es-Selâm
es-Selâm, kendisi her türlü eksiklikten sâlim olup, başkalarını da her türlü kötülükten, meşakkat, minnet, kusur ve âfetten kullarını kurtarıp selâmete çıkaran demektir.
Zira Peygamberimiz Efendimiz her namazdan sonra: ”Allâhümme entesselâm ve minkesselâm.” ”Allah’ım! Sen’sin Selâm ve Sen’dendir selâmet.” buyrmuştur. (Müslim, Mesâcid, 135-136; Tirmizî, Salât, 224.)
En’âm sûresi (6), 54: “Âyetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder, kendini düzeltirse, muhakkak ki O, bağışlayan, esirgeyendir.”
Dünya güzeldir dostlar! Bütün sıkıntılarına, bütün acılarına ve zorlu imtihanlarına değecek kadar güzeldir! Çünkü Allah’a kavuşmanın yolları, ilâhî kader ile sadece dünya hayatında çizilmiştir, biz insanlara! Dünya, “ahiretin tarlası” olarak yaratılmış ve “ömür” adlı zamanda ne ekebilirsek, onu biçebileceğimiz anlatılmıştır vahiy yoluyla. Ölüm ile “amel defterleri” kapanır dostlar. Ve dünya hayatını “imtihan yeri” kılan Yüce Allah (cc) bu imtihanı başarı ile vermesi için de, Kur’ân-ı Kerîm’inde kuluyla konuşur dostlarım!
Rahmete kulak veren, gönül veren, o rahmet sağanağına el uzatan her kul duyar bu sesi!
“Selâmet”in sesidir bu!
Esenliğin, huzurun, ebedî güzelliklerin sesidir bu!
Yûnus sûresi (10), 25: “Allah, selamet yurduna çağırıyor ve dilediğini de (dileyeni de) doğru yola hidayet ediyor.”
Demek ki “ömür” adlı zaman treninin gayesi, son durağı “Selâmet Yurdu” olmalı!
Âl-i İmrân sûresi (6)’nin 133’üncü ayet-i kerimesinde,
“Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!” buyurarak, kullarını muhteşem bir yarışa çağıran Yüce Allah, finalin “Selâmet Yurdu” olduğunu anlatır kullarına.
Burada durun ve lütfen gönlünüzün bütün alıcılarını ötelere çevirerek, “Rahmet”i soluklayın dostlar!
“Ömür treni”, selâmet yurduna yolcu taşımakta! Hayat, bu demek işte!
Yani cehennem gaye değil. Sadece tedbir!
Asıl gaye, “selâmet yurdu” diye adlandırılan cennete varmak! Cennet, Kur’ân-ı Kerîm’de selâmet, esenlik ve huzur yeri olarak yorumlanmıştır, bu kelime ile! Çünkü cennette bulunanlar, her türlü hoşnutsuzluktan uzak, esenlik ve selâmet içinde ebedî bir hayat süreceklerdir.
Cennete selâmet yurdu denilmesinin bir sebebi de orada bulunanlarla, melekler arsında selâmlaşmanın yaygın olmasıdır.
Rahmettir bunun adı dostlar!
Sevgidir bunun adı!
Ve O, Yüceler Yücesi Yaradan’dan, cennet adlı “selâmet yurdu”na varabilen kulları için hazırlanan nimetlere bakın! Ne olur, Kur’an’ı okuyun dostlar! O muhteşem kelâma âşık olacaksınız! Rabbinizi isimleriyle tanıdıkça ve O’nun Yüce kelâmına “dost” oldukça, hayatınızın binbir güzellikle donandığını göreceksiniz!
Yûnus sûresi (10), 9, 10: “Hiç şüphesiz iman edip salih ameller işleyenleri, imanlarından dolayı Rableri muradlarına erdirir. Naîm cennetlerinde altlarından ırmaklar akar durur. Onların oradaki duaları: “Allah’ım, sen yücelerden yücesin”; sağlık dilekleri “selâm”, dualarının sonu da “Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun.” (diye şükretmek olacaktır.)”
