Derin Dünya Devletine kafa tutmak
05 Eylül 2011 Pazartesi 07:12
2 Eylül 2011 BM raporu ile 27 Nisan 2007 muhtırasının bir farkı yok. Uluslararası sermaye ve dünya medyasını yöneten derin dünya devleti BM yönetimini satın mı aldı?
Mavi Marmara gemisine İsrail’in Uluslararası hukuk sınırlarını hiçe sayarak yaptığı baskın ve 9 kişinin öldüğü olay dünya’da bazı gerçekleri görünür yapacak gibi gözüküyor.
Birleşmiş Milletler bilirkişi heyetinin adil olmayan bir rapor yazması bazı şeyleri sorgulamak için bir fırsat oldu.
İsrail açısından bu rapor diplomatik bir başarı olarak görülüyor. İsrail’le Türkiye arasında zaten kırılgan seyreden ilişkinin bozulması ihtimali bazı kıyaslarla akıl yürütme yapmamız gerektiğini gösteriyor.
Yakın tarihe bir gidelim; 27 Nisan 2007 muhtırası verildiğinde "Türkiye derin devleti ile ilişkiler bozulmasın diyenler" TBMM’ye girmediler haklının değil güçlünün yanında oldular. Hükümet “Hakkaniyet doktrinine uygun” davrandı toplum ve maşeri vicdan yardım etti, yargı sisteminin önü açıldı gizli gerçekler ortaya çıktı.
2011 BM RAPORU İLE 27 NİSAN MUHTIRASININ FARKI YOK!
Benzer durum şimdi de söz konusu diyebiliriz. Uluslararası sermaye ve dünya medyasını yöneten derin dünya devleti BM yönetimini ve komisyon üyelerini muhtemelen satın aldı veya etkiledi.2 Eylül 2011 BM raporu ile 27 Nisan 2007 muhtırasının bir farkı yok. İkisi de adil değil ve ikisi de haklıdan değil güçlüden yana. Korkutarak sonuç almak istiyen anlayış söz konusu. Eğer klasik Demirel hükümetleri olsaydı şu anda “Koca BM bizim gücümüz yetmez, yedi düveli karşımıza alamayız, sele karşı ne yapılır ki” cevabı ile konu kapatılacaktı.
Fakat Türk Hükümeti onurlu ve dik durarak “Hakkaniyet doktrini”ne uygun davrandı. Dünya kamu vicdanı harekete geçerilebilirse ve Lahey Adalet Divanı’nda hukuk işletilebilirse ‘Derin Dünya Devleti’nde de çözülmeyi görebileceğiz.
Çünkü ‘Derin Dünya Devleti’ küresel ekonomik kriz ve güven zayıflaması nedeniyle iyi durumda değil. Dünya halklarının demokratik tepkileri bir çok oyunu bozma kapasitesine sahiptir. Arap baharının küreselleşmenin avantajı olarak yeni küresel düzen kurma kapasitesine sahiptir.
İsrail yüksek egolu politikalarca yönetiliyor. Egosu büyük ve yüksek olanların algıları küçük ve kör olur. Necip Fazıl’ın yıllar önce söylediği “İdrak cücesi” kişilikler gibi.
YAPILACAK EN BÜYÜK ŞEY
Bu kişilikler ancak haklı olunulan konularda haklı, mantıklı, kesin ve kararlı duruşla engellenebilirler. Ayrıca değer verdiklerin şeyi kaybedebileceklerini ancak böyle anlarlar. İsrail’in yalnızlaşması en korktuğu şeydir ve hesabını Türkiye’nin alttan almasına göre yapmıştı. İstedikleri şeyin onların çıkarına olmadığını anlamaları için biraz zaman gerekecek.
Yapılacak en büyük şey Türk Dış İşleri’nin 24 saat mesai yapması, bütün dünya mazlumlarını yanına almayı hedeflemesidir. Stratejik hedef olarak da Birleşmiş Milletlerin adil olmayan yapısının nazara verilmesi olmalıdır. BM’nin Dünya Parlamentosu olmasına çalışmak artık uzun vadeli değil orta vadeli bir hedef olmuştur.
