“Bu zamanın en büyük farz vazifesi, İttihad-ı İslâm’dır.” (Hutbe-i Şamiye, s. 90)
Bediüzzaman’ın bunu söylediği devirde, büyük Osmanlı İmparatorluğu yıkılmak üzereydi. Yıkıldığında, içinden onlarca farklı devlet çıktı ve bunların büyük bölümü Batılı güçlerin sömürgeleri haline geldiler. Osmanlı yönetimi altında asırlarca huzur ve barış bulmuş olan Ortadoğu, Siyonizm’in bölgeye girmesiyle tam bir savaş ve çatışma diyarı haline geldi. Aralarında hiçbir zaman anlaşamayan ve giderek farklı siyasi kamplara ayrılan İslam ülkeleri, bu durumun acı sonuçlarını 20. yüzyılda yaşadılar. Kısacası Bediüzzaman, Müslümanların siyasi, ekonomik ve kültürel sorunlarının birlik yokluğundan kaynaklandığını görmüş ve gelişen olaylar da onu doğrulamıştı. Ancak Bediüzzaman, Müslümanların içine düştükleri durumun bir “fetret devri” olduğunu ve yakında biteceğini de belirtmekteydi. İmanın ona kazandırdığı basiretle, tüm Müslümanlara müjde vermişti:
“Ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür seda, İslam’ın sedası olacaktır...” (Sunuhat, Yeni Asya Yayınları Mart 1996, s. 62)
Tüm Müslümanlara müjdelemek isteriz ki, Üstad’ın haber verdiği o istikbal artık çok yaklaşmıştır. Bugün hem İslam, dünyanın “en gür sedası” olma yolundadır; hem de onun en büyük vazife olarak gösterdiği “İttihad-ı İslam”, yani İslam Birliği yaklaşmaktadır.