Din Meşru Şekilde Yalnız Allah'a İbadet Etmektir

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Bu ifade Allah (c.c.)'ın insanlara gönderdiği dinin özünü teşkil eder. Yüce Allah, kendisine ibadet etmekte kimseyi ortak koşmamayı emretmiş, karşı davranışı şirk olarak adlandırmıştır.

Allah'a ibadet de yalnızca meşru şekilde yapılır. Allah (c.c.); inanç ibadet ve haram/helal konularındaki davranış esaslarını Kur'ân-ı Kerim'de açıklamış, Peygamberimiz (salhilâhu aleyhi ve sellem) de söz ve fiillerinde bunu uygulamış ve yorumlamıştır. İşte bütün bu açıklama, uygulama ve yorumlamalar, ibadetin esasını meydana getirir. Bunlara bağlanma ve bunları yaşama, gerçek dindarlıktır. Bunlardan ayrılma, Allah'ın dininden sapma ve bid'ate yönelme demektir.

İbadetin meşru / sahih şekilde yapılması iki şartla gerçekleşir;

1) Allah'ın meşru kıldığına ve Peygamberlerin emir ve yasaklama, helal ve haram kılma suretiyle çağırdığına bağlanma. İşte bu, Allah'a itaat ve O'na boyun eğmek demektir. Allah, halis (yalnızca Allah için yapılan) ve doğru (sünnete uygun olan) işi kabul eder.

2) Allah'ın meşru kıldığına ve Peygamberlerin çağırdığına bağlanmanın Allah'ı seven bir kalpten doğuşu, İslâm, teslim olmak, boyun eğmek ve halis olmak demektir. Müslüman, iyilik yapıp Allah'a teslim olan kişidir. Kişinin kendisini Allah'a teslim etmesi, meşru ve emredilen işi yaparak Allah'a ibadetinde muhlis olması demektir. Müminler en çok Allah'ı severler.

İslâm, ibadetlerin alanını sadece namaz, oruç, hac ve zekât şartlarına mahsus kılmayıp onları da içine alacak şekilde oldukça geniş tutmuştur; Allah'ın rızasına uygun, O'nun rızasını kazandıracak her hareket, davranış, duygu ve düşünce ibadettir. Mesela şayet dilimizi kötü laf, yalan ve küfürden muhafaza edebilir, doğruyu söyleyip, iyi şeyler hakkında konuşabilir ve bütün bunları Allah'ın bir emri imiş gibi (ki öyledir) yaparsanız, yine diğer günlük işlerinizde Allah'ın (c.c.) emirlerine uyar, kalpten bağlanırsanız ibadet yapmış olursunuz.

Hayırlı şeyleri düşünmek, yoldaki bir taşı bir kenara atıvermek veya birisine iyi bir söz söylemek, bir hayvanı doyurmak, ona su vermek ibadettir. Bu hal, kalbi sürekli olarak Allah'a bağladığı ve lüzumsuz şeylerden uzaklaştırdığı için ruh terbiyesinde son derece önemlidir. Geniş manasıyla ibadet bütün hayatı içine alır, böylelikle de hayatın her anında Allah ile ilişki-bağ koparılmamış olur. Bu bağ, fert yalnızken, çalışma anında, ticaret esnasında, idarede, savaşta, barışta, öfkede, sevgide, şefkatte pekâlâ kurulabilir. İslâm'da ruh terbiyesinin gerçekleşmesi işte bu noktaya dayanır. İslâm'ın istediği de insanı ve ruhu her an, her hal ve her türlü şartlarda terbiye etmek, melekî sıfatlarla donatmak ve sonuçta onu ruhlar aleminden geldiği saflığıyla Allah'ın huzuruna yüz akıyla çıkarmaktır.

