Peygamberler, Nebî kelimesinin çoğulu. Nebî, peygamber demektir. Farsça bir kelime olan 'peygamber''in kelime anlamı; "haber getiren"dir. "Resul" kelimesi de peygamber demektir. Ancak nebî ile rasûl arasında şu fark vardır: Resul yeni dinî hükümler (şerîat) getiren peygamberdir. Nebî ise kendinden önce gönderilen peygamberin getirdiği hükümlerle amel ederek insanları Allah'ın birliğe ve yalnız O'na kulluğa çağıran peygamberdir. Kur'an'ın yirmi birinci sûresinin adı "Enbiya sûresi"dir. Sûrede peygamberlerin kıssalarından söz edildiği için bu adı almıştır.
Yüce Allah insanları ve cinleri kendisine kulluk yapmaları için yaratmıştır (ez-Zâriyât 51/56) Kulluk geniş anlamıyla Allah ve Rasûlünün emirlerini yapmak, yasaklarından kaçınmaktır. Allah'ın emir ve yasakları bilinmeyince kulluk yapmak da mümkün olmaz. İşte peygamberlerin görevi insanlara Allah'ın emir ve yasaklarını bildirip onları kulluğa çağırmaktır.
Allah Teâlâ insanlara peygamberleri aracılığıyla doğruyu yanlışı bildirmiştir. Tatbik edildikleri zaman bu dünyada ve ahirette mutluluğa kavuşturacak hükümlerini onlar vasıtasıyla göndermiştir. Etkili olması için de "kendi içlerinden" (et-Tevbe 9/128), yani onlar gibi insan olan kimseleri peygamber seçmiştir. Çünkü insanların eğilimlerini, psikolojik durumlarını bilmek tebliğ, yani İslâm'ı anlatmak için şarttır.
Allah ilk insan ve ilk peygamber olarak Hz. Âdem'i yaratmış, ona gerekli bilgileri öğretmiş ve kendi adına yeryüzünde hükmetmesini emretmiştir (el-Bakara 2/30). Hz. Adem'den itibaren Allah'ın insanlara gönderdiği din İslâm dinidir. Bu din Allah'ın bir olduğu, eşi ve ortağı olmadığı inancına dayanır. Buna "tevhîd" (birleme) inancı denir. Her peygamber kendisine verilen "tevhîd inancını anlatma ve yayma" görevini eksiksiz olarak yerine getirmiştir. Fakat insanların çoğu yine inkâr ve sapıklık yolunda devam etmiştir. Kazançlı çıkanlar, bu dünyada bazı sıkıntılara uğrasalar da, inananlar olmuştur. Çünkü ebedî saadet ve mutluluk onlar için hazırlanmıştır .
Kur'an-ı Kerîm'de tevhid inancı şöyle anlatılır: "De ki: 'Ey kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a tapalım; O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birimiz diğerini Allah'tan başka tanrı edinmesin. ' Eğer yüz çevirirlerse, 'Şâhit olun, biz müslümanlarız' deyin" (Âl-u İmrân, 3/64).
Allah, her millete bir peygamber göndermiştir. Peygamberler insanlara hak ve hakikatı kendi dilleriyle açık bir şekilde anlatmışlardır: "Biz her millet içinde, 'Allah'a kulluk edin, tâğuttan kaçının' diye bir elçi gönderdik. Onlardan kimine Allah hidâyet etti, kimine de sapıklık hak oldu. İşte yeryüzünde gezin de bakın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş" (en-Nahl, 16/36).
"Biz her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara (emredildikleri şeyleri) açıklasın. (Peygamberin açıklamasından) sonra Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. O azîzdir, hikmet sahibidir" (İbrahim, 14/4).
Her millete bir peygamber gönderilmesi, onları bilmedikleri şeyden hesaba çekmemek ve azâb etmemek içindir: "Biz elçi göndermedikçe (hiçbir kavme) azâb edecek değiliz" (el-İsrâ, 17/15). İnsanlar hesap gününde: "Yâ Rabbi, biz bilmiyorduk; bize bu günü haber veren. senin azâbını bize hatırlatan kimse gelmedi..." diye özür beyan edemeyeceklerdir: "Rablerini inkâr edenler için cehennem azâbı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o! Oraya atıldıkları zaman onun öfkeli homurtusunu işitirler; kaynıyor; az daha öfkeden çatlayacak. Her topluluk onun içine atıldıkça onun bekçileri, onlara sordu: 'Size bir uyarıcı gelmedi mi?' Dediler: 'Evet, bize uyarıcı gel di ama biz yalanladık ve; 'Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz dedik. ' Ve dediler ki: "Eğer biz (onların sözlerini) dinleseydik, yahut düşünüp aklımızı kullansaydık, su çılgın ateşin içine atılanlardan olmazdık" (el-Mülk, 67/6-11).
