Besmelenin yücelttiği âlim: Bişr-i Hafî
Besmelenin yücelttiği âlim: Bişr-i Hafî
Besmelenin yücelttiği âlim: Bişr-i Hafî
-Arzu Konan
Marifetten mahrum kalan kimse, ibadetinin tadını alamaz.
Bişr-i Hafî
Gençlik yıllarının bir kısmını eğlence ve oyunlarla geçirmiş olsa da, güzel bir rüyanın etkisiyle kendine gelen bir zât ile; kimine göre önemsenmese de aslında en küçük bir amelin nasıl güzelliklere sahne olduğunu gördüğümüz bir yolculuğa çıkıyoruz. Hayatının geri kalan kısımlarını rıza-i İlâhî için yaşayan, nasihat ile geçiren büyük bir zâta gidiyoruz. Evet o, Bişr-i Hafî. Gelin güzelliklere yol alalım. Buyrun...
* * *
İsmi, Bişr bin Haris Abdurrahman, künyesi Ebu Nasr olan ve yalın ayak gezdiği için “Hafî” lâkabıyla bilinen Bişr-i Hafî, 767 (H.150) senesinde Merv şehrinde doğdu. İtibarlı bir aileye mensup olan Bişr-i Hafi, gençliğinin bir kısmını bolluk ve refah içinde geçirdi. Dünyanın cazibesine kapıldığı ve nefsin, şeytanın ve kötü arkadaşların teşviklerine kapılarak oyun ve eğlence âlemlerine daldığı bir gün kapısı çalındı. Hizmetçisi, gelen kimseye kimi aradığını sordu. Kapıdaki adam; “Bu evin sahibi hür mü, kul mu?” diye sordu. Hizmetçi, “Hürdür” dedi. Adam; “Belli!.. Eğer kul olsaydı, kulluğun edebine riâyet edecek, oyun ve eğlence ile uğraşmayacaktı” diyerek çıkıp gitti. Olanları duyan Bişr-i Hafi tövbe etti. Fakat bir müddet sözünde durduysa da, sonra kötü arakadaşların tesiriyle tekrar eski hayatına döndü.
Bir gün eğlence âlemlerinden sonra sarhoş ve bitkin olarak eve dönerken yolda üstünde Besmele yazılı bir kâğıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını silerek, temizledikten sonra, güzel kokular sürüp evine astı. O gece, âlim ve veli bir zata rüyasında; “Git Bişr’e söyle! ‘İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi, seni güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyada ve ahirette temiz ve güzel eylerim.’” dendi. O velî zat, sabah, Bişr-i Hafi’yi meyhaneden “Bir haberim var” diye içerden çağırdı. Bişr “Kimden haber vereceksin?” dedi. “Sana Allahü Teâlâ’dan haber vereceğim” dedi. Rüyayı dinleyen Bişr, arkadaşlarına; “Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz” dedi. O zatın yanında hemen tövbe etti. Bu anda ayağında ayakkabı bulunmadığından, hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara, “Allahu Teâlâ’ya töbve ettiğim, günah işlememeye söz verdiğimde yalın ayaktım. Allahu Teâlâ, Bakara Sûresi 22. âyetinde meâlen; ‘Biz yeryüzünü sizin için tefriş ettik, döşedik’ buyuruyor. Padişahların mefruşatı üzerinde ayakkabı ile yürümek edebe uymaz. Ayağım ile yer arasında bir vasıta olduğu halde onun sergisine basmayı câiz görmüyorum” derdi.
Bişr-i Hafî tövbe edip eski hayatı terk ettikten sonra ilim tahsili aldı. Yüksek derecelere ulaştı.
* * *
Bir sohbetinde şu güzel nasihatlerde bulunmuştur:
Marifetten mahrum kalan kimse, ibadetinin tadını alamaz.
Sizden biri, bir eser yazacak olursa, daha çok mânâ bakımından doğruluğuna dikkat etsin.
Bugün ilim, onu vasıta yapıp karnını doyuranların eline geçti.
Sabır susmaktır. Susmak sabırdandır. Konuşan, susandan daha fazla verâ sahibi olamaz. Şu var ki, âlim kişi bir yerde konuşur, bir yerde susar.
İnsanlar arasında tanınmak isteyen, ahiretin tadını alamaz.
Hüzün padişahtır. Bir yere yerleşince oraya başka bir şeyin yerleşmesine razı olmaz.
Ben, Muafa bin İmran’dan işittim. O da Süfyan-ı Sevrî’den şöyle işitmiş: “İnsanları memnun etmek, ulaşılamayan gayedir.”
Nefsim için en güvendiğim amelim, Peygamber Efendimizin (asm) ashâbına sevgi ve hürmetimdir.
Bir kimse bize, hadis anlat dediği zaman, anla ki, “Bize kolaylık göster” demek istiyor.
Bir kul Kur’ân-ı Kerim’i hatmederse, melekler onun iki gözü arasını öperler.
Ana ve babanın evlâtlarına duâları, bir peygamberin ümmetine olan duâsı gibidir.
Vera, şüphelilerden temizlenmek ve her an nefisle muhasebe etmektir.
Şayet insanlar Allahü Teâlâ’nın büyüklüğünü düşünselerdi, O’na isyan etmezlerdi.
Dün öldü, bugün can çekişiyor, yarın doğmadı. Öyle ise şu ânı değerlendirmek için amele sarıl.
Talebelerini ellerini açmış duâ ederken görünce; “Duâ, günahları terk etmektir.” buyururdu.
* * *
Bişr-i Hafî bir gün kabristandan geçiyordu. Mezardakilerin hallerini, Allahu Teâlâ gösterdi. Mezarları üzerinde bir şeyi paylaşıyorlardı. “Ya Rabbi! Bunların ne yaptıklarını bana bildir” dedi. “Git, kendilerine sor” diye bir ses duydu. Gidip sordu. Onlar da: “Bir hafta önce, bir kimse üç İhlâs-ı Şerif okuyup bize gönderdi. O günden beri onun sevabını taksim etmeye çalışıyoruz, henüz bitiremedik” dediler.
Bişr-i Hafi Hazretleri bütün ömrünü ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirdi. Konuştuğu zaman etrafa ilim, ahlâk, hikmet kokuları yayılırdı.
841 (H. 227) senesi Rebiülevvel ayında Bağdat’ta vefat etti. Kendisini rüyada görüp “Allahu Teâlâ sana nasıl muâmele etti?” diye sorduklarında: “Benim cenazemde bulunanı ve kıyamete kadar beni seveni affeyledi” buyurdu. Affa mazhar olmamız duâsıyla..
Rahmetullâhi aleyh.
Kaynak: Bağdat Evliyaları, c. 1.
Marifetten mahrum kalan kimse, ibadetinin tadını alamaz.
Bişr-i Hafî
Gençlik yıllarının bir kısmını eğlence ve oyunlarla geçirmiş olsa da, güzel bir rüyanın etkisiyle kendine gelen bir zât ile; kimine göre önemsenmese de aslında en küçük bir amelin nasıl güzelliklere sahne olduğunu gördüğümüz bir yolculuğa çıkıyoruz. Hayatının geri kalan kısımlarını rıza-i İlâhî için yaşayan, nasihat ile geçiren büyük bir zâta gidiyoruz. Evet o, Bişr-i Hafî. Gelin güzelliklere yol alalım. Buyrun...
* * *
İsmi, Bişr bin Haris Abdurrahman, künyesi Ebu Nasr olan ve yalın ayak gezdiği için “Hafî” lâkabıyla bilinen Bişr-i Hafî, 767 (H.150) senesinde Merv şehrinde doğdu. İtibarlı bir aileye mensup olan Bişr-i Hafi, gençliğinin bir kısmını bolluk ve refah içinde geçirdi. Dünyanın cazibesine kapıldığı ve nefsin, şeytanın ve kötü arkadaşların teşviklerine kapılarak oyun ve eğlence âlemlerine daldığı bir gün kapısı çalındı. Hizmetçisi, gelen kimseye kimi aradığını sordu. Kapıdaki adam; “Bu evin sahibi hür mü, kul mu?” diye sordu. Hizmetçi, “Hürdür” dedi. Adam; “Belli!.. Eğer kul olsaydı, kulluğun edebine riâyet edecek, oyun ve eğlence ile uğraşmayacaktı” diyerek çıkıp gitti. Olanları duyan Bişr-i Hafi tövbe etti. Fakat bir müddet sözünde durduysa da, sonra kötü arakadaşların tesiriyle tekrar eski hayatına döndü.