Böylelikle müminin niyeti ihlâslı, izlediği yolu ve gayesi doğru olursa, maddi-manevi açıdan bütün hayatı ibadete dönüşür; daha açık ifadeyle bütün hayat ibadetle geçer. Bundan dolayı da her iş ve davranışı ibadet şuuruyla yapmak gerekir. İnsan, her organım yaratılış gayesine uygun olarak kullanıp Allah'ın haram kıldıklarından uzaklaşmak suretiyle, bütün vücut tepeden tırnağa ibadete bürünmüş olur ki Allah'ın peygamberleri aracılığıyla tarif buyurduğu insan tipi de budur.

Kuranda tasvir edilen bu insan tipi, Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in şahsında zirveye ulaşmıştır. O'nun zamanında yaşayan sahabeler yani arkadaşları da hayatlarında gerçekleştirdikleri ibadet anlayışı sayesinde kendilerinden sonra gelecek nesillere örnek bir yaşam sergilemişlerdir.

Şüphesiz dinin, insanın iç dünyası ile tabii ve toplumsal çevre arasında denge ve uyum kurmasına yardımcı olmasında ve insana kişilik oluşturmasındaki güçleri bütünleştirme imkânı vermesinde ibadetin büyük payı vardır.

Dini hayatın temel unsuru olarak ibadetin etkisi tek bir alanla sınırlandırılamaz. Bu bakımdan Allah'a ibadet, insanın şahsi ve manevi cephesiyle birlikte, etki ve sonuçlarını iletme aracı olan bedeni ve maddi yönünü de etki altına almakta ve bu şekilde insan hayatının bütününü kuşatabilmektedir.

İbadetler, kişinin sosyal davranışları ve ilişkileri üzerinde de çok olumlu etkiler yapmaktadır. Kişilere itibar kazandırma, iletişim kurmada kolaylık gösterme ve yardımlaşma, sabır, başkalarının menfi davranışlarına tahammül, merhamet, sevgi, şefkat gibi başka insanlara yönelik duyguların yaşanmasında da etkili olduğu muhakkaktır.

Kur'ân-ı Kerim, canlı cansız her varlığın Allah ile kulluk ilişkisi içerisinde olduğunu, fıtri ve deruni bir bağ ile Allah'a yöneldiğini haber vermektedir. Göklerde ve yerde olan, her şey kendi varlık tarzına ve ifade biçimine göre Allah'ı anmakta, o'na boyun eğerek secde etmekte, O'nu övgü ile anıp yüceltmekte, dua ve ibadetle O'na yakınlaşmaya çalışmaktadır. (Er-Ra'd, 13 /15; en-Nahl 16 / 48,49). Zira Yüce Allah kâinatı ve içindekileri başıboş, sorumsuz, oyun ve eğlence olsun diye yaratmamıştır. Varoluşun bir gayesi ve anlamı vardır (Âl-i îmran, 3/191 ve el-Enbiya, 21 /16-17). Fıtrat ve yaratılışın amacı, Allah'ı tanımak ve O'na kulluk etmektir. Fıtratta var olan bu ilahi şuura ulaşmak ve bunun gerektirdiği bir düzen ve davranışı koruyup geliştirmek değişmez bir ilahı kanundur. Cinlerin ve insanların yaratılış amacı da aynıdır (ez-Zâriyat, 51/56). Ancak diğer varlıklar için zorunlu olan bu kulluk ilişkisi insan için isteğe bağlıdır. İrade ve şuur taşımayan varlıkların ibadeti, onların tabiat düzeni içinde yürürlülükte olan ilahi kanunlara göre hareket etmesidir, Kur'ân-ı Kerim'de ifade edildiği üzere kâinatta her şey kendini Allah'ın iradesine teslim etmiştir. Fakat insan Allah'a hem itaat hem de isyan etme imkânıyla donatılmış olduğundan (el-Kehf, 18/29; eş-Şems, 91/7-8) sadece Allah'a ibadet etmeye, kendi bencil arzuları dâhil bütün yalana tanrıları terk etmeye çağrılır (el-En'am, 6/14-15; Meryem, 19/90, 92). İnsanın, kendisi için mümkün bir yol olan isyana yönelmeyip istek ve iradesiyle
Allah'a itaat ve dua etmesi son derece anlamlı ve değerli bir davranıştır. Esasen böyle bir davranış, hem kâinat düzenine hem de insanın kendi fıtratına uygunluk arz eder. Bu bakımdan insanın Allah'a ibadet etmesi dini bir görev olduğu kadar insani görevlerini geliştirip olgunlaştırmasının da en etkili aracıdır. Öte yandan dünyevi varlıklar arasındaki değer sıralamasının en üstünde yer alan insanın (el-lsrâ, 17/70) Allah (c.c.) ile kurduğu iman-ibadet ilişkisi sayesinde tabiat ötesi âleme açılmakta, böylece ruhani yüceliş ve olgunlaşmanın en üst sınırına ulaşarak varlıkla Allah arasındaki bağı tamamlamaktadır (el-Hac, 22/ 37).