Râd sûresi (13), 22-24: “Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır. Adn cennetlerine girecekler, atalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salih olanlarla birlikte olacaklar. Melekler de her kapıdan yanlarına girip (şöyle diyecekler): “Sabrettiğiniz için size selam olsun. Dünya yurdunun sonucu (Âhiret yurdu) ne güzeldir!”
İbrahim sûresi (14), 23: “İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulurlar. Oradaki dirlik temennileri “selâm!”dır.”
O, “selâmet kapısı” Yüceler Yücesi Allah, mü’min kullarının dünya hayatında da birbirleriyle karşılaştıklarında “selâmlaşmalarını” emreder.
İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa (s.a.s.); “Selâmı aranızda yayınız.” (Tirmizî, Kıyâmet, 57.) buyurarak, iki mü’minin, birbiri için edebileceği en büyük duayı öğretmiştir ümmetine!
“Selâmün aleyküm” demeyi öğretmiştir bizlere!
“Selâmün aleyküm”le “Allah’ın selâmeti, koruyuculuğu ve muhafazası senin üzerine olsun” dersiniz kardeşinize! Yani: “Kardeşim, sen Allah’ın himayesindesin, hiçbir şeyden korkma, hiçbir şey için de çok fazla üzülme. Es-Selâm olan Rabbin seninle!” dersiniz ve dünya meşgaleleri ile bir an olsun gaflete düşmüş kardeşinizi uyarırsınız bu “selâm” kelimesiyle!
Selâm veren kişi, aynı zamanda;
-“Ben selâmet sahibinin kuluyum. O’nun halifesiyim yeryüzünde. Benim yanıma gelen, benden kötülük görmez, ancak selâmet bulur.” mesajını verir, karşısındakine.
“Selâm vermek” bu anlam zenginliğiyle, bu muhteşem inanç sisteminin “kod”larından biridir dostlar!
“Selâm”, gaybdan da alınır. Unutmayın ki, 1400 yıl öncesinden bizleri işaret ederek, sahabelerine:
“Sizler benim arkadaşlarım, onlar ise benim kardeşlerimdir.” (Müslim, Tahâret, 39; İbn Mâce, Zühd, 36.) buyuran O, gül yüzlü Nebi’nin (sav), “ahir zaman ümmetiyiz” biz dostlar!
Ve Allah (cc), Habibine de “selâm vermemizi” emreder. Sevdiğine verilen her salât ü selâmı 10 misli ile karşılar. O Yüce Sultan!
Ahzâb sûresi (33), 56: “Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.”
Eve girerken, melekler selâmlanır dostlar!
Namazdan çıkış, kişinin sağındaki, solundaki meleklere selâm verişiyle olur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:
“İman etmedikçe Cennete giremezsiniz: birbirinizi sevmedikçe, olgun bir imana sahip olamazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” (Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Kıyâmet, 57.)
Eve girerken, bizi sarmalayan âleme selâm vermemiz emredilir Kur’ân-ı Kerîm’de dostlar:
Nur sûresi (24), 61: “...Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar.”
Nur sûresi (24), 27: “Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.”
Nisâ sûresi (4), 86: “Siz bir selâm ile selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selâmı aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.”
Dünya hayatını, Kur’ân-ı Kerîm’in ışık saçan ortamında huzurla geçiren ve bu bilinçle yaşayan kulunun ölüm anında ruhunu, meleklerine kulunu selâmlatarak aldırır, O, Bâkî olan Allah (cc).
Fussılet Sûresi, 30: “Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen cennetle sevinin.”
Sen, ey es-Selâm olan Allah’ım!
Bu dünyayı “Selâm” isminin tecellileri ile yaşamayı,
Bizlerle karşılaşan her insana “selâmeti” sunmayı,
Mahşer yolculuğuna “selâmetle” çıkmayı ve
“Dar’üs-Selâm”da konaklamayı nasip eyle bizlere!
Varsın, Allah’ım Varsın!
Birsin, Allah’ım Birsin!
Sen, “Selâmet Sahibi”
Sevginin tek adresi!
Varsın, Birsin, Mutlaksın!
Rabb’sın, Hakîm’sin, Hakk’sın!
Ve kulun Seni seviyor Allah’ım!
