Klasik dönem fıkıh kaynaklarında, oturulan evlerin ve binek hayvanlarınıninsanın temel ihtiyaçlarından sayıldığını ve bunların zekâttan muaftutulduğunu biliyoruz. Gerçekten insanın çoluk çocuğu ile sığındığı ev veyaapartman, şahsî işi için kullandığı nakil aracı temel ihtiyaçlardandır ve bunlarartıcılık özelliğine de sahip değildir. Oysa bugün kiraya verilen büyükbinalar, daireler, dükkânlar, düğün salonları ile kara, hava, deniz taşımacılığındakullanılan nakil araçlarından elde edilen gelirler, dünden farklı olarakgünümüzde yaygın ve önemli gelir kaynakları haline gelmişlerdir. Bugünartık, temel ihtiyacın dışında, gelir elde etmek için edinilen büyük binalarla,kâr amacı ile işletilen nakil vasıtalarında zekâtın vücûb sebebi olan artıcılıkvasfı tahakkuk ettiğinden konu muasır fıkıh yazarları tarafından ele alınaraktartışılmıştır.Bugün dünden farklı olarak yatırım amacı ile büyük binalar yapılmaktave nakliye vasıtaları kullanılmaktadır. Bunlardan elde edilen gelirler araziürünlerinden elde edilen gelirlerden çok fazladır.Değişen şartlar muvacehesinde bu yeni gelir kaynaklarına zekât konmasıgerekir. Toprağını işletmek üzere kiraya verenle, bina veya nakil vasıtalarındangelir elde eden arasında esasta bir fark yoktur. Ziraî araziye zekâtyükleyip gelir getiren bina ve vasıtaları bu yükümlülük dışında tutmak zekâtmantığı açısından âdil bir davranış olmaz; ziraî arazi sahiplerine haksızlıkedilmiş olur. Ayrıca bu durumun insanları ziraî arazi sahibi olma yerine binave nakil vasıtası edinmeye teşvik edeceği ve bunun sağlıksız bir gelişmeolacağı da ortadadır.Muasır müelliflerin çoğu bu çeşit yeni gelir kaynaklarının zekâta tâbiolacağında ittifak etmekle birlikte bu mallardan hangi statüye göre ve nenisbette zekât alınacağı hususunda farklı görüş ileri sürerler.Müelliflerin konu ile ilgili görüşlerini iki grupta özetlemek mümkündür:1. Akarların yanlızca gelirleri zekâta tâbidir. Bu zekât da elde edilen gelirnisaba ulaşır ve üzerinden bir kamerî yıl geçince % 2.5 nisbetinde tahsiledilir. Bu görüşün gerekçeleri şunlardır:a) İmam Mâlik'ten ev kiralarının alındıktan sonra üzerinden bir kamerîyıl geçmedikçe zekâta tâbi olmayacağı husususunda bir rivayet vardır.Ahmed b. Hanbel'den de bu konuda iki farklı görüş nakledilmiştir. Bunlardanbiri, kira gelirinin üzerinden bir yıl geçince zekât tahakkuk edeceği yönünde,diğeri ise, ziraî ürünlerde olduğu gibi, kiranın tahsil edildiği andazekâtın tahakkuk edeceği şeklindedir. Ömer Nasuhi Bilmen de, yanlız kirabedellerini almak üzere elde bulunan evlerden, dükkânlardan vesair akarlardan,nakil vasıtalarından zekât lâzım gelmediği, bunların kiralarından, nisabmiktarı olup üzerlerinden tam bir sene geçtiği takdirde zekât verileceği görüşündedir.Çağdaş âlimlerden, gelir getiren bina ve benzerlerinin bu gelirlerinin, "elmâlü'l-müstefâd"a benzetilerek üzerlerinden yıl geçmeden zekâtlarının ödenmesigerektiğini savunanların bulunduğunu da belirtmek gerekir.İslâm Konferansı Teşkilâtı’na bağlı İslâm Fıkıh Akademisi'nin 1985 tarihliikinci dönem toplantısında alınan karar ise şöyledir: Kiraya verilmişarazi ve taşınmazların mülk değeri üzerinden zekât vermek gerekmez. Bunlarınyıllık gelirinden nisab miktarını bulması ve diğer şartların da gerçekleşmesihalinde, yıl sonunda % 2.5 oranında zekât verilir.2. Gelir getiren bina, vasıta ve benzerini ziraî araziye kıyas edip bunlarınsafî gelirlerinden % 10 veya gayri sâfiden % 5 nisbetinde zekât alınır.Hz. Peygamber ve sahâbe dönemindeki zekât uygulaması içerik veamaç yönüyle incelendiğinde, ev, dükkân gibi taşınmazların ve nakil araçlarınınkira gelirinin, arazi ürünlerine kıyas edilmesi tutarlı görünmektedir.Bu durumda mal sahibinin yıllık kira geliri, kiralanan için yapmakta olduğumûtat harcamalar ve yıllık temel ihtiyaçları karşılığı çıktıktan sonra nisabmiktarını bulmakta ise, bu miktarın % 10'u zekât olarak aydan aya ödenir.Yılın dolması veya üzerinden bir yılın geçmesi beklenmez. Ancak Din İşleriYüksek Kurulu, kira gelirlerinden %10 değil de %2,5 oranında zekatverilmesi yönünde görüş belirtmektedir.