Farz Vacip Sünnet Ne Demek? Anlamları nedir?
Farz Vacip Sünnet Anlamlarını içeren şer’i hükümler şu kısımlara ayrılır:
Farz: Hakkında hiç bir şüphenin vasıl olmadığını kesin delil ile lüzumu sabit olan şer-i hükümdür. Beş vakit namaz, zekat, hac gibi. Çünkü bunlar kesin deliller ile sabit olmuşlardır ki, bu deliller de, Kur’anı Kerim ve mütevâ hadis-i şeriftir. (Mütevâtir: Sözlerine itimat edilir ve yalandan toplanmaları düşünülemeyecek kadar çok kimsenin rivayet ettiği anlamında kullanılır.)
Farzın hükmü: İnanılması ve icabının yerine getirilmesi gerekli olan bir şeriat hükmüdür ki, inkar edeni kafir olur. İnanıp icabını yerine getirmeyince kişi Cenab-ı Allah’ın takdir edeceği cezayı hak etmiş bir fasık olur.
Farz iki kısımdır:
1) Farz-ı Ayın: Cenab-ı Allah’ın mükellef ve vazifeli olan her kişiden ayrı ayrı yapılması ve yerine getirilmesini istediği farz çeşididir. Bir örnek verecek olursak, Beş vakit namaz kılmak, Hacc’a gitmek, içki içmemek gibi.
Hükmü: Mükellef ve vazifeli olan herkesin ayrı ayrı onun icabını yerine getirmesidir. Mükelleflerden bir kısmının bu vazifeyi yerine getirmesi kalanları mes’uliyetten kurtaramaz.
2) Farz-ı Kifâye: Cenab-ı Allah’ın mükelleflerden teker teker değil, topunun yerine getirilmesini istediği bir Allah yolunda mücadele etmek, savaşmak, iyiliği emredip kötülükten men etmek gibi.
Hükmü: Mükellefin bir kısmının icabını yerine getirmesi ile kalanlardan mes’uliyet kalkar ve herkes günahtan kurtulmuş olur. Hiç bir kimse icabını yerine getirmeyince herkes günahkar olur.
Vacib: Şüpheli ve kesin olmayan delile gerekliliği sabit olan sert bir hükümdür. Ramazan ve kurban bayramı namazları, namazda (zammı sureden evvel) Fatiha suresinin okunması gibi. Bunlar kesin olmayan deliller ile sabit olmuşlardır ki, bu deliller de, tek tek kişilerin rivayet ettiği (Mütevatir olmayan) hadislerdir.
Hükmü: Yapılması icabettiği halde, inanılması mecburi olmayan bir şeriat hükmüdür. Gerekliliği, (vücûbunu) inkar edenin kafir olduğunu hükmedilmez, icabını yerine getiren sevaba layıktır. Terk edeni ise farzındakinde daha az olmak üzere cezaya müstahak olur.
Sünnet iki kısma ayrılır:
1) Sünnet-i Müekkede: Peygamber efendimizin devamlı olarak yaptığı ve çok az kereler terk ettiği sünnet çeşitidir.Abdestte ağza su vermek gibi.
2) Sünnet-i gayr-ı müekkede: Peygamber efendimizin bazen yapıp bazen terk ettiği sünnetlerdir.
Sünnetin Hükmü: Yapanı sevaba layık olur, terk edeni ise azarlamaya ve kınamaya dûçâr olur.
Haram: Cenab-ı Allah’ın kesin delille muhakkak ve mutlaka yapılmamasını istediği bir şeriat hükmüdür. Züna, içki içmek gibi.
Hükmü: Haramı işleyen, cehennem azabına dûçâr olur. Terk edeni ise Allah’ın emrine uymanın karşılığı olarak sevaba kavuşur, inkar edeni ise kafir olur.
Kerâhet-i Tahrimiye: Şeriat koruyucusunun (Cenab-ı Allah’ın) tek tek kişilerin rivayet ettiği hadiseler gibi kesin olmayan delille mutlaka ve muhakkak olarak yapılmamasını istediği bir mekruhtur. Başkasının alış verişine müdahala edip, alacağı mala engel olmak, başkasının istediği bir kız veya kadını o vazgeçmeden istemek gibi. Bunu yapan haram işleyen gibi azaba çarptırılır. Fakat inkar edenin kafir olduğuna hükmedilmez. Haram böyle değildir. Onu inkar eden kafir olur.
Kerâhat-i Tenzihiye: Cenab’ı Allah’ın kesin ve muhakkak olmayan bir şekilde yapılmamasını istediği bir kerahet çeşididir. Doğan, çaylak kuşu, benzeri yırtıcı hayvanların artığı sularla abdest almak gibi.
Hükmü: Onu yapmak herhangi bir ceza ve azarlamayı gerektirmez. Fakat evla ve en faziletli olanın tersine hareket etmek olur.
Mübah: Kişinin yapması ile yapmaması hususunda serbest olduğu bir şeriat hükmüdür. Ne yapıldığı takdirde sevab, ne de terk edildiği takdirde ceza gerektirir.
