Koca sultan Fatih sultan mehmet İstanbulu Fetih etmeye niyet edince istanbulu kuşatır. Bu sırada hocası olan büyük alim Akşemsettine Hocam sahabanin büyüklerinden Eyubel Ensari hazretleri Fetih için geldiği bu diyarda vefat etti ancak zamanla kabristanının yeri kayıp oldu acaba nerdedir diye sorar. Akşemsettin hz. Şu anki Eyüp sultan camisinin olduğu yere getirerek sultanı gösterir. Derki bir taş koyalım buraya yeri belli olsun der ve koyup ayrılırlar ancak Fatih sultan mehmet han hocasından gizli o taşı ikiyüz metre ileriye sonradan taşıttırır. Bir hafta on gün sonra Hocasına Hocam tekrerdan Eyubel ensari hz.Türbesini ziyaret edlim der. Daha önceden yerini değiştirdiği noktaya doğru yönlendirmeye çalışır. Acaba gerçekten yeri biliyormu diye. O taşın yanına doğru yönlendirince hocası derki Evladım taşı yanlış yere koymuşsunuz. İlk gösterdiği yeri işaret eder. Bu yer kaybolmasın diyede Kabristanın başına Bir çınar Ağacı dikilir. Halen orada mevcut o ulu çınar budur.
Bize his ettirdiği.
Sonbahar henüz yeni yeni Eyüp sultan camisinin avlusundan içeriye girmişti. Kim bilir o koca sultan Fatih ile hocası Ak Şemsettin ektiği o ulu çınardaki her bir yaprak ne denli sevinmişlerdi. Kaç gün ve gece bir aşığın maşuğuna duyduğu hasret gibi Eylülü ve eylül ile birlikte içeri giren rüzgarı beklemişlerdi. Kaç günü ve geceyi bu arzu ile beklerken hasretin acısına yenilip beti benzi solmuştular. Acaba şimdi hangisinin hasreti önce vuslat olacaktı. Kaç gün ve gece kulaklarını dayayıp kapıya içeriye girecek bir rüzgar ile Dallarından kopup o ilahi mabedin avlusuna yüzünü sürmeye muaffak olacaktı. Sonra tekrardan bir baştan bir başa yüzünü sürme şerefi ile şerefleneceklerdi.
Belki Hasbihal kitabımda dillendirdiğim " Düşlemek" adlı yazıda düşlerini dillendirdiğim bir taşın düşü gibi.
Düşlemek ; ilahi bir beldede bir taş olmayı düşlemek , Hakkı zikreden bir taş olmayı düşlemek.Şeytana atılan arafatta bir taş olmayı düşlemek.
Kainatın ilk yaratıldığı demde bir taş olarak yaratılacağını bilen bir taşın Kurduğu düştür aslında. Daşın en büyük düşü ilahi bir belde yaratılmaktır. Gel gör ki o taş ülkemde bir taş olarak yaratılınca, kendisini Erzurumun oltu ilçesinde yapılan tezbihlerde kullanılmasını ister ancak kısmeti olmaz. Sonra Belki bir camide kullanılırım arzusu ile yanıp tutuşur.Ancak malesef gene olmaz. Bir hapishanenin koridorunda kullanılır. O hapishanenin koridorundaki hücrelerin yemek arzı bir iki dakikalığına açıldığı anlarada hücre kapısından uzaktan uzağa caminin minarelerini görüpte bir aşığın sevgiliyi görmesi gibi yanıp tutuşur. Ama ümidini yitirmez.İçinden şu zından bir gün yıkılırda o ilahi mabedin kapısının eşiğinde yer alacak bir taş olma
düşü ile yanıp tutuşurBize his ettirdiği.
Sonbahar henüz yeni yeni Eyüp sultan camisinin avlusundan içeriye girmişti. Kim bilir o koca sultan Fatih ile hocası Ak Şemsettin ektiği o ulu çınardaki her bir yaprak ne denli sevinmişlerdi. Kaç gün ve gece bir aşığın maşuğuna duyduğu hasret gibi Eylülü ve eylül ile birlikte içeri giren rüzgarı beklemişlerdi. Kaç günü ve geceyi bu arzu ile beklerken hasretin acısına yenilip beti benzi solmuştular. Acaba şimdi hangisinin hasreti önce vuslat olacaktı. Kaç gün ve gece kulaklarını dayayıp kapıya içeriye girecek bir rüzgar ile Dallarından kopup o ilahi mabedin avlusuna yüzünü sürmeye muaffak olacaktı. Sonra tekrardan bir baştan bir başa yüzünü sürme şerefi ile şerefleneceklerdi.
Belki Hasbihal kitabımda dillendirdiğim " Düşlemek" adlı yazıda düşlerini dillendirdiğim bir taşın düşü gibi.
Düşlemek ; ilahi bir beldede bir taş olmayı düşlemek , Hakkı zikreden bir taş olmayı düşlemek.Şeytana atılan arafatta bir taş olmayı düşlemek.
Kainatın ilk yaratıldığı demde bir taş olarak yaratılacağını bilen bir taşın Kurduğu düştür aslında. Daşın en büyük düşü ilahi bir belde yaratılmaktır. Gel gör ki o taş ülkemde bir taş olarak yaratılınca, kendisini Erzurumun oltu ilçesinde yapılan tezbihlerde kullanılmasını ister ancak kısmeti olmaz. Sonra Belki bir camide kullanılırım arzusu ile yanıp tutuşur.Ancak malesef gene olmaz. Bir hapishanenin koridorunda kullanılır. O hapishanenin koridorundaki hücrelerin yemek arzı bir iki dakikalığına açıldığı anlarada hücre kapısından uzaktan uzağa caminin minarelerini görüpte bir aşığın sevgiliyi görmesi gibi yanıp tutuşur. Ama ümidini yitirmez.İçinden şu zından bir gün yıkılırda o ilahi mabedin kapısının eşiğinde yer alacak bir taş olma