Fizyonomi; bir diger ifadeyle ilm-i kiyafet veya Araplarin kullandigi ifadeyle ilm-i firaset, insanin iç âlemi ile dis görünümü arasindaki münasebeti inceleyen bilim dalidir Alman filozof Kant; onu "iç âlemi gözlemleyen bilim dali" olarak tanimlar Fizyonomi, vücudun tezahüründen -özellikle yüz hatlarindan - yola çikarak insanin özünün yorumlanmasi seklinde tarif edilir Fizyonominin temelinde; ekran veya monitörün kaydedilen bir görüntüyü yansitmasi gibi, vücut ve yüzümüzün de ruhî halimizi yansitmakta oldugu anlayisi yatmaktadir Kim bu monitördeki isaretleri dogru okuyabilirse, o kisinin özelliklerinden haberdâr olabilir Yani kisinin kabiliyetlerinden tutun, ahlâkî yapisi ve hattâ daha da ileri giderek alin yazisina kadar bazi ipuçlari yakalanabilir
Ilm-i kiyafet kavramindan yola çikarak söyle de düsünülebilir: Nasil ki herhangi bir seyi örten seyler kiyafettir Benzer sekilde insanoglunun ruhuna, Rabb'i tarafindan giydirilen beden de bir nevi kiyafettir O halde bu kiyafette; ruhuna, mizacina ve kisiligine ait tecelliler saklidir ve arastirilmalidir
Fizyonomi sadece insanlarla degil, hayvanlar, bitkiler ve tabiatla da ilgilenmektedir Meselâ Rönesans devri hekimlerinden Paracelsus, bitkinin dis görünümünü müsahede ederek, sifali olup olmadigini ortaya koyuyordu
Saglikli bir iletisim kurabilmek için muhatapla yüz yüze gelmek son derece önem arz etmektedir Bu sebeple herkesin bir derece fizyonomiyi dikkate aldigi ve uyguladigi söylenebilir
Fizyonomi ne zaman bilim dali hâline gelmistir?
Yazili eski belgelere göre, Babil'de tikleri arastiran ve bunlari yorumlayan sokak yorumcularindan bahsedilir Hattâ bunlarin rüya tabir edenlere göre hem ucuz olmasi, hem de uzun uzun tabirlere ihtiyaç birakmamasi sebebiyle, daha çok ragbet gördükleri rivayet edilir
Kimileri bilgileriyle yüzü yorumlayip para kazanirken, Aristo ve ögrencileri gibi kimi zeki insanlar da, insan ve hayvanlarin yüz özelliklerini analiz ediyorlardi Böylece günümüze dek geçerliligini koruyan fizyonominin temel prensipleri sekillenmeye baslar Buna göre alin kismi, zihnî potansiyele; göz ile agiz arasi kisim mizacina; çenenin sekli ve büyüklügü canliliga ve fizikî gücüne isaret eder denmistir Bu konuda egitim görmüs kisiler, bu suretle insanin saglik durumunu tespit edebilir Birçok hekim hastaligin belirtilerini yakalamak üzere bu metoda basvurur
Islenen günahlar ruhumuzda kirlilik meydana getirir Saglik durumu ve hissiyatimiz yüzümüze yansi Iyi bir bakim ile güzellige kavusuruz: Iç huzur, dogru beslenme, yeterli uyku, temiz çevre, ibadet ve iyi niyetli olma güzellik vesileleridir
18 yüzyil sonlarina dogru Avrupa'da elit kesim arasinda bir fizyonomi furyasi baslar Birçok sarayda, entelektüel çevrede yüz yorumu bir hobi haline gelir Zürihli din adami Johann Caspar Lavater gözü kapaliyken 100000 burun arasindan, kralin burnunu taniyabilme iddiasinda bulunabilecek kadar ileri gitmistir (Ancak bunu hiç denememistir) Onun 20000'in üzerinde meshur kisinin yüz yorumuna ait bilgiler ihtiva eden kitabi, en çok satan kitaplar arasindadir Ne var ki Lavater, fizyonominin ne kadar sinirli oldugunun farkindaydi Olumlu yönü ise, Lavater'in kitabi birçok yazar, filozof, karikatürist, ressam, hekim ve mimara ilham kaynagi olmustur Lavater her insanda Allah'in (cc) isimlerinden birinin daha çok tecelli ettigini görmüstür Ne var ki bu görüs zamanla yerini, kin, korku ve irkçiliga birakmistir
Dogu'da, özellikle Islâm ülkelerinde bu bilim dali zamanla yayginlasmistir Ilk eser Imam-i Safii Hazretlerinindir Fakat bu eser günümüze ulasabilmis degildir Daha sonra Kindi'nin "Risale fi'l-Firase"si, Yuhanna Ibnü'l Bitrik'i (10 yy) Aristoteles'ten çevirdigi "Kitabü's-Siyase fi Tedbiri'r Riyase" ve Ebubekir Razi'nin "Kitabü'l-Mansuri"si bu mevzudaki ilk eserlerden sayilir Ibn-i Sina'nin da bu konuda bir eseri oldugu bilinmektedir Fahreddin Râzî (ö1209) tarafindan yazilan "Kitabü'l Firase" o zamana kadar yazilan en büyük eser olarak kabul edilmistir Arapça olarak yazilan "kiyafetnâme"lerin son örnegini Talib Ensari Dimiski "Kitabü'l-Adab ve's-Siyase fi Ilmi'n nazari ve'l Firase" adli eseriyle vermistir Kiyafet ile alâkali eser verenler arasinda Kuseyri (Etvârü Selattini'l Müslimin) ve Muhiddin-i Arabî Hazretleri (Tedbiratü'l-Ilahiye) de yer alir
Kiyafetnâme olarak bilinen bu eserlerin Farsça yazilmis ilki Kâsâni'ye (ö1392) aittir Ne yazik ki bu da günümüze ulasabilmis degildir Daha sonra Dervis Abdurrahman Mirek'in "Tuhfetü'l-Fakîr"i gelir
Eskilerin en gözde es, ortak, arkadas ve isçi seçme araci olan kiyafet ilmi, Osmanli zamaninda da bu tür metinlerin hazirlanmasini saglamistir Özellikle, saraya adam alinirken ve isçi seçerken bu bilim dalindan azamî sekilde faydalanilmistir Türkçe kiyafetnâmelerin ilk örnegi Hamdullah Hamdi'nin "Kiyafetnâme" adli eseridir Bu eserde renk, boy, yanak, saç, çene, sakal, parmak gibi 26 baslik altinda karakter tahlilleri yapilmistir Türkçe kiyafetnâmelerin digerleri ise "Firasetnâme" ile Uzun Firdevsi, Ilyas bin Isa-yi Saruhanî (ö1559-60), Abdülmecid ibn Seyh Nasuh (ö1565), Mustafa bin Evranos (16yy) ve Balizade Mustafa sayilabilir
Türkçe kiyafetnâmelerin en son örnegi Erzurumlu Ibrahim Hakki Hazretlerinin "Marifetnâme" (1835) adli eseri bir bölümüdür
19 yüzyilin baslarinda Alman beyin uzmani Franz Josef Gall'in çalismalari kayda deger Gall, beynin farkli bölgelerinin, kisinin kabiliyet ve davranislarina tesir ettigini ifade etmis ve böylece nörofizyolojinin kuruculari arasina girmistir Kisaca özetlemek gerekirse: Kafatasinin sekli, kisinin kabiliyet ve zaaflarina isaret eder Birçok uzmana göre bu durum bir saçmaliktir, bazilarina göre ise, esasli bir tespittir Daha sonralari bu görüslerin istismar edilip irkçiligin zeminini olusturmasi büyük bir talihsizliktir
Gall, idam edilen suçlularin kafataslarini inceleyerek, kriminal bir yatkinligin göstergesi olabilecek isaret ve özellik aramistir 1876 yilinda bu ifrat düsünce en üst noktaya ulasmisti: Italyan askerî hekim Cesare Lombroso "Kriminal Insan" baslikli kitabiyla dünyaya vehmin nasil bilim suretine bürünebilecegini gösteriyordu Lombroso'a göre meselâ zanli kisiler, belirgin büyüklükte veya küçüklükte kafa tasina, kepçe kulaga, kaslarin üzerinde siskinlige sahip olup çilgin veya bulanik bakislidir Elestirmenler bu ögretiyi "idamlik fizyonomi" diye tenkit ederek masum insanlari suçlu gibi damgaladigini belirtir ABD'de kisilerin sosyal çevresi ile kriminallik arasindaki münasebetler arastirilirken, Avrupa'da ise, kisinin dogustan vücudunda kriminal bir mizaç veya yapinin olup olmadigi tespite çalisilmistir Bugün dahi çirkin görünümlü insanlarin kötü oldugu düsüncesi bu dönemin kalintilaridir Bu