Er-Ra'd suresi 28. âyetinde yüce Allah: "Haberiniz olsun ki kalpler ancak Allah'ı anmakla tatmin bulur." buyurarak, O'na kulluk etmenin beşeri fıtrat ve tabiatın asli ihtiyacı olduğunu açık bir şekilde biz kullarına açıklamıştır. Diğer olumlu alışkanlıklar gibi ibadet eğitimi de çocuklara küçük yaştan itibaren verilmeye başlanırsa kişide gerek ibadetin gerekse ibadetten beklenen olumlu alışkanlıkların daha verimli ve köklü olarak kazanılması mümkün olur. Kur'ân-ı Kerim'de çocukların namaza alıştırılması, aile reisinin bu konuda örnek oluşturması gerektiğine işaret edilmiştir (Tâhâ, 20/132). Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in çocuklara yedi yaşlarında namazın öğretilmesini tavsiye eden hadisleri bu konuda bize ışık tutmaktadır. Çocuğun ibadet eğitimi küçük yaşlardan itibaren, ruhsal gelişimi ve bedeni dayanıklılığı dikkate alınarak yaptırılmalıdır.

Çocuğu namaza alıştırmada genel olarak yumuşak davranılması, teşvik edici ve ödüllendirici bir yol izlenmesi en uygunudur, özellikle başlangıçta kolaylaştırıcı bazı uygulamalara da yer verilmelidir.

Rivayete göre Hz. Hüseyin (r.a.) çocukları namaza alıştırırken Öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı birleştirerek kılmalarına izin vermiş, kendisine "Niçin vakti dışında namaz kıldırıyorsun?" diye itiraz edildiğinde "Bu onların namazdan uzak kalmalarından daha hayırlıdır." cevabını vermiştir (İbn Mahled, s.138). Çocukları namaza alıştırırken onların evde namaz kılan büyüklerin yanına rahatça sokularak hareketlerini izlemelerine izin vermek gerekir. Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in bu yöndeki davranışı bir örnek oluşturmaktadır (Buhari, Edeb, 18; Müslim; Mesacid, 41-43). Namaza yeni başlayan çocuklara sevdikleri şeyleri almak suretiyle heveslerini arttırma yönüne gidilebilir; ancak bu uygulamada ibadetin maddi bir karşılık için yapıldığı izleniminin verilmemesine dikkat edilmelidir. Bunun yanında çocukların belli bir yaştan itibaren oruç tutmaya alıştırılması gerekir. İlmihal kitaplarında bu hususta da kolaylaştırıcı olmayı, çocuğu zorlamadan, kendi arzusuna göre davranmasına imkân vermeyi tavsiye eden açıklamalar vardır. Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in dönemindeki uygulamanın da bu şekilde olduğu anlaşılmaktadır (Buhâri, Savm, 47; Müslim, Siyam, 136).

Yazar: Ramazan IŞIK/Namaz Gerçeği
 
Üst