Bir ateşe düştüm yakıyor ama öldürmüyor. Bir an olsun eksik olmuyor sancısı anlaşılmazlığın. Ne olanlar beni anlıyor , ne de ben olanları. Neden acaba diye soracak birilerini arıyorum. Bütün adresler bende, bense çaresiz bir yüreğin feryadında bitiyorum.
Âhir zaman genciyim ben, ayaklarım kilometrelerce yol yorgunlugunda, gözlerim kurtuluşa hasret. Minareden gelecek bir "hayyealelfelah" nabzındayım şimdi. Ama neden, neden sokaklar bu kadar garip bana, neden camiler utangac ve neden kiliseler bu kadar magrur ? Düşüyor muyuz yoksa, yada düştük mü pençesine şeytani tuzakların. Ayakta kalan yok mu, hala savaşan yiğitler yok mu meydanda.
Oysa en fazla yetmiş yıllık bir hayatı omuzlayabilecegimi sanıyordum. Şimdi yaşadığım her dakikaya bir yetmiş yıl daha ekleniyor. Ve biraz daha çabuk çöküyor omuzlarım. Vapurdayken dalgaları ben karşılıyorum sanki, trendeyken rayları tırnaklarım yalıyor bir bir…
Üşüdüğüm zaman hiç ısınmayacakmış gibi içim ve yandığı zaman sanki hiç sönmeyecek gibi ateş…
Âhir zaman genciyim ben, bazen dağlara vurasım gelir başımı. Bu şehri terkedesim ve ispatlamak için uğraşasım bu dünyadan biri olmadığımı. Yüreğime değiyor acısı aldatılmışlığın. Anneme yalvarıyorum dışarıya salmaması için beni. Ve babam gibi ayakta durmayı hayal ediyorum bir gün. Sımsıkı, dimdik ayakta olmayı, herşeye rağmen herşeye karşı ayakta olmayı… hayal ediyorum…
Ahir zaman genciyim ben, ne olursa olsun duaya seccade sermiş dudaklarım var. Yalanların ortasında, dikenlerin acısını tada tada eriyorum muradıma. Ölüyorum belki ama elbette değil bir hiç uğruna. Çırpınıyorum yavru bir ceylan misali düşmüşçesine aslanın ağzına. Son bir hamle, son bir umut, ya beni al yanına ya da iyice geçirsin dişlerini aslan boynuma, bilekleri iyice kavrasın bedenimi. Kanımın aktıgını göre göre can vereyim ama isyana tâbi tek kelime çıkmasın agzımdan. Çünkü zaman âhir zaman, bense çoktan kabul ettim acı bir ölümü değişmeye bu ölümden beter varlığa, varoluşa…
Çünkü hiçbir şey kolay değil, zaman ahir zaman bense bu zamanın içine elinde pimi çekilmiş bomba ile gönderilmiş acemi bir asker.
Ben bir âhir zaman genciyim…
Âhir zaman genciyim ben, ayaklarım kilometrelerce yol yorgunlugunda, gözlerim kurtuluşa hasret. Minareden gelecek bir "hayyealelfelah" nabzındayım şimdi. Ama neden, neden sokaklar bu kadar garip bana, neden camiler utangac ve neden kiliseler bu kadar magrur ? Düşüyor muyuz yoksa, yada düştük mü pençesine şeytani tuzakların. Ayakta kalan yok mu, hala savaşan yiğitler yok mu meydanda.
Oysa en fazla yetmiş yıllık bir hayatı omuzlayabilecegimi sanıyordum. Şimdi yaşadığım her dakikaya bir yetmiş yıl daha ekleniyor. Ve biraz daha çabuk çöküyor omuzlarım. Vapurdayken dalgaları ben karşılıyorum sanki, trendeyken rayları tırnaklarım yalıyor bir bir…
Üşüdüğüm zaman hiç ısınmayacakmış gibi içim ve yandığı zaman sanki hiç sönmeyecek gibi ateş…
Âhir zaman genciyim ben, bazen dağlara vurasım gelir başımı. Bu şehri terkedesim ve ispatlamak için uğraşasım bu dünyadan biri olmadığımı. Yüreğime değiyor acısı aldatılmışlığın. Anneme yalvarıyorum dışarıya salmaması için beni. Ve babam gibi ayakta durmayı hayal ediyorum bir gün. Sımsıkı, dimdik ayakta olmayı, herşeye rağmen herşeye karşı ayakta olmayı… hayal ediyorum…
Ahir zaman genciyim ben, ne olursa olsun duaya seccade sermiş dudaklarım var. Yalanların ortasında, dikenlerin acısını tada tada eriyorum muradıma. Ölüyorum belki ama elbette değil bir hiç uğruna. Çırpınıyorum yavru bir ceylan misali düşmüşçesine aslanın ağzına. Son bir hamle, son bir umut, ya beni al yanına ya da iyice geçirsin dişlerini aslan boynuma, bilekleri iyice kavrasın bedenimi. Kanımın aktıgını göre göre can vereyim ama isyana tâbi tek kelime çıkmasın agzımdan. Çünkü zaman âhir zaman, bense çoktan kabul ettim acı bir ölümü değişmeye bu ölümden beter varlığa, varoluşa…
Çünkü hiçbir şey kolay değil, zaman ahir zaman bense bu zamanın içine elinde pimi çekilmiş bomba ile gönderilmiş acemi bir asker.
Ben bir âhir zaman genciyim…