak bir yere kadar yükseltebiliyorlar.
Her şey ithal, üretim sıfır
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu ülkelerine her gidişinde altını çizdiği bir sorun bu. Sahip oldukları muazzam ekonomik gücü, üretime ve yatırıma dönüştüremiyorlar.
Arap ülkelerinde en çok rağbet gören tüketim ürünleri ve sanayi mallarının listesine bakın:
Mitsubishi klima Japonya’dan
Nissan pick-up Japonya’dan
Siemens elektrik trafoları Almanya’dan
Azimut tekneler İtalya’dan
Iphone Amerika’dan
Blackberry Kanada’dan
Ferrari İtalya’dan
Mercedes Almanya’dan
Bentley İngiltere’den
Airbus Fransa’dan
Boeing Amerika’dan
Mirage Fransa’dan
F- 16 Amerika’dan
Gucci, Prada İtalya’dan
Louis Vuitton Fransa’dan
Swarovski Avusturya’dan.
Milyarlarca dolarlık petrol geliri bu şirketlere akıyor. Aralarında Arap-İslam ülkelerinden ya da Ortadoğu’dan tek bir marka yok. Peki, petrol dışında dünya ekonomisine sundukları ne var? Hiçbir şey.
Petrol dendiğinde akla gelen dev firmalar Shell, BP, Total bile Batı kökenli.
Dünya çapında ne doğru dürüst üniversiteleri var ne araştırma kuruluşları...
Teşhis:
“İslâm âleminin üç büyük düşmanı vardır ki, bizi harap etmektedir. Bu düşmanlardan birincisi fakirliktir. (Ki, yukarıdaki rakamlar bunu teyit etmektedir.)
İkincisi: Cehalet ve okumazlıktır. (Hıristiyan âlemi ile kıyaslanamayacak kadar kötü durumlardayız. UNDP raporları dibe vurduğumuzun kanıtıdır.)
Üçüncüsü: Düşmanlık ve ihtilaftır ki, bu düşmanlık (Bütçelerin büyük bir kısmı savunma harcamalarına ayrılmaktadır. Sadece Türkiye’de iç teröre yılda 430 milyar dolar harcanmıştır) kuvvetimizi tüketmektedir.” (Said Nursi/ Asar-ı Bediiyye. Makale 3 )
Son Söz İslâm ülkeleri;
1-Eğitim sistemlerini ve özellikle üniversitelerini yeni çağın teknolojilerini üretecek nitelik ve niceliğe ulaştırmalıdırlar.
2-Birbirine destek olmak ve ihtiyaç duyulan alanlarda yardımlaşabilmek için karşılıklı olarak pazarlarını birbirlerine açmalı ve zenginliklerini tabana yaymalılar. Yoksulluk ve açlık sorununun çözümünü kendi medeniyetinde, inançlarında, kültüründe aramalılar.
3-Hür düşüncelerin filizlenecekleri, kardeşlik, dostluk ve dayanışmayı öne çıkaran zeminlere ve demokratik yönetimlere geçmeliler.
Gelişmeleri izlemekle, uzaktan seyretmekle yetinemeyiz. Barışı tesis etmediğimiz ve insanlığın vicdanında adalet duygusunu tamir edemediğimiz müddetçe, yeni ve daha büyük, daha yıkıcı krizler dünyamızı tehdit etmeye devam edecektir.
Temenni ve beklentimiz:
Çabuk başında bir kıyamet kopmazsa, İslâm’ın prensipleri ve hakikatleri insanlık âlemini içine düştüğü ahlakî ve maddi krizlerden, buhranlardan, çalkantılardan, vahşetten kurtarmaya ve yeryüzünü temizlemeye ve dünya barışını temin etmeye vesile olmasını Rahman-ı Rahim’in rahmetinden niyaz ediyoruz ve ümid ediyoruz ve bekliyoruz.” (Hutbe-i Şamiye)
31 Temmuz 2011 Pazar 06:47
Batı’nın tükettiği İslâm Alemi!