Sen de onu sev! Âmîn.
es-Selâm, kendisi her türlü eksiklikten sâlim olup, başkalarını da her türlü kötülükten, meşakkat, minnet, kusur ve âfetten kullarını kurtarıp selâmete çıkaran demektir.
Zira Peygamberimiz Efendimiz her namazdan sonra: ”Allâhümme entesselâm ve minkesselâm.” ”Allah’ım! Sen’sin Selâm ve Sen’dendir selâmet.” buyrmuştur. (Müslim, Mesâcid, 135-136; Tirmizî, Salât, 224.)
En’âm sûresi (6), 54: “Âyetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder, kendini düzeltirse, muhakkak ki O, bağışlayan, esirgeyendir.”
Dünya güzeldir dostlar! Bütün sıkıntılarına, bütün acılarına ve zorlu imtihanlarına değecek kadar güzeldir! Çünkü Allah’a kavuşmanın yolları, ilâhî kader ile sadece dünya hayatında çizilmiştir, biz insanlara! Dünya, “ahiretin tarlası” olarak yaratılmış ve “ömür” adlı zamanda ne ekebilirsek, onu biçebileceğimiz anlatılmıştır vahiy yoluyla. Ölüm ile “amel defterleri” kapanır dostlar. Ve dünya hayatını “imtihan yeri” kılan Yüce Allah (cc) bu imtihanı başarı ile vermesi için de, Kur’ân-ı Kerîm’inde kuluyla konuşur dostlarım!
Rahmete kulak veren, gönül veren, o rahmet sağanağına el uzatan her kul duyar bu sesi!
“Selâmet”in sesidir bu!
Esenliğin, huzurun, ebedî güzelliklerin sesidir bu!
Yûnus sûresi (10), 25: “Allah, selamet yurduna çağırıyor ve dilediğini de (dileyeni de) doğru yola hidayet ediyor.”
Demek ki “ömür” adlı zaman treninin gayesi, son durağı “Selâmet Yurdu” olmalı!
Âl-i İmrân sûresi (6)’nin 133’üncü ayet-i kerimesinde,
“Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!” buyurarak, kullarını muhteşem bir yarışa çağıran Yüce Allah, finalin “Selâmet Yurdu” olduğunu anlatır kullarına.
Burada durun ve lütfen gönlünüzün bütün alıcılarını ötelere çevirerek, “Rahmet”i soluklayın dostlar!
“Ömür treni”, selâmet yurduna yolcu taşımakta! Hayat, bu demek işte!
Yani cehennem gaye değil. Sadece tedbir!
Asıl gaye, “selâmet yurdu” diye adlandırılan cennete varmak! Cennet, Kur’ân-ı Kerîm’de selâmet, esenlik ve huzur yeri olarak yorumlanmıştır, bu kelime ile! Çünkü cennette bulunanlar, her türlü hoşnutsuzluktan uzak, esenlik ve selâmet içinde ebedî bir hayat süreceklerdir.
Cennete selâmet yurdu denilmesinin bir sebebi de orada bulunanlarla, melekler arsında selâmlaşmanın yaygın olmasıdır.
Rahmettir bunun adı dostlar!
Sevgidir bunun adı!
Ve O, Yüceler Yücesi Yaradan’dan, cennet adlı “selâmet yurdu”na varabilen kulları için hazırlanan nimetlere bakın! Ne olur, Kur’an’ı okuyun dostlar! O muhteşem kelâma âşık olacaksınız! Rabbinizi isimleriyle tanıdıkça ve O’nun Yüce kelâmına “dost” oldukça, hayatınızın binbir güzellikle donandığını göreceksiniz!
Yûnus sûresi (10), 9, 10: “Hiç şüphesiz iman edip salih ameller işleyenleri, imanlarından dolayı Rableri muradlarına erdirir. Naîm cennetlerinde altlarından ırmaklar akar durur. Onların oradaki duaları: “Allah’ım, sen yücelerden yücesin”; sağlık dilekleri “selâm”, dualarının sonu da “Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun.” (diye şükretmek olacaktır.)”
