el-Hakîm

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
el-Hakîm

imaj%20(47).jpg


el-Hakîm, bütün işleri yerli yerince ve eksiksiz olan, hüküm ve hikmet sahibi, eşyanın, işlerin ve her şeyin hakikatini bilen demektir.
Hıcr sûresi (15), 25: “Şüphesiz Rabbin O’dur ki, onları (kıyamet gününde hesaba çekmek için) toplayacaktır. Şüphesiz O, Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)dir, her şeyi bilendir.”
O, “hikmet sahibi”dir dostlar.
Her emrinin mutlak bir hikmeti vardır. Biz aciz kullar, anlayamayız, algılayamayız ama “olan” her şeyin, “yaradılan” her şeyin, O’nun yasakladığı her şeyin, “şunları yapmayın”, “şunlardan uzak durun” dediği her şeyin, bizim bilemediğimiz birçok hikmeti vardır.
Tıp dünyası, ilerlediği her basamakta, Allah Tealâ Hazretleri’nin kullarına helâl kıldığı hususların faydalarını, ya da haram kıldıklarının zararlarını açıklamakta; ilim, 21’inci yüzyılda her branşta, “Allahü ekber” demektedir, dostlarım!
O’nun nebisi, elçisi ve habibinin hadislerinin her biri ayrı bir hikmet kaynağıdır.
Biz insanlar, işlerin önünü ve arkasını bilemeyiz. Zamanı, ancak içinde bulunduğumuz “an” ile yaşar, bir dakika sonrasında bile ne olabileceğini düşünemeyiz dostlarım.
Onun için de neyin doğru, neyin yanlış; neyin zararlı, neyin faydalı olduğunu Rabbimiz, Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) vasıtasıyla bizlere bildirmiş; “akıl” verdiği kuluna, aklın çok aciz kaldığı noktalarda kendisine sığınıp kitabı Kur’ânına ve Peygamber Efendimize uymasını emretmiştir. “Akıl” sadece vasıtadır dostlar.
Akıl, yüreğin burağıdır.
Akıl, yüreği sevgiliye ulaştıracak bir burak sadece! Akıl, aşk ülkesinin kapısında, yüreği kanatlandıracak bir vasıta sadece...
Yûnus sûresi (10), 109: “Sana vahyolunana uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. Çünkü O, hâkimlerin en hayırlısıdır.”
el-Hakîm’dir O!
En üstün, en yüce olan ve hikmet sahibi olandır O!
Hakîm isminin tecellilerini bahşettiği kuluna “hikmet” verendir O. Yani, işlerin başını-sonunu görme kabiliyetini verir, dilediği kuluna.
Hikmetin başı; Allah’ı bilmek, O’nun birliğine iman edip emir ve yasaklarına uymaktır, dostlarım.
Hikmet sahibi kul, yüksek düşünür. Hikmet sahibi kulun idrak ve kavrama kabiliyeti ve bunların neticesi olan hayra ulaşma akıbeti, diğer insanlardan çok daha üstündür.
Kehf sûresinde Hz. Musa’ya (as) yol arkadaşlığı yapan ve kendisine hikmet verilmiş bir kul anlatılır dostlar.
Kehf sûresi (18), 65: “Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet (peygamberlik) vermiş ve tarafımızdan (ledünnî) bir ilim öğretmiştik.”
Müfessirlerin büyük çoğunluğunun Hızır Aleyhisselâm olduğunu beyan ettikleri, kendisine özel bir ilim verilen bu kulun yaptıkları ve Hz. Musa’nın (as) şaşkınlıkla izlediği her vakıanın arkasındaki hikmet anlatılır bu âyetlerle dostlarım.
Lokmân sûresi (31), 1-4: “Elif, Lâm, Mîm. Bunlar, o hikmetli kitabın âyetleridir. O, güzellik ve iyilik yapanlar için bir hidayet ve rahmettir. Onlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, âhirete de kesin olarak inanırlar.”
Lokmân sûresinin (31) 12’inci ayetinde kendisine “hikmet” verilmiş olan Lokmân peygamberden bahsedilir: “Andolsun ki biz, Lokmân’a “Allah’a şükret!” diye hikmet verdik. Kim şükrederse kendi iyiliğine eder. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, daima övülmeye layıktır.”
Hikmet, nazarî ilimleri elde ettikten sonra, Allah’ın lûtfuyla kazanılan ruhî olgunluk; söz ve davranışlarda isabet melekesidir. Lokmân Aleyhisselâm da hikmet sahibi biriydi dostlar.
Rivayet edildiği üzere, bir gün Davûd Aleyhisselâm, Hz. Lokmân’dan bir koyun kesip, en iyi yerinden iki parça et getirmesini talep ettiğinde, hayvanın “dilini ve yüreğini” getirmişti. Bundan birkaç gün sonra Davûd (as) hayvanın en kötü yerinden iki parça et istediğinde, Hz. Lokmân yine dil ve yürek getirmişti ona. Davud (as) bu işin sebebini sorunca, Lokmân (as) şöyle cevap vermişti:
“-Dil ve yürek iyi olursa bundan daha güzel bir şey olamaz. Ama dil ile yürek kötü olursa, bunlardan daha kötü bir şey olamaz!...”
Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) şöyle buyururlar:
“Allah (cc) Hazretleri hakkında hayır dilediği kimseye, din hususunda büyük bir anlayış verir.” (Buhârî, İlim, 10, İ’tisâm, 10; Müslim, İmâre, 175, Zekât, 98; Tirmizî, İlim, 4; İbn Mâce, Mukaddime, 17.)
el-Hakîm’dir O!
Kullarına hikmetlerle dolu kitabını gönderen ve o kitabın âyetleriyle hükmedilmesini isteyendir O!
Âl-i İmrân sûresi (3), 58: “İşte bu sana okuduğumuz, âyetlerden ve hikmetli Kur’ân’dandır.”
Yâ-Sîn sûresi (36), 1-3: “Yâ-sîn, Hikmet dolu Kur’an yemin olsun ki, sen şüphesiz, Peygamberlerdensin ve doğru bir yol üzerindesin.”
Peygamberlerin davet ve tebliğ metodunu, yine bizzat kendisi belirleyendir O Yüceler Yücesi.
el-Hakîm’dir O!
Nahl sûresi (16), 125: “(Ey Resûlüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır!...”
Hazreti Allah (cc), hikmetle bezediği, tüm isimlerinin muhteşem aynası eylediği Habibine şöyle seslenir:
“Eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa, Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (A’râf sûresi (7), 87.)
Hz. Allah (cc), Sevgili Peygamberimize ve onun şahsında da tüm inananlara şöyle buyurur:
Hıcr sûresi (15), 25: “Şüphesiz Rabbin O’dur ki, onları (kıyamet gününde hesaba çekmek için) toplayacaktır. Şüphesiz O, Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)dir, her şeyi bilendir.”
“Allah, hakimlerin hakimi değil mi?” (Tîn sûresi (95), 8.)
Ey Rabbimiz! Sana, yüreğimizle; yüreğimizin, aklımızın ve dilimizin birleştiği bir lisanla seslenerek, huzurunda boynumuzu büküyoruz:
“Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiklerinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen, Âlim ve Hakîm olansın! Bizi hikmetinle taçlandır; ilminle süsle, sevginle kanatlandır...” Âmîn.
 
Üst