Cenneti nasıl hak ediyoruz?
(MEHMET PAKSU)
Rabbimizin emirlerini yerine getirmek kul olmamızın bir gereğidir. İnsan olarak yaratılmış olmanın ve dünyaya gönderilmemizin bir gayesidir.
İnsanda var olan bütün kabiliyetler ve duygular ibadete uygun bir şekilde yaratılmıştır.
Mesela, her türlü ibadeti içinde bulunduran namaz, vücudun bütün azalarıyla kılınır. Bütün organlarımızın namazın hareketleriyle yakından ilgisi vardır.
Bir fabrikada iş gören bütün makineler belli bir üretimin gerçekleşmesi amacı için kurulmuştur. Bu makineler tam yerli yerinde kullanıldığı zaman bu gaye gerçekleşmiş olur.
Bunun gibi insana takılan bütün organlar ve duygular da, kendilerine has görevleri yerine getirdikleri zaman yaratılış amacına ulaşmış olurlar.
***
Dünyada yaptığımız işlerin ve gördüğümüz hizmetlerin karşılığını dünyada iken alırız. Fakat Allah ile kul arasındaki "hizmet" ve "ücret" ilişkileri çok daha farklıdır, daha derindir ve daha geniştir.
Rabbimizin emirlerini yerine getirmemiz kulluğumuzun bir gereğidir. Ancak yaptığımız hizmetlerin, işlediğimiz ibadetlerin karşılığını istememiz ve hak ettiğimiz iddia etmemiz bu açıdan gerçekçi olmaz, doğru da değildir.
Çünkü işlediğimiz ibadetler peşin bir mükafatın başlangıcı değildir. Yani ibadet yapmış olmakla hemen bir ücret beklentisi içine girmemek gerekiyor. İbadetleri daha önceden verilen nimetlerin bir şükrü olarak yapıyoruz, işliyoruz.
Bu açıdan biz ücretimizi Allah'tan peşin olarak almışız. Bu ücretleri ibadetlerimizle ödemeye çalışıyoruz.1
***
Diğer yandan Yüce Allah, istifademiz için sayıya gelmeyecek çoklukta nimet verdiği gibi, o nimetlerden istifade edebilmek için de birçok kabiliyet ve duyguları ihsan etmiştir.
Mesela, gözümüzle göremediğimiz binlerce gizli nimeti ancak düşünmekle anlayabiliriz. Bu nimetlerin bir kısmı şöyle:
Yokluktan varlığa çıkmışız, cansız bir varlık olmaktan canlılığa ulaşmışız, bitki olmaktan ruh sahibi bir varlık olmaya yükselmişiz; akıl ve şuurla süslenmişiz, değer biçilemeyecek yeteneklere sahip olmuşuz. Bütün bunların yanında bütün bir varlık âlemi emrimize verilmiş.
İşte, gördüğümüz ve göremediğimiz birçok nimetin içinde yüzüyoruz. Böylece ücretimizi peşin almışız. Yaptığımız ibadetler ise, verilen bütün bu nimetlere karşı bir teşekkürden öteye geçemiyor.
***
Bir işçi, gün boyu çalışır, ancak bir günlük geçimini temin ederken, bir saatlik ibadet ve namaz sonucunda, sonsuz bir cenneti hak olarak görmek, ne kadar gerçekçi olur?
Diğer taraftan "Ben ibadet yapıyorum. Öyle ise cenneti hak ettim" diyebilir miyiz?
Bize düşen görev, verilen emirleri yerine getirmekten başka bir şey değildir. Bu açıdan Allah'tan bir karşılık isteme hakkımız söz konusu değildir.
Cenab-ı Hakk'ın kullarına cenneti ve âhiret mutluluğunu vermesi ve onları ebedi saadetle ödüllendirmesi, sırf O'nun bir lütfu ve bağışıdır.
İlk bakışta her ne kadar cennet, amel ve ibadetlerimizin bir karşılığı gibi düşünülse de, aslında Allah'ın özel bir ihsanıdır.
Bunun için kul olarak biz, Allah'tan "Mükâfatını isterim" demekten öte, "Bağışlamanı beklerim" dememiz daha doğru olacaktır.