Ben insan psikolojisi ile uğraşan birisiyim siyasetçi değilim ancak bu görüşlerimin siyasetçiler tarafından bir seçenek olarak değerlendirilmesinde fayda olduğunu düşündüm.
haber7
05 Eylül 2011 Pazartesi 07:12
2 Eylül 2011 BM raporu ile 27 Nisan 2007 muhtırasının bir farkı yok. Uluslararası sermaye ve dünya medyasını yöneten derin dünya devleti BM yönetimini satın mı aldı?
Mavi Marmara gemisine İsrail’in Uluslararası hukuk sınırlarını hiçe sayarak yaptığı baskın ve 9 kişinin öldüğü olay dünya’da bazı gerçekleri görünür yapacak gibi gözüküyor.
Birleşmiş Milletler bilirkişi heyetinin adil olmayan bir rapor yazması bazı şeyleri sorgulamak için bir fırsat oldu.
İsrail açısından bu rapor diplomatik bir başarı olarak görülüyor. İsrail’le Türkiye arasında zaten kırılgan seyreden ilişkinin bozulması ihtimali bazı kıyaslarla akıl yürütme yapmamız gerektiğini gösteriyor.
Yakın tarihe bir gidelim; 27 Nisan 2007 muhtırası verildiğinde "Türkiye derin devleti ile ilişkiler bozulmasın diyenler" TBMM’ye girmediler haklının değil güçlünün yanında oldular. Hükümet “Hakkaniyet doktrinine uygun” davrandı toplum ve maşeri vicdan yardım etti, yargı sisteminin önü açıldı gizli gerçekler ortaya çıktı.
2011 BM RAPORU İLE 27 NİSAN MUHTIRASININ FARKI YOK!
Benzer durum şimdi de söz konusu diyebiliriz. Uluslararası sermaye ve dünya medyasını yöneten derin dünya devleti BM yönetimini ve komisyon üyelerini muhtemelen satın aldı veya etkiledi.2 Eylül 2011 BM raporu ile 27 Nisan 2007 muhtırasının bir farkı yok. İkisi de adil değil ve ikisi de haklıdan değil güçlüden yana. Korkutarak sonuç almak istiyen anlayış söz konusu. Eğer klasik Demirel hükümetleri olsaydı şu anda “Koca BM bizim gücümüz yetmez, yedi düveli karşımıza alamayız, sele karşı ne yapılır ki” cevabı ile konu kapatılacaktı.
Fakat Türk Hükümeti onurlu ve dik durarak “Hakkaniyet doktrini”ne uygun davrandı. Dünya kamu vicdanı harekete geçerilebilirse ve Lahey Adalet Divanı’nda hukuk işletilebilirse ‘Derin Dünya Devleti’nde de çözülmeyi görebileceğiz.
Çünkü ‘Derin Dünya Devleti’ küresel ekonomik kriz ve güven zayıflaması nedeniyle iyi durumda değil. Dünya halklarının demokratik tepkileri bir çok oyunu bozma kapasitesine sahiptir. Arap baharının küreselleşmenin avantajı olarak yeni küresel düzen kurma kapasitesine sahiptir.
İsrail yüksek egolu politikalarca yönetiliyor. Egosu büyük ve yüksek olanların algıları küçük ve kör olur. Necip Fazıl’ın yıllar önce söylediği “İdrak cücesi” kişilikler gibi.
YAPILACAK EN BÜYÜK ŞEY
Bu kişilikler ancak haklı olunulan konularda haklı, mantıklı, kesin ve kararlı duruşla engellenebilirler. Ayrıca değer verdiklerin şeyi kaybedebileceklerini ancak böyle anlarlar. İsrail’in yalnızlaşması en korktuğu şeydir ve hesabını Türkiye’nin alttan almasına göre yapmıştı. İstedikleri şeyin onların çıkarına olmadığını anlamaları için biraz zaman gerekecek.
Yapılacak en büyük şey Türk Dış İşleri’nin 24 saat mesai yapması, bütün dünya mazlumlarını yanına almayı hedeflemesidir. Stratejik hedef olarak da Birleşmiş Milletlerin adil olmayan yapısının nazara verilmesi olmalıdır. BM’nin Dünya Parlamentosu olmasına çalışmak artık uzun vadeli değil orta vadeli bir hedef olmuştur.
Ben insan psikolojisi ile uğraşan birisiyim siyasetçi değilim ancak bu görüşlerimin siyasetçiler tarafından bir seçenek olarak değerlendirilmesinde fayda olduğunu düşündüm.
haber7