Peygamberler İslâm'ı tebliğ ederken metod olarak "müjdeleme" ve "uyarma" yolunu benimsemişlerdir. Bunu onlara Allah (c.c.) öğretmiştir: "Ey Peygamber, biz seni şâhit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ve izniyle Allah'a davetçi ve aydınlatıcı bir lamba olarak (gönderdik). Müminlere, Allah'tan büyük bir lûtfa ereceklerini müjdele!'' (el-Ahzâb, 33/45-47).
Peygamberler de insandır; yerler, içerler, evlenirler, çarşı-pazarlarda dolaşırlar (el-Kehf, 18/1 10; el-Furkan,25/7); fakat üstün ahlâk sahibi, her türlü bedenî ve ruhî hastalıklardan sâlim, ince anlayışlı şahsiyetlerdir. Ayrıca her zaman Allah'ın vahyine muhâtap olup O'nun gözetimi altındadırlar. Herhangi bir yanlış iş yaptıkları zaman Allah tarafından uyarılırlar.
Peygamberlerin bazı sıfatları vardır ki bunları bilmek her müslümana vacibdir. Bu sıfatlar şunlardır:
1. Emânet: Peygamberler emânete ihânet etmezler. Allah'tan aldıklarını eksiksiz olarak insanlara iletirler.
2. Sıdk: İşlerinde ve sözlerinde doğrudurlar. Verdikleri sözde dururlar. Asla yalan söylemezler.
3. Tebliğ: Allah'ın bildirdiği emir ve yasakları olduğu gibi insanlara açıklarlar.
4. Fetânet: Çok anlayışlı ve zekîdirler.
5. İsmet: Peygamberlikten önce ve sonra, büyük-küçük hiçbir günah işlemezler.
Peygamberler Allah'ın seçtiği faziletli kişilerdir. Adaletle hükmederler, zulüm ve haksızlık yapmazlar.
Peygamberler arasında, sahip oldukları özellikler bakımından bir fark yoktur: "Resul, Rabbinden kendisine indirilene inandı; müminler de. Hepsi Allah'ın meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı. 'Onun elçilerinden hiçbirini diğerinden "ayırmayız" (dediler). Ve dediler ki: 'İşittik, itâat ettik. Rabbimiz, (bizi) bağışlamanı dileriz. Dönüş(ümüz) sanadır" (el-Bakara, 2/285).
Peygamberler arasında derece ve fazilet farkı vardır: "İşte biz o elçilerden kimini kiminden üstün kıldık. Allah onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya da açık deliller verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik. Allah dileseydi, onların arkasından gelen milletler, kendilerine açık belgeler gelmiş olduktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat anlaşmazlığa düştüler. Onlardan kimi inandı, kimi de inkâr etti. Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapar" (el-Bakara, 2/253).
Peygamberlerin üstünlük sırasına göre dereceleri şöyledir:
1. Nebîler
2. Resuller
3. Ulü'l-Azm (azim ve irade sahibi) Peygamberler: Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammed (aleyhimüsselâm).
4. Hâtemü'l-Enbiyâ: Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusu peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ (s.a.s).
Peygamberimiz (s.a.s.) "âlemlere rahmet olarak" (Enbiyâ, 21/107) gönderilmiştir. O, "büyük ahlâk üzerindedir"(Kalem, 88/4). Örnek hayatıyla müminlerin önderidir (Ahzab, 33/21). Kurtulmak isteyen O'nun yüce sünnetine sarılır. Onun sözleri, işleri, tavır ve davranışları yolumuzu aydınlatan ışıklardır. O, Allah'ın habîbi (Habîbullah)dır. Her zaman O'na salât-ü selâm getirmek, yani Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed demek lâzımdır. Çünkü Allah ve melekler de O'na salât-ü selâm okurlar (Ahzâb, 33/56) O, insanların ve cinlerin peygamberidir Büyük şefâat (şefâat-i uzmâ) hakkı ona verilmiştir. En büyük mûcize Kur'an-ı Kerîm, ona gönderilmiştir. Kıyamete kadar bütün insanlığın peygamberidir. Salât ona, selâm ona, onun âline, ashâbına ve etbâma olsun!
Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: ''Her peygamberin kabulü muhakkak olan bir duası vardır. Hepsi de bu duasını dünyada iken yapmıştır. Ben duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat olarak sakladım. İnşaallah bu şefaat ümmetimden, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölenler hakkında gerçekleşecektir"(Buhari,Müslim, Tirmizî'den naklen Tâc, 245).
Peygamberlere iman, imanın altı şartından birisidir. Bunun için peygamberlerin varlığını kabul etmeyen, onlara söven veya hakaret eden, onlarla alay eden, onlara kötü fiiller isnad eden kimse dinden çıkmış olur. Peygamberlerin hepsi de insanları doğru yola çağıran, karşılığında hiçbir ücret almayan mübarek kişilerdir. Hayatları boyunca türlü sıkıntı ve eziyetlere uğramışlar fakat sabırla Allah'ın kendilerine verdiği tebliğ görevini ölünceye kadar yerine getirmişlerdir. (Daha geniş bilgi için bk. peygamberler).
Halit ÜNAL
Yüce Allah insanları ve cinleri kendisine kulluk yapmaları için yaratmıştır (ez-Zâriyât 51/56) Kulluk geniş anlamıyla Allah ve Rasûlünün emirlerini yapmak, yasaklarından kaçınmaktır. Allah'ın emir ve yasakları bilinmeyince kulluk yapmak da mümkün olmaz. İşte peygamberlerin görevi insanlara Allah'ın emir ve yasaklarını bildirip onları kulluğa çağırmaktır.
Allah Teâlâ insanlara peygamberleri aracılığıyla doğruyu yanlışı bildirmiştir. Tatbik edildikleri zaman bu dünyada ve ahirette mutluluğa kavuşturacak hükümlerini onlar vasıtasıyla göndermiştir. Etkili olması için de "kendi içlerinden" (et-Tevbe 9/128), yani onlar gibi insan olan kimseleri peygamber seçmiştir. Çünkü insanların eğilimlerini, psikolojik durumlarını bilmek tebliğ, yani İslâm'ı anlatmak için şarttır.
Allah ilk insan ve ilk peygamber olarak Hz. Âdem'i yaratmış, ona gerekli bilgileri öğretmiş ve kendi adına yeryüzünde hükmetmesini emretmiştir (el-Bakara 2/30). Hz. Adem'den itibaren Allah'ın insanlara gönderdiği din İslâm dinidir. Bu din Allah'ın bir olduğu, eşi ve ortağı olmadığı inancına dayanır. Buna "tevhîd" (birleme) inancı denir. Her peygamber kendisine verilen "tevhîd inancını anlatma ve yayma" görevini eksiksiz olarak yerine getirmiştir. Fakat insanların çoğu yine inkâr ve sapıklık yolunda devam etmiştir. Kazançlı çıkanlar, bu dünyada bazı sıkıntılara uğrasalar da, inananlar olmuştur. Çünkü ebedî saadet ve mutluluk onlar için hazırlanmıştır .
Kur'an-ı Kerîm'de tevhid inancı şöyle anlatılır: "De ki: 'Ey kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a tapalım; O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birimiz diğerini Allah'tan başka tanrı edinmesin. ' Eğer yüz çevirirlerse, 'Şâhit olun, biz müslümanlarız' deyin" (Âl-u İmrân, 3/64).
Allah, her millete bir peygamber göndermiştir. Peygamberler insanlara hak ve hakikatı kendi dilleriyle açık bir şekilde anlatmışlardır: "Biz her millet içinde, 'Allah'a kulluk edin, tâğuttan kaçının' diye bir elçi gönderdik. Onlardan kimine Allah hidâyet etti, kimine de sapıklık hak oldu. İşte yeryüzünde gezin de bakın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş" (en-Nahl, 16/36).
"Biz her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara (emredildikleri şeyleri) açıklasın. (Peygamberin açıklamasından) sonra Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. O azîzdir, hikmet sahibidir" (İbrahim, 14/4).
Her millete bir peygamber gönderilmesi, onları bilmedikleri şeyden hesaba çekmemek ve azâb etmemek içindir: "Biz elçi göndermedikçe (hiçbir kavme) azâb edecek değiliz" (el-İsrâ, 17/15). İnsanlar hesap gününde: "Yâ Rabbi, biz bilmiyorduk; bize bu günü haber veren. senin azâbını bize hatırlatan kimse gelmedi..." diye özür beyan edemeyeceklerdir: "Rablerini inkâr edenler için cehennem azâbı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o! Oraya atıldıkları zaman onun öfkeli homurtusunu işitirler; kaynıyor; az daha öfkeden çatlayacak. Her topluluk onun içine atıldıkça onun bekçileri, onlara sordu: 'Size bir uyarıcı gelmedi mi?' Dediler: 'Evet, bize uyarıcı gel di ama biz yalanladık ve; 'Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz dedik. ' Ve dediler ki: "Eğer biz (onların sözlerini) dinleseydik, yahut düşünüp aklımızı kullansaydık, su çılgın ateşin içine atılanlardan olmazdık" (el-Mülk, 67/6-11).
Peygamberler İslâm'ı tebliğ ederken metod olarak "müjdeleme" ve "uyarma" yolunu benimsemişlerdir. Bunu onlara Allah (c.c.) öğretmiştir: "Ey Peygamber, biz seni şâhit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ve izniyle Allah'a davetçi ve aydınlatıcı bir lamba olarak (gönderdik). Müminlere, Allah'tan büyük bir lûtfa ereceklerini müjdele!'' (el-Ahzâb, 33/45-47).
Peygamberler de insandır; yerler, içerler, evlenirler, çarşı-pazarlarda dolaşırlar (el-Kehf, 18/1 10; el-Furkan,25/7); fakat üstün ahlâk sahibi, her türlü bedenî ve ruhî hastalıklardan sâlim, ince anlayışlı şahsiyetlerdir. Ayrıca her zaman Allah'ın vahyine muhâtap olup O'nun gözetimi altındadırlar. Herhangi bir yanlış iş yaptıkları zaman Allah tarafından uyarılırlar.
Peygamberlerin bazı sıfatları vardır ki bunları bilmek her müslümana vacibdir. Bu sıfatlar şunlardır:
1. Emânet: Peygamberler emânete ihânet etmezler. Allah'tan aldıklarını eksiksiz olarak insanlara iletirler.
2. Sıdk: İşlerinde ve sözlerinde doğrudurlar. Verdikleri sözde dururlar. Asla yalan söylemezler.
3. Tebliğ: Allah'ın bildirdiği emir ve yasakları olduğu gibi insanlara açıklarlar.
4. Fetânet: Çok anlayışlı ve zekîdirler.
5. İsmet: Peygamberlikten önce ve sonra, büyük-küçük hiçbir günah işlemezler.
Peygamberler Allah'ın seçtiği faziletli kişilerdir. Adaletle hükmederler, zulüm ve haksızlık yapmazlar.
Peygamberler arasında, sahip oldukları özellikler bakımından bir fark yoktur: "Resul, Rabbinden kendisine indirilene inandı; müminler de. Hepsi Allah'ın meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı. 'Onun elçilerinden hiçbirini diğerinden "ayırmayız" (dediler). Ve dediler ki: 'İşittik, itâat ettik. Rabbimiz, (bizi) bağışlamanı dileriz. Dönüş(ümüz) sanadır" (el-Bakara, 2/285).
Peygamberler arasında derece ve fazilet farkı vardır: "İşte biz o elçilerden kimini kiminden üstün kıldık. Allah onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya da açık deliller verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik. Allah dileseydi, onların arkasından gelen milletler, kendilerine açık belgeler gelmiş olduktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat anlaşmazlığa düştüler. Onlardan kimi inandı, kimi de inkâr etti. Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapar" (el-Bakara, 2/253).
Peygamberlerin üstünlük sırasına göre dereceleri şöyledir:
1. Nebîler
2. Resuller
3. Ulü'l-Azm (azim ve irade sahibi) Peygamberler: Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammed (aleyhimüsselâm).
4. Hâtemü'l-Enbiyâ: Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusu peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ (s.a.s).
Peygamberimiz (s.a.s.) "âlemlere rahmet olarak" (Enbiyâ, 21/107) gönderilmiştir. O, "büyük ahlâk üzerindedir"(Kalem, 88/4). Örnek hayatıyla müminlerin önderidir (Ahzab, 33/21). Kurtulmak isteyen O'nun yüce sünnetine sarılır. Onun sözleri, işleri, tavır ve davranışları yolumuzu aydınlatan ışıklardır. O, Allah'ın habîbi (Habîbullah)dır. Her zaman O'na salât-ü selâm getirmek, yani Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed demek lâzımdır. Çünkü Allah ve melekler de O'na salât-ü selâm okurlar (Ahzâb, 33/56) O, insanların ve cinlerin peygamberidir Büyük şefâat (şefâat-i uzmâ) hakkı ona verilmiştir. En büyük mûcize Kur'an-ı Kerîm, ona gönderilmiştir. Kıyamete kadar bütün insanlığın peygamberidir. Salât ona, selâm ona, onun âline, ashâbına ve etbâma olsun!
Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: ''Her peygamberin kabulü muhakkak olan bir duası vardır. Hepsi de bu duasını dünyada iken yapmıştır. Ben duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat olarak sakladım. İnşaallah bu şefaat ümmetimden, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölenler hakkında gerçekleşecektir"(Buhari,Müslim, Tirmizî'den naklen Tâc, 245).
Peygamberlere iman, imanın altı şartından birisidir. Bunun için peygamberlerin varlığını kabul etmeyen, onlara söven veya hakaret eden, onlarla alay eden, onlara kötü fiiller isnad eden kimse dinden çıkmış olur. Peygamberlerin hepsi de insanları doğru yola çağıran, karşılığında hiçbir ücret almayan mübarek kişilerdir. Hayatları boyunca türlü sıkıntı ve eziyetlere uğramışlar fakat sabırla Allah'ın kendilerine verdiği tebliğ görevini ölünceye kadar yerine getirmişlerdir. (Daha geniş bilgi için bk. peygamberler).
Halit ÜNAL