1. Sözler, (24. Söz, 5. Dal, 3. Meyve)
(MEHMET PAKSU)
Rabbimizin emirlerini yerine getirmek kul olmamızın bir gereğidir. İnsan olarak yaratılmış olmanın ve dünyaya gönderilmemizin bir gayesidir.
İnsanda var olan bütün kabiliyetler ve duygular ibadete uygun bir şekilde yaratılmıştır.
Mesela, her türlü ibadeti içinde bulunduran namaz, vücudun bütün azalarıyla kılınır. Bütün organlarımızın namazın hareketleriyle yakından ilgisi vardır.
Bir fabrikada iş gören bütün makineler belli bir üretimin gerçekleşmesi amacı için kurulmuştur. Bu makineler tam yerli yerinde kullanıldığı zaman bu gaye gerçekleşmiş olur.
Bunun gibi insana takılan bütün organlar ve duygular da, kendilerine has görevleri yerine getirdikleri zaman yaratılış amacına ulaşmış olurlar.
***
Dünyada yaptığımız işlerin ve gördüğümüz hizmetlerin karşılığını dünyada iken alırız. Fakat Allah ile kul arasındaki "hizmet" ve "ücret" ilişkileri çok daha farklıdır, daha derindir ve daha geniştir.
Rabbimizin emirlerini yerine getirmemiz kulluğumuzun bir gereğidir. Ancak yaptığımız hizmetlerin, işlediğimiz ibadetlerin karşılığını istememiz ve hak ettiğimiz iddia etmemiz bu açıdan gerçekçi olmaz, doğru da değildir.
Çünkü işlediğimiz ibadetler peşin bir mükafatın başlangıcı değildir. Yani ibadet yapmış olmakla hemen bir ücret beklentisi içine girmemek gerekiyor. İbadetleri daha önceden verilen nimetlerin bir şükrü olarak yapıyoruz, işliyoruz.
Bu açıdan biz ücretimizi Allah'tan peşin olarak almışız. Bu ücretleri ibadetlerimizle ödemeye çalışıyoruz.1
***
Diğer yandan Yüce Allah, istifademiz için sayıya gelmeyecek çoklukta nimet verdiği gibi, o nimetlerden istifade edebilmek için de birçok kabiliyet ve duyguları ihsan etmiştir.
Mesela, gözümüzle göremediğimiz binlerce gizli nimeti ancak düşünmekle anlayabiliriz. Bu nimetlerin bir kısmı şöyle:
Yokluktan varlığa çıkmışız, cansız bir varlık olmaktan canlılığa ulaşmışız, bitki olmaktan ruh sahibi bir varlık olmaya yükselmişiz; akıl ve şuurla süslenmişiz, değer biçilemeyecek yeteneklere sahip olmuşuz. Bütün bunların yanında bütün bir varlık âlemi emrimize verilmiş.
İşte, gördüğümüz ve göremediğimiz birçok nimetin içinde yüzüyoruz. Böylece ücretimizi peşin almışız. Yaptığımız ibadetler ise, verilen bütün bu nimetlere karşı bir teşekkürden öteye geçemiyor.
***
Bir işçi, gün boyu çalışır, ancak bir günlük geçimini temin ederken, bir saatlik ibadet ve namaz sonucunda, sonsuz bir cenneti hak olarak görmek, ne kadar gerçekçi olur?
Diğer taraftan "Ben ibadet yapıyorum. Öyle ise cenneti hak ettim" diyebilir miyiz?
Bize düşen görev, verilen emirleri yerine getirmekten başka bir şey değildir. Bu açıdan Allah'tan bir karşılık isteme hakkımız söz konusu değildir.
Cenab-ı Hakk'ın kullarına cenneti ve âhiret mutluluğunu vermesi ve onları ebedi saadetle ödüllendirmesi, sırf O'nun bir lütfu ve bağışıdır.
İlk bakışta her ne kadar cennet, amel ve ibadetlerimizin bir karşılığı gibi düşünülse de, aslında Allah'ın özel bir ihsanıdır.
Bunun için kul olarak biz, Allah'tan "Mükâfatını isterim" demekten öte, "Bağışlamanı beklerim" dememiz daha doğru olacaktır.
1. Sözler, (24. Söz, 5. Dal, 3. Meyve)