Bir gün eğlence âlemlerinden sonra sarhoş ve bitkin olarak eve dönerken yolda üstünde Besmele yazılı bir kâğıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını silerek, temizledikten sonra, güzel kokular sürüp evine astı. O gece, âlim ve veli bir zata rüyasında; “Git Bişr’e söyle! ‘İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi, seni güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyada ve ahirette temiz ve güzel eylerim.’” dendi. O velî zat, sabah, Bişr-i Hafi’yi meyhaneden “Bir haberim var” diye içerden çağırdı. Bişr “Kimden haber vereceksin?” dedi. “Sana Allahü Teâlâ’dan haber vereceğim” dedi. Rüyayı dinleyen Bişr, arkadaşlarına; “Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz” dedi. O zatın yanında hemen tövbe etti. Bu anda ayağında ayakkabı bulunmadığından, hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara, “Allahu Teâlâ’ya töbve ettiğim, günah işlememeye söz verdiğimde yalın ayaktım. Allahu Teâlâ, Bakara Sûresi 22. âyetinde meâlen; ‘Biz yeryüzünü sizin için tefriş ettik, döşedik’ buyuruyor. Padişahların mefruşatı üzerinde ayakkabı ile yürümek edebe uymaz. Ayağım ile yer arasında bir vasıta olduğu halde onun sergisine basmayı câiz görmüyorum” derdi.
Bişr-i Hafî tövbe edip eski hayatı terk ettikten sonra ilim tahsili aldı. Yüksek derecelere ulaştı.
* * *
Bir sohbetinde şu güzel nasihatlerde bulunmuştur:
Marifetten mahrum kalan kimse, ibadetinin tadını alamaz.
Sizden biri, bir eser yazacak olursa, daha çok mânâ bakımından doğruluğuna dikkat etsin.
Bugün ilim, onu vasıta yapıp karnını doyuranların eline geçti.
Sabır susmaktır. Susmak sabırdandır. Konuşan, susandan daha fazla verâ sahibi olamaz. Şu var ki, âlim kişi bir yerde konuşur, bir yerde susar.
İnsanlar arasında tanınmak isteyen, ahiretin tadını alamaz.
Hüzün padişahtır. Bir yere yerleşince oraya başka bir şeyin yerleşmesine razı olmaz.
Ben, Muafa bin İmran’dan işittim. O da Süfyan-ı Sevrî’den şöyle işitmiş: “İnsanları memnun etmek, ulaşılamayan gayedir.”
Nefsim için en güvendiğim amelim, Peygamber Efendimizin (asm) ashâbına sevgi ve hürmetimdir.
Bir kimse bize, hadis anlat dediği zaman, anla ki, “Bize kolaylık göster” demek istiyor.
Bir kul Kur’ân-ı Kerim’i hatmederse, melekler onun iki gözü arasını öperler.
Ana ve babanın evlâtlarına duâları, bir peygamberin ümmetine olan duâsı gibidir.
Vera, şüphelilerden temizlenmek ve her an nefisle muhasebe etmektir.
Şayet insanlar Allahü Teâlâ’nın büyüklüğünü düşünselerdi, O’na isyan etmezlerdi.
Dün öldü, bugün can çekişiyor, yarın doğmadı. Öyle ise şu ânı değerlendirmek için amele sarıl.
Talebelerini ellerini açmış duâ ederken görünce; “Duâ, günahları terk etmektir.” buyururdu.
* * *
Bişr-i Hafî bir gün kabristandan geçiyordu. Mezardakilerin hallerini, Allahu Teâlâ gösterdi. Mezarları üzerinde bir şeyi paylaşıyorlardı. “Ya Rabbi! Bunların ne yaptıklarını bana bildir” dedi. “Git, kendilerine sor” diye bir ses duydu. Gidip sordu. Onlar da: “Bir hafta önce, bir kimse üç İhlâs-ı Şerif okuyup bize gönderdi. O günden beri onun sevabını taksim etmeye çalışıyoruz, henüz bitiremedik” dediler.
Bişr-i Hafi Hazretleri bütün ömrünü ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirdi. Konuştuğu zaman etrafa ilim, ahlâk, hikmet kokuları yayılırdı.
841 (H. 227) senesi Rebiülevvel ayında Bağdat’ta vefat etti. Kendisini rüyada görüp “Allahu Teâlâ sana nasıl muâmele etti?” diye sorduklarında: “Benim cenazemde bulunanı ve kıyamete kadar beni seveni affeyledi” buyurdu. Affa mazhar olmamız duâsıyla..
Rahmetullâhi aleyh.
Kaynak: Bağdat Evliyaları, c. 1.