Farz, vacip, sünnet nurul izah’dan yazıldı.
Farz Vacip Sünnet Anlamlarını içeren şer’i hükümler şu kısımlara ayrılır:
Farz: Hakkında hiç bir şüphenin vasıl olmadığını kesin delil ile lüzumu sabit olan şer-i hükümdür. Beş vakit namaz, zekat, hac gibi. Çünkü bunlar kesin deliller ile sabit olmuşlardır ki, bu deliller de, Kur’anı Kerim ve mütevâ hadis-i şeriftir. (Mütevâtir: Sözlerine itimat edilir ve yalandan toplanmaları düşünülemeyecek kadar çok kimsenin rivayet ettiği anlamında kullanılır.)
Farzın hükmü: İnanılması ve icabının yerine getirilmesi gerekli olan bir şeriat hükmüdür ki, inkar edeni kafir olur. İnanıp icabını yerine getirmeyince kişi Cenab-ı Allah’ın takdir edeceği cezayı hak etmiş bir fasık olur.
Farz iki kısımdır:
1) Farz-ı Ayın: Cenab-ı Allah’ın mükellef ve vazifeli olan her kişiden ayrı ayrı yapılması ve yerine getirilmesini istediği farz çeşididir. Bir örnek verecek olursak, Beş vakit namaz kılmak, Hacc’a gitmek, içki içmemek gibi.
Hükmü: Mükellef ve vazifeli olan herkesin ayrı ayrı onun icabını yerine getirmesidir. Mükelleflerden bir kısmının bu vazifeyi yerine getirmesi kalanları mes’uliyetten kurtaramaz.
2) Farz-ı Kifâye: Cenab-ı Allah’ın mükelleflerden teker teker değil, topunun yerine getirilmesini istediği bir Allah yolunda mücadele etmek, savaşmak, iyiliği emredip kötülükten men etmek gibi.
Hükmü: Mükellefin bir kısmının icabını yerine getirmesi ile kalanlardan mes’uliyet kalkar ve herkes günahtan kurtulmuş olur. Hiç bir kimse icabını yerine getirmeyince herkes günahkar olur.
Vacib: Şüpheli ve kesin olmayan delile gerekliliği sabit olan sert bir hükümdür. Ramazan ve kurban bayramı namazları, namazda (zammı sureden evvel) Fatiha suresinin okunması gibi. Bunlar kesin olmayan deliller ile sabit olmuşlardır ki, bu deliller de, tek tek kişilerin rivayet ettiği (Mütevatir olmayan) hadislerdir.
Hükmü: Yapılması icabettiği halde, inanılması mecburi olmayan bir şeriat hükmüdür. Gerekliliği, (vücûbunu) inkar edenin kafir olduğunu hükmedilmez, icabını yerine getiren sevaba layıktır. Terk edeni ise farzındakinde daha az olmak üzere cezaya müstahak olur.
Sünnet iki kısma ayrılır:
1) Sünnet-i Müekkede: Peygamber efendimizin devamlı olarak yaptığı ve çok az kereler terk ettiği sünnet çeşitidir.Abdestte ağza su vermek gibi.
2) Sünnet-i gayr-ı müekkede: Peygamber efendimizin bazen yapıp bazen terk ettiği sünnetlerdir.
Sünnetin Hükmü: Yapanı sevaba layık olur, terk edeni ise azarlamaya ve kınamaya dûçâr olur.
Haram: Cenab-ı Allah’ın kesin delille muhakkak ve mutlaka yapılmamasını istediği bir şeriat hükmüdür. Züna, içki içmek gibi.
Hükmü: Haramı işleyen, cehennem azabına dûçâr olur. Terk edeni ise Allah’ın emrine uymanın karşılığı olarak sevaba kavuşur, inkar edeni ise kafir olur.
Kerâhet-i Tahrimiye: Şeriat koruyucusunun (Cenab-ı Allah’ın) tek tek kişilerin rivayet ettiği hadiseler gibi kesin olmayan delille mutlaka ve muhakkak olarak yapılmamasını istediği bir mekruhtur. Başkasının alış verişine müdahala edip, alacağı mala engel olmak, başkasının istediği bir kız veya kadını o vazgeçmeden istemek gibi. Bunu yapan haram işleyen gibi azaba çarptırılır. Fakat inkar edenin kafir olduğuna hükmedilmez. Haram böyle değildir. Onu inkar eden kafir olur.
Kerâhat-i Tenzihiye: Cenab’ı Allah’ın kesin ve muhakkak olmayan bir şekilde yapılmamasını istediği bir kerahet çeşididir. Doğan, çaylak kuşu, benzeri yırtıcı hayvanların artığı sularla abdest almak gibi.
Hükmü: Onu yapmak herhangi bir ceza ve azarlamayı gerektirmez. Fakat evla ve en faziletli olanın tersine hareket etmek olur.
Mübah: Kişinin yapması ile yapmaması hususunda serbest olduğu bir şeriat hükmüdür. Ne yapıldığı takdirde sevab, ne de terk edildiği takdirde ceza gerektirir.
Farz, vacip, sünnet nurul izah’dan yazıldı.