el-Mecîd
el-Mecîd, fiilleri güzel, lütuf, keremi çok, şanı büyük, yüce, kadri çok büyük, medh ve övülmesinde ortağı bulunmayan demektir.
Hûd sûresi (11), 73: “ (Melekler) dediler: “Sen Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve berekâtı üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, Hamid’dir (övülmeye lâyıktır), Mecîd(dir (cömertliği boldur).”
Kur’ân-ı Kerîm, “Fâtiha” sûresi ile başlar; “Felak” ve “Nâs” sûreleri ile sona erer dostlar.
Yüce Yaradan ile konuşmak istediğimizde O’nun muhteşem kitabına yönelir; Kur’ân-ı Kerîm’i dilimizle, gözümüzle, gönlümüzle, kalbimizle okuruz.
Allah (cc), şanı öylesine büyük olan bir Rabbdır ki dostlar, kelimeler, O’nu anlatmakta yetersiz kalır. Övgüler O’nadır; yalnız O’nadır ama lûgatlerdeki kelimeler, O’nu senâ etmede âciz kalır.
O, Âlemlerin Rabbi, arşın, kürsünün sahibidir. O, sabahın ve gecenin Rabbidir. O, yerlerin ve göklerin Rabbidir. O, meleklerin ve cinlerin Rabbidir. O, güneşin, yıldızların ve galaksilerin Rabbidir. O, denizlerin, okyanusların Rabbidir...
Kehf sûresi (18), 109: “De ki: “Eğer Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, deniz muhakkak tükenecekti, bir mislini daha yardımcı getirsek bile.” Bu âyetine sığınıyor; aczimi itiraf ediyorum.
Cinler bile, “Doğrusu, Rabbimizin şanı çok yüksektir...” (Cin sûresi (72), 3.) derken, biz, Seni övebilmekten; şanına lâyık bir şekilde Seni övebilmekten, anlatabilmekten âciziz Rabbimiz!
Bilebildiğimiz ve şükürden dahi aciz kaldığımız tek şey; “senin kulun” olarak yaratılmış olmaktır! Yapabildiğimiz tek şey de; adı, göklerde “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan Habibini, İki Cihan Sultanı Peygamberini, Ahzâb sûresi (33)’nin 56’ıncı ayetine sarılarak, övmektir Allah’ım: “Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.”
Ey Rabbimiz! Sevgili Peygamberimizi överek, ona uyarak senin rızanı kazanmak istiyoruz, bu yolda bize kolaylıklar ihsan eyle...
“Allahümme salli alâ Seyyidine Muhammed’in ve alâ âli Muhammed. Kema salleyte alâ İbrahim’e ve alâ âli İbrahim. İnneke Hamid’ün Mecîd.”
“Allah’ım! İbrahim’in (as) âline rahmet ettiğin gibi, Muhammed’e (sav) ve âline de rahmet et. Şüphesiz Sen övülmeye lâyık ve yüce olansın.”
“Allahümme bârik alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrahim’e ve alâ âli İbrahim. İnneke Hamîdün Mecîd.”
“Allah’ım! İbrahim’in (as) âline hayır ve bereket lütfettiğin gibi, Muhammed’e (sav) ve onun âline de hayır ve bereket ihsan et. Şüphesiz Sen, övülmeye layık ve Yücesin.”
el-Mecîd, fiilleri güzel, lütuf, keremi çok, şanı büyük, yüce, kadri çok büyük, medh ve övülmesinde ortağı bulunmayan demektir.
Hûd sûresi (11), 73: “ (Melekler) dediler: “Sen Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve berekâtı üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, Hamid’dir (övülmeye lâyıktır), Mecîd(dir (cömertliği boldur).”
Kur’ân-ı Kerîm, “Fâtiha” sûresi ile başlar; “Felak” ve “Nâs” sûreleri ile sona erer dostlar.
Yüce Yaradan ile konuşmak istediğimizde O’nun muhteşem kitabına yönelir; Kur’ân-ı Kerîm’i dilimizle, gözümüzle, gönlümüzle, kalbimizle okuruz.
Allah (cc), şanı öylesine büyük olan bir Rabbdır ki dostlar, kelimeler, O’nu anlatmakta yetersiz kalır. Övgüler O’nadır; yalnız O’nadır ama lûgatlerdeki kelimeler, O’nu senâ etmede âciz kalır.
O, Âlemlerin Rabbi, arşın, kürsünün sahibidir. O, sabahın ve gecenin Rabbidir. O, yerlerin ve göklerin Rabbidir. O, meleklerin ve cinlerin Rabbidir. O, güneşin, yıldızların ve galaksilerin Rabbidir. O, denizlerin, okyanusların Rabbidir...
Kehf sûresi (18), 109: “De ki: “Eğer Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, deniz muhakkak tükenecekti, bir mislini daha yardımcı getirsek bile.” Bu âyetine sığınıyor; aczimi itiraf ediyorum.
Cinler bile, “Doğrusu, Rabbimizin şanı çok yüksektir...” (Cin sûresi (72), 3.) derken, biz, Seni övebilmekten; şanına lâyık bir şekilde Seni övebilmekten, anlatabilmekten âciziz Rabbimiz!
Bilebildiğimiz ve şükürden dahi aciz kaldığımız tek şey; “senin kulun” olarak yaratılmış olmaktır! Yapabildiğimiz tek şey de; adı, göklerde “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan Habibini, İki Cihan Sultanı Peygamberini, Ahzâb sûresi (33)’nin 56’ıncı ayetine sarılarak, övmektir Allah’ım: “Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.”
Ey Rabbimiz! Sevgili Peygamberimizi överek, ona uyarak senin rızanı kazanmak istiyoruz, bu yolda bize kolaylıklar ihsan eyle...
“Allahümme salli alâ Seyyidine Muhammed’in ve alâ âli Muhammed. Kema salleyte alâ İbrahim’e ve alâ âli İbrahim. İnneke Hamid’ün Mecîd.”
“Allah’ım! İbrahim’in (as) âline rahmet ettiğin gibi, Muhammed’e (sav) ve âline de rahmet et. Şüphesiz Sen övülmeye lâyık ve yüce olansın.”
“Allahümme bârik alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrahim’e ve alâ âli İbrahim. İnneke Hamîdün Mecîd.”
“Allah’ım! İbrahim’in (as) âline hayır ve bereket lütfettiğin gibi, Muhammed’e (sav) ve onun âline de hayır ve bereket ihsan et. Şüphesiz Sen, övülmeye layık ve Yücesin.”