Dâr ne demektir?

ma'vera

Emektar
Özel Üye
Dâr:
Yer, mekân, konak.


Dâr-ı bekâ:
f. Âhiret. Bâki olan yer.
(Mâdem dünyada hayat var, elbette insanlardan hayatın sırrını anlayanlar ve hayatını su-i istimâl etmeyenler, Dâr-ı Beka'da ve Cennet-i Bâkiye'de hayat-ı bâkiyeye mazhar olacaklardır. L.)


Dâr-ül amân:
Sığınılacak, korunulacak yer.


Dâr-ül belvâ:
Dünya, imtihan yeri. Belâ ve musibet âlemi.


Dâr-ül cihâd:
İslâm sınırlarının haricindeki ülkeler.


Dâr-ül cinân:
f. Cennet yurtları. Cennetler.


Dâr-ı dünya:
f. Bu dünya memleketi. Dünya. (Dâr-ı fenâ da denir.)


Dâr-ı emân:
Müslümanların zimmetini kabul eden veya müslümanlarla sulh halinde olan, gayr-i müslim bir ahalinin memleketi.


Dâr-ül hicre:
Hicret edilen yer. Medine şehri.


Dâr-ül hikmet:
Hikmet yeri. Hikmetlerin hükmettiği, hikmet beşiği dünya.
* Osmanlı devrinde Şeyh-ül İslâmlık makamının bir ismi.


Dâr-ül hilâfe:
Hilâfet Merkezi. Halifenin bulunduğu yer. (Osmanlılar devrinde İstanbul idi ve bir ismi de Dersaâdet idi)


Dâr-ül huld:
Baki olan yer. Cennetin bir bahçesi. Cennet.


Dâr-ül ikâb:
Cehennem. Çok azab çekilen yer.


Dâr-ül imtihan:
İmtihan yeri.
* Dünya.
* Dar-ı mihnet, meydân-ı ibtilâ gibi tâbirler de aynı mânada kullanılır.
(Bak: İmtihan)
(Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhi bir tecrübedir. Tâ, ervâh-ı âliye ile ervâh-ı sâfile, müsabaka meydanında, birbirinden ayrılsın. Nasılki: Bir mâdene ateş veriliyor tâ, elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılsın. Öyle de, bu dâr-ı imtihanda olan teklifat-ı İlâhiyye bir ibtilâdır ve bir müsabakaya sevktir ki; istidad-ı beşer madeninde olan cevâhir-i âliye ile mevadd-ı süfliyye, birbirinden tefrik edilsin. Mâdem Kur'an, bu dâr-ı imtihanda; bir tecrübe suretinde, bir müsabaka meydanında, beşerin tekemmülü için nazil olmuştur. Elbette şu dünyevi ve herkese görünecek umur-u gaybiye-i istikbâliyeye yalnız işaret edecek ve hüccetini isbat edecek derecede akla kapı açacak. Eğer sarahaten zikretse; sırr-ı teklif bozulur. S.)


Dâr-ül karar:
Kararlı surette kalınan, kıyametten sonraki yer. Cennet. Dâr-ül Beka.


Dâr-ül maarif:
Sultan Mecid zamanında Valide Sultan'ın İstanbul'da Sultan Mahmud türbesi civarında yaptırmış olduğu mekteb.


Dâr-ül mesâi:
Çalışma yeri. Mesai yeri. Atölye.


Dâr-ül mülk:
Başkent, baş şehir.


Dâr-ün nedve:
Müslümanlıktan evvel, Kureyş kabilesinin münakaşalar için toplandığı bir yerin adı olup, Kusey ibn-i Kilâb tarafından kurulmuştur. (Sonradan Hz. Muhammed'e (A.S.M.) karşı bulunanların toplanmalarından dolayı fesat ve münafıkların toplandıkları yer mânâsına kullanılmaya başlanmıştır.)


Dâr-ı ridde:
Aslında Müslim iken sonradan irtidâd eden veya bir zaman İslâmiyeti kabul etmiş iken sonradan mürted olan şahısların hâkim bulundukları yer.(Darürridde, yani: Mürtedlerden müteşekkil bir taifenin istilâ ederek hakimiyetleri altına aldıkları yerler, bazı ahkâm itibariyle dar-ı harbden ayrılır. Meselâ: Dar-ı harb ahalisiyle musalâha akdi caiz olduğu hâlde, darürridde ahalisiyle caiz olmaz. Çünkü riddetin devamına cevaz verilemez. Şu kadar var ki, bunlar bir müddet düşünmek için mütareke talebinde bulundukları takdirde bakılır. Eğer müslümanların hakkında hayırlı görülürse bu mütarekeye muvafakat edilir. Ve eğer harb edilmesi daha muvafık görülürse bu mütarekeye muvafakat edilmez.Mütâreke kabul edildiği takdirde mukabilinde bir bedel, bir haraç alınamaz. Zirâ bu hâlde mütareke, bir akd-ı zimmete müşabih olur. Halbuki mürtedler, zimmete kabul edilemezler. Bu mütarekenin öyle iki-üç günlük, geçici bir zaman için olması icab etmez. Buna lüzumuna göre bir mühlet tayin edilir. (Ist. Fık. K.)


Dâr-üs saâde:
Saâdet yeri, saray.


Dâr-üs saltana(t):
Saltanat yeri. İstanbul.


Dâr-üs selâm:
Cennet. Selâmet ve eminlik yeri.
* Bağdatın eski ismi.


Dâr-üs sıhha:
Hastahâne.


Dâr-üş-şafaka:
İstanbul'da yetim ve öksüzler için kurulmuş olan yatılı lise.


Dâr-üş-şifâ:
Şifa yurdu, sağlık yurdu.
* Tımarhâne.



Dâr-ı şûra-yı askerî:
1296 yılında lağvolunan bu yüksek askeri meclis 1253 yılının muharrem ayında kurulmuştu. 1259 tarihinde çıkarılan kanun ile vazifesi tesbit edildi. Askeri ve mülki ricâlden onbir daimi, altı tane ise geçici azası bulunan bu mecliste bir reis ve bir de müftü yer alıyordu.



Dâr-ı teklif:
Dünya. Allah'ın teklif ve emirleri ile vazifeli olduğumuz yer olan dünya.
(Şu dâr-ı dünyâ meydân-ı imtihandır. Ve dâr-ı tekliftir. Hizmet yeridir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. S.)


Dâr-ül ulûm:
İlimler yurdu. Medrese. Ders görülen yer.


Dâr-ül zimmet:
Müslümanların, ahid ve emânını ve himayesini kabul etmiş oldukları; gayr-i müslimlere mahsus yerler.



K:Yeni Lûgat
 
Üst