Râd sûresi (13), 22-24: “Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır. Adn cennetlerine girecekler, atalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salih olanlarla birlikte olacaklar. Melekler de her kapıdan yanlarına girip (şöyle diyecekler): “Sabrettiğiniz için size selam olsun. Dünya yurdunun sonucu (Âhiret yurdu) ne güzeldir!”
İbrahim sûresi (14), 23: “İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulurlar. Oradaki dirlik temennileri “selâm!”dır.”
O, “selâmet kapısı” Yüceler Yücesi Allah, mü’min kullarının dünya hayatında da birbirleriyle karşılaştıklarında “selâmlaşmalarını” emreder.
İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa (s.a.s.); “Selâmı aranızda yayınız.” (Tirmizî, Kıyâmet, 57.) buyurarak, iki mü’minin, birbiri için edebileceği en büyük duayı öğretmiştir ümmetine!
“Selâmün aleyküm” demeyi öğretmiştir bizlere!
“Selâmün aleyküm”le “Allah’ın selâmeti, koruyuculuğu ve muhafazası senin üzerine olsun” dersiniz kardeşinize! Yani: “Kardeşim, sen Allah’ın himayesindesin, hiçbir şeyden korkma, hiçbir şey için de çok fazla üzülme. Es-Selâm olan Rabbin seninle!” dersiniz ve dünya meşgaleleri ile bir an olsun gaflete düşmüş kardeşinizi uyarırsınız bu “selâm” kelimesiyle!
Selâm veren kişi, aynı zamanda;
-“Ben selâmet sahibinin kuluyum. O’nun halifesiyim yeryüzünde. Benim yanıma gelen, benden kötülük görmez, ancak selâmet bulur.” mesajını verir, karşısındakine.
“Selâm vermek” bu anlam zenginliğiyle, bu muhteşem inanç sisteminin “kod”larından biridir dostlar!
“Selâm”, gaybdan da alınır. Unutmayın ki, 1400 yıl öncesinden bizleri işaret ederek, sahabelerine:
“Sizler benim arkadaşlarım, onlar ise benim kardeşlerimdir.” (Müslim, Tahâret, 39; İbn Mâce, Zühd, 36.) buyuran O, gül yüzlü Nebi’nin (sav), “ahir zaman ümmetiyiz” biz dostlar!
Ve Allah (cc), Habibine de “selâm vermemizi” emreder. Sevdiğine verilen her salât ü selâmı 10 misli ile karşılar. O Yüce Sultan!
Ahzâb sûresi (33), 56: “Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.”
Eve girerken, melekler selâmlanır dostlar!
Namazdan çıkış, kişinin sağındaki, solundaki meleklere selâm verişiyle olur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:
“İman etmedikçe Cennete giremezsiniz: birbirinizi sevmedikçe, olgun bir imana sahip olamazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” (Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Kıyâmet, 57.)
Eve girerken, bizi sarmalayan âleme selâm vermemiz emredilir Kur’ân-ı Kerîm’de dostlar:
Nur sûresi (24), 61: “...Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar.”
Nur sûresi (24), 27: “Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.”
Nisâ sûresi (4), 86: “Siz bir selâm ile selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selâmı aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.”
Dünya hayatını, Kur’ân-ı Kerîm’in ışık saçan ortamında huzurla geçiren ve bu bilinçle yaşayan kulunun ölüm anında ruhunu, meleklerine kulunu selâmlatarak aldırır, O, Bâkî olan Allah (cc).
Fussılet Sûresi, 30: “Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen cennetle sevinin.”
Sen, ey es-Selâm olan Allah’ım!
Bu dünyayı “Selâm” isminin tecellileri ile yaşamayı,
Bizlerle karşılaşan her insana “selâmeti” sunmayı,
Mahşer yolculuğuna “selâmetle” çıkmayı ve
“Dar’üs-Selâm”da konaklamayı nasip eyle bizlere!
Varsın, Allah’ım Varsın!
Birsin, Allah’ım Birsin!
Sen, “Selâmet Sahibi”
Sevginin tek adresi!
Varsın, Birsin, Mutlaksın!
Rabb’sın, Hakîm’sin, Hakk’sın!
Ve kulun Seni seviyor Allah’ım!
Sen de onu sev! Âmîn.
Moderatörün son düzenlenenleri: