Bir ışık: Serbestiyet ve malikiyet
31 Temmuz 2011 Pazar 07:33
Sardalya’dan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Bir mal ne kadar bol, yararlı olursa, insanlık için, meta olma özelliğini o kadar yitirir. Yani kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki açık o kadar kapanır. Tıpkı sardalya gibi. Ucuz olur, herkes ulaşır, herkes yararlanır. Yoksulluğun düşmanı olur...
Bugün sardalya niye ucuz; çünkü sardalya gıda tekellerinin ilgi alanında değil. Kolay avlanıyor, bu yapılırken teknoloji kullanılıyor ve Akdeniz de üremesi çok yoğun. Ama kapitalizm, Akdeniz’i böyle kirletirse sardalya havyar muamelesi görebilir, yakın gelecekte. Peki, insanlık için bugün sardalyadan daha gerekli bir sürü maddenin üretimini aynı mantıkla ele alabilirmiyiz, alabiliriz ama o zaman tabii ki kapitalizm de olmaz. Zaten amacımız bu.
Burada önemli olan bölüşüm ilişkilerinin piyasa mekanizmasından soyutlanmasıdır. Üretken birimlerin ekonomideki piyasa oyuncularıyla paralel davranması, dünya teknolojisi ve verimliliği düzeyinde rekabet etmesi ancak buralardaki başarıların bireysel fiili gelir akımlarına, ayrı bir sınıfsal kategori yaratacak düzeyde, dönüşmemesi, tekelleşmemesi temel ilke olmalıdır.
Tam burada Bediüzzaman’ın (Said Nursi) malikiyet ve serbestiyet (*) vurgusuna gelebiliriz. Yani malikiyet ama tekelci olmayan yağmaya ve israfa yol açmayan bir malikiyet serbestiyet ama yine yağmacı ve tekelci bir malikiyete yol açmayacak bir serbestiyet.
Bu formülasyon bizce, insanlık tarihinin ekonomide geliştirdiği bütün formülasyonlardan daha önemli bir açılımı hatta bir kopuşu ortaya koyacak önemli bir çıkıştır. Böyle bir hedef, yukarıda belirttiğimiz bolluk ekonomisi anlayışıyla birleştiği zaman tekelci piyasa aleyhine giderek genişleyen bir kamusal (Buradaki kamusal devleti değil sivil olanı anlatır) alanı da yaratacaktır. İşte Sardalya Teorisi budur. Bu anlayış, devleti ve planlamayı merkeze oturtmadığı için, özgürlükçü-ümmete varan- yeni bir anlayışı temsil eder.
(*) Malikiyet ve Serbestiyet Devri; Cemil Ertem; Köprü Dergisi Sayı:114;S:93
Star
31 Temmuz 2011 Pazar 07:33
Sardalya’dan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Bir mal ne kadar bol, yararlı olursa, insanlık için, meta olma özelliğini o kadar yitirir. Yani kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki açık o kadar kapanır. Tıpkı sardalya gibi. Ucuz olur, herkes ulaşır, herkes yararlanır. Yoksulluğun düşmanı olur...
Bugün sardalya niye ucuz; çünkü sardalya gıda tekellerinin ilgi alanında değil. Kolay avlanıyor, bu yapılırken teknoloji kullanılıyor ve Akdeniz de üremesi çok yoğun. Ama kapitalizm, Akdeniz’i böyle kirletirse sardalya havyar muamelesi görebilir, yakın gelecekte. Peki, insanlık için bugün sardalyadan daha gerekli bir sürü maddenin üretimini aynı mantıkla ele alabilirmiyiz, alabiliriz ama o zaman tabii ki kapitalizm de olmaz. Zaten amacımız bu.
Burada önemli olan bölüşüm ilişkilerinin piyasa mekanizmasından soyutlanmasıdır. Üretken birimlerin ekonomideki piyasa oyuncularıyla paralel davranması, dünya teknolojisi ve verimliliği düzeyinde rekabet etmesi ancak buralardaki başarıların bireysel fiili gelir akımlarına, ayrı bir sınıfsal kategori yaratacak düzeyde, dönüşmemesi, tekelleşmemesi temel ilke olmalıdır.
Tam burada Bediüzzaman’ın (Said Nursi) malikiyet ve serbestiyet (*) vurgusuna gelebiliriz. Yani malikiyet ama tekelci olmayan yağmaya ve israfa yol açmayan bir malikiyet serbestiyet ama yine yağmacı ve tekelci bir malikiyete yol açmayacak bir serbestiyet.
Bu formülasyon bizce, insanlık tarihinin ekonomide geliştirdiği bütün formülasyonlardan daha önemli bir açılımı hatta bir kopuşu ortaya koyacak önemli bir çıkıştır. Böyle bir hedef, yukarıda belirttiğimiz bolluk ekonomisi anlayışıyla birleştiği zaman tekelci piyasa aleyhine giderek genişleyen bir kamusal (Buradaki kamusal devleti değil sivil olanı anlatır) alanı da yaratacaktır. İşte Sardalya Teorisi budur. Bu anlayış, devleti ve planlamayı merkeze oturtmadığı için, özgürlükçü-ümmete varan- yeni bir anlayışı temsil eder.
(*) Malikiyet ve Serbestiyet Devri; Cemil Ertem; Köprü Dergisi Sayı:114;S:93
Star