Ya da (Cehalet, fakirlik ve terörle boğuşan İslâm Âlemi)
İslâm coğrafyasında yaşananların ardında, emperyalist ülkelerin petrol hırsının olduğu çok açık. Ama bir başka gerçek de bu ülkelerin yönetim şeklinden ve baştaki despot liderlerden kaynaklanmaktadır.
Belki de İslâm coğrafyasının asıl öncelikli problemi yönetim şekli olup tüm sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Despot liderlerden kaynaklanan bu oldukça önemli ve öncelikli neden hep göz ardı edilmektedir:
Müslüman dünya ülkeleri, demokratik kurumlarını geliştiremiyor, sivilleşmeyi tabana yayamıyor, akıl ve bilim gerektiren alanlarda neredeyse hiç varlık gösteremiyorlar. Zenginlerle fakirler arasında şaşırtıcı derecede derin uçurumlar var!..
(Örneğin; Suudi Arabistan’da milli gelirden; aşiret üyelerine 250 bin dolar fakir halka ise sadece 1000 dolar düşmektedir. Somali, Eritre gibi ülkelerde 50 dolarla ve günde tek öğün bulamaçlı çorba ile yaşam mücadelesi veriliyor.)
İslam dünyasında kişi başına ortalama gelir 2 bin 631 dolar.
Aslında bu ülkeler arasında büyük gelir uçurumu var. En zengin İslam ülkesi ile en fakir arasındaki gelir farkı tam tamına 300 kat.
Kişi başına 90 bin 149 dolar gelirin düştüğü Katar dünyanın ve Müslümanların en zengin ülkesi konumundayken, kişi başına sadece 200 dolardan daha az milli gelir düşen Etiyopya, Somali, Kenya en fakir ülkeler. Ortalama yaşam süreleri 47 yılın altında. (Ne yazık ki, bu ülkelerdeki gelirin yüzde 27’si silahlanmaya harcanmaktadır. BM genel Sekreteri Ban Ki-Moon; kuraklık ve kıtlık nedeniyle göç etmek zorunda kalan 11 milyon Afrikalının ölüm sınırında olduğunu ve açlıktan ve yetersiz beslenmeden ölümlerin başladığını söylüyor. Basın)
57 İKT üyesi dünyadaki ülke sayısının yaklaşık yüzde 30’una yakın 1,5 milyar İslâm nüfusu ama dünya nüfusundan 4’te bir pay alan 57 ülkenin dünya milli gelirinden aldığı pay ise yüzde 7’ler seviyesinde 4,5 trilyon civarındadır. Birlik içi ticaret rakamı ise yüzde 16’dır. Bugün Hıristiyan gurup diye adlandırılan AB’nin kendi iç ticareti ise yüzde 68’dir.
Çok acıdır ki, 57 Müslüman ülkenin toplam üretimi bir Almanya’ya, bir Güney Kore’ye bir Japonya’ya yetişemiyor ve okuma yazma bilmeyenlerin oranı da ürkütücü boyutlarda:
UNDP tarafından toplanan verilere göre Hıristiyan dünyasında okuma-yazma bilenlerin oranı neredeyse yüzde 90. Bunlardan 15 Hıristiyan çoğunluğa sahip ülkede okuma- yazma oranı yüzde 100 dür.
Müslüman dünyasında buna çok zıt bir durum olarak okuma-yazma oranı yaklaşık yüzde 40 olup, yüzde 100 okur-yazar oranına sahip bir Müslüman ülke yoktur.
Her bir Hindu'ya iki Müslüman düşmektedir, her bir Budist'e karşılık iki Müslüman vardır ve her bir Yahudi'ye karşılık 100 adet Müslüman bulunmaktadır.
Müslümanların bu kadar kalabalığa rağmen neden güçsüz olduklarını hiç merak ettiniz mi?
Nedeni şudur;
İslam Konferansı Örgütü'nün (OIC) 57 üyesi vardır ve bu ülkelerin tümünde ancak 500 adet üniversite bulunmaktadır. Üniversite başına 3 milyon Müslüman düşmektedir.
Oysa ki, ABD'de 5.758 üniversite, İngiltere’de 948, Almanya’da 410, Japonya’da 709 üniversiteye karşın Mısır’da 41, Suudi’de 12, Irak’ta 16, Libya’da 6, Fas’ta 4 üniversite Türkiye’de ise; son yıllarda Hükümetin yüksek performansıyla her ile bir üniversite kurma projesiyle bugün 156 üniversite bulunmaktadır.
2004 yılında Shanghai Jiao Tong Üniversitesi ‘Dünya Üniversitelerinin Akademik Değer Listesi' hazırlamış ve ilginçtir ki Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerin hiç birinden ilk 500’e giren üniversite yoktur.
Hıristiyan dünyasındaki 'okur-yazar'ın yüzde 98'i ilkokulu bitirmişken, Müslüman dünyasında bu oran yüzde 50’dir. Hıristiyan dünyadaki okur-yazarların yüzde 40'ı üniversite mezunudur ve bu oran Müslüman dünyasında yüzde 2'yi geçememektedir.
Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki toplam bilim adamı sayısı 230 olup her bilim adamına düşen Müslüman sayısı 1 milyon kişidir. ABD her 1 milyon Amerikalıya karşılık yaklaşık 4000 bilim adamına, Japonya 5000 bilim adamına sahiptir.
Tüm Arap dünyasındaki tam-zamanlı çalışan araştırmacı sayısı 35.000 kişidir ve her bir milyon Arap nüfusa 50 teknisyen düşmektedir. (Bu sayı Hıristiyan dünyasında bir milyon kişiye 1000 teknisyendir.)
Ek olarak İslam dünyası gayrı safi milli hasılasının yalnızca yüzde 0.2’sini araştırma-geliştirme bütçesi olarak ayırmaktayken Hıristiyan dünyası yüzde 5 oranında araştırma-geliştirme fonu ayırmaktadır.
SONUÇ: İslam dünyası bilgi üretebilecek kapasiteden yoksundur.
1000 kişiye düşen günlük gazete sayısı ve bir milyon kişiye düşen kitap çeşidi bilginin toplum içine yayılıp yayılmadığının iki önemli göstergesidir.
Pakistan'da 1000 kişiye 23 günlük gazete düşerken bu sayı Singapur'da 360’dır. İngiltere'de her 1000 stant için 2000 çeşit kitap bulunurken, Mısır'da kitap eşiti 20’dir.
SONUÇ: İslam dünyası bilgi yayılmasını gerçekleştirmekte başarısızdır.
Bilgi uygulamasının önemli göstergelerinden biri ileri teknoloji ihracatının toplam ihracat içindeki oranıdır.
Pakistan'ın ileri teknoloji ihracatının toplam ihracatın içindeki oran yüzde 1, Suudi Arabistan’ın yüzde 0.3, Kuveyt, Fas, ve Cezayir’in aynı şekilde yüzde 0.3tür.
Singapur'da bu oran yüzde 58 'dir.
SONUÇ: İslam Dünyası bilgi uygulamasını (sanayi, teknoloji ve bilim alanındaki üretim) gerçekleştirememektedir.
İslâm ülkeleri özellikle de Arap ülkeleri neredeyse tükettikleri hiçbir şeyi kendileri üretmiyor.
Bu nedenle Batı ile aralarında ağır bir bağımlılık ilişkisi oluşuyor. Savunma konularından havayolu işletmeciliğine kadar her şey Amerikalı ve Avrupalıların koordinasyonuyla yürüyor. Bu nedenle, Batı dünyası ile çıkar çatışması yaşadıklarında seslerini ancak bir yere kadar yükseltebiliyorlar.
Her şey ithal, üretim sıfır
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu ülkelerine her gidişinde altını çizdiği bir sorun bu. Sahip oldukları muazzam ekonomik gücü, üretime ve yatırıma dönüştüremiyorlar.
Arap ülkelerinde en çok rağbet gören tüketim ürünleri ve sanayi mallarının listesine bakın:
Mitsubishi klima Japonya’dan
Nissan pick-up Japonya’dan
Siemens elektrik trafoları Almanya’dan
Azimut tekneler İtalya’dan
Iphone Amerika’dan
Blackberry Kanada’dan
Ferrari İtalya’dan
Mercedes Almanya’dan
Bentley İngiltere’den
Airbus Fransa’dan
Boeing Amerika’dan
Mirage Fransa’dan
F- 16 Amerika’dan
Gucci, Prada İtalya’dan
Louis Vuitton Fransa’dan
Swarovski Avusturya’dan.
Milyarlarca dolarlık petrol geliri bu şirketlere akıyor. Aralarında Arap-İslam ülkelerinden ya da Ortadoğu’dan tek bir marka yok. Peki, petrol dışında dünya ekonomisine sundukları ne var? Hiçbir şey.
Petrol dendiğinde akla gelen dev firmalar Shell, BP, Total bile Batı kökenli.
Dünya çapında ne doğru dürüst üniversiteleri var ne araştırma kuruluşları...
Teşhis:
“İslâm âleminin üç büyük düşmanı vardır ki, bizi harap etmektedir. Bu düşmanlardan birincisi fakirliktir. (Ki, yukarıdaki rakamlar bunu teyit etmektedir.)
İkincisi: Cehalet ve okumazlıktır. (Hıristiyan âlemi ile kıyaslanamayacak kadar kötü durumlardayız. UNDP raporları dibe vurduğumuzun kanıtıdır.)
Üçüncüsü: Düşmanlık ve ihtilaftır ki, bu düşmanlık (Bütçelerin büyük bir kısmı savunma harcamalarına ayrılmaktadır. Sadece Türkiye’de iç teröre yılda 430 milyar dolar harcanmıştır) kuvvetimizi tüketmektedir.” (Said Nursi/ Asar-ı Bediiyye. Makale 3 )
Son Söz İslâm ülkeleri;
1-Eğitim sistemlerini ve özellikle üniversitelerini yeni çağın teknolojilerini üretecek nitelik ve niceliğe ulaştırmalıdırlar.
2-Birbirine destek olmak ve ihtiyaç duyulan alanlarda yardımlaşabilmek için karşılıklı olarak pazarlarını birbirlerine açmalı ve zenginliklerini tabana yaymalılar. Yoksulluk ve açlık sorununun çözümünü kendi medeniyetinde, inançlarında, kültüründe aramalılar.
3-Hür düşüncelerin filizlenecekleri, kardeşlik, dostluk ve dayanışmayı öne çıkaran zeminlere ve demokratik yönetimlere geçmeliler.
Gelişmeleri izlemekle, uzaktan seyretmekle yetinemeyiz. Barışı tesis etmediğimiz ve insanlığın vicdanında adalet duygusunu tamir edemediğimiz müddetçe, yeni ve daha büyük, daha yıkıcı krizler dünyamızı tehdit etmeye devam edecektir.
Temenni ve beklentimiz:
Çabuk başında bir kıyamet kopmazsa, İslâm’ın prensipleri ve hakikatleri insanlık âlemini içine düştüğü ahlakî ve maddi krizlerden, buhranlardan, çalkantılardan, vahşetten kurtarmaya ve yeryüzünü temizlemeye ve dünya barışını temin etmeye vesile olmasını Rahman-ı Rahim’in rahmetinden niyaz ediyoruz ve ümid ediyoruz ve bekliyoruz.” (Hutbe-i Şamiye)