idamlik fizyonomi ögretisi Almanya'da 1920'li yillarda ifrat seviyesine ulasir: 1929 yilinda islenen bir dizi cinayet Düsseldorf’lulari dehset ve korku içinde birakir Polis muhtemel fâili takdim ettiginde, kimsenin bundan süphesi yoktur: 21 yasindaki zekâ özürlü Hans Stausberg suçlu imajina uymaktadir Ancak bir cinayet daha islendiginde, "Düsseldorf'un gerçek vampiri" bulunur Adi Peter Kürten'dir Yüzü iyi niyetli, zararsiz, süphe uyandirmayan bir tiptir Bu bir soktur Hemen hemen herkes, onu görme firsatini bulur Kürten'in fotografi bütün gazetelerde yayimlanir Artik görüntülü haberlesme devri çoktan baslamistir Hattâ fizyonomi ögretisinin bizzat kendisi dahi fotograf sayesinde, daha sonra filmle de büyük çikis yakalayacaktir Fotografçilar, sanatçilar ve filozoflar, fizyonomik sorularla ilgilenirler Tipik Alman nasildir? Tipik isçi yüzünün ana hatlari nelerdir? Ne var ki bu sahadan irkçilik hezeyanina sadece bir adim vardir Buna karsi Hitler'in kendi yüzü ise, birçok fizyonomi uzmani için problem teskil eder Çünkü Otto Malig gibi uzmanlar, Führer'in yüzünde plânsizlik, gurur ve çilginliga meyil kesfederler ve bu düsüncelerinden dolayi hapse düserler Bazilari ise kasten bu hatlari görmezden gelerek, dikkati Hitler'in mavi gözlerine ve ellerinin güzelligine çeker
21 yüzyilda, psikoloji, nöroloji, tip ve sanat gibi çesitli disiplinlerde fizyonomi konulari tekrar ele alinmakta; "nonverbal iletisim", yani sadece mimik ve vücut diliyle gerçeklesen iletisim üzerine yapilan arastirmalar revaç görmektedir Bu çabalar, insan görünümlü robotlarin gelistirilmesinde önem arz etmektedir
Portre ressami Carl Huter'in izindeki Huter dernekleri ve diger fizyonomi uzmanlarinin irkçi teori veya kriminal-antropolojiden uzaklasmalarina ragmen, su temel soru mevcudiyetini korumaktadir: Fizyonomi yakistirmalari ne derece gerçektir? Birçok dile de yansidigi gibi, dar kafalilar, kalin kafalilar, nurlu yüzler vs var midir? Bu konuda çesitli fikirler öne sürülmektedir Meselâ Duisburglu Psikolog Prof Siegfried Frey, fizyonomi yorumlarini, yorumcunun ön yargilari ve ruh haletine baglarken, diger uzmanlar tam ziddi görüse sahiptirler Meselâ Harvard psikologlarindan Nalini Ambady ve Robert Rosenthal, tanimadiklari yüzü dogru yorumladiklarindan sik sik bahsederler Özellikle bir kisinin hossohbet mi, yoksa içine kapanik mi oldugunda tam isabet kaydetmisler Bir ögretmenin pedagojik kabiliyetini, sadece fotografa bakarak tahmin etmede de basari notu iyidir Yapilan tahminler, ilgili ögretmenin ögrencilerinin ifadeleriyle karsilastirildiginda, üçte ikiyi asan nispette bir uyusma oldugu görülmüstür
Dünya çapinda ünlü uzman Dr Claudia Schmölder fizyonomi kavraminin yerine "biyo-psikoloji"yi koymayi teklif eder ve sunu ekler: burada birçok gerçek ve büyük bir tecrübe hazinesi yatmaktadir Ne var ki bir insani tanimak için, ona sadece bakmak degil, ayni zamanda onunla -psikolojinin yaptigi gibi- görüsmek lâzimdir
Fizyonominin hem taraftarlari, hem de siddetli elestirmenleri bulunmasinin temelinde su yatmaktadir: Hiçbir zaman çözüme kavusmayan alinyazisi ve ferdî hürriyete dair meselelere dokunulmaktadir Diger bir ifade ile hayat sahnesinde kaderin tayin ettigi bir role mahkum muyuz, yoksa cüz'î irademizle bir rol seçebilir miyiz? Verasetin ve çevrenin insan karakteri veya mizaci üzerine tesiri nedir?
Imam Safiî Hazretleri bu konuya dair söyle bir hatirasini anlatir:
"Ilm-i firaset (sezgi ve anlayis bilgisi) ile ilgili kitaplar aramak için Yemen'e gittim Konuyla ilgili kitaplari aldiktan sonra geri dönerken konaklamak için, yolda evinin avlusunda duran bir adama ugradim Adam gök gözlü ve çikik alinli biriydi Bu suret, firaset ve kiyafet ilmine göre olumsuz sîretin habercisiydi Beni evine misafir etti Bir de gördüm ki, pek cömert bir adam! Bana aksam yemegi ve güzel koku, hayvanima yulaf, ayrica yatak ve yorgan gönderdi Bunlari görünce kendi kendime dedim ki: Ilm-i firaset, bu adamin oldukça düsük bir sahsiyete sahip oldugunu gösteriyor Ben ise ondan hayir ve iyilikten baska bir sey görmüyorum Demek ki bu ilim bos ve gerçek disiymis!
Sabah olunca yanimdaki hizmetçi çocuga hayvani eyerlemesini söyledim Hayvana binip çikacagim sirada adama dedim ki:
- Mekke'ye geldigin zaman, Muhammed b Idris'in (Safiî) evini soruver Adam dedi:
- Peki, dün gece sana yaptigim hizmetin karsiligi nerede?
- Neymis o?
- Sana iki dirheme yemek aldim; ayrica ayni fiyatlarla katik, güzel koku, hayvanina yem, sana yatak ve yorgan aliverdim
Çocuga dedim ki:
- Oglum, ona istedigini ver! Baska bir sey kaldi mi?
- Ev kirasi nerede? Ben evimi sana genisletip kendime daralttim!
Bu durumu görünce kanaatim güçlendi ki, firaset ilmi gerçekmis"
Ne var ki bir hususu açmadan geçmemek gerekir Ilm-i firasetle, özellikle sizofrenilerin çehresinden, hasta oldugunu okumada, "Suretin sîretine sahittir; baska sahit aramak zaiddir" sözünün gerçeklik payi olsa da, Islâm’in, ona inanan insanin tabiatini terbiye ettigine, tevbenin de kötü âdet ve huylarini islâh ettigine, basta Sahabe-i Kiram olmak üzere Islâm tarihi boyunca canli örneklerine sahit olunmustur Yüzdeki her bir kismin kendine göre agirligi olabilir; fakat kisi terbiye, irade, özellikle bir mürsidin rehberliginde iyi, güzel olani bulabilir Böylece isnad olunan bazi olumsuzluklar, müspet yöne kanalize edilebilir
Kendini fizyonomiye adamasina ragmen Carl Huter su ilginç tespitte bulunur ve konuya âdeta nokta koyar: "Hakikate giden yol, manevî aydinlanmadir En düz, en yüce ve lâhutî olan budur Bunun disindaki her sey aklî bilgi, hakikat dedigimiz seylerin fark edilmesi, bunlar hakkinda yanilgiya ugranmasindan ibaret olan sisli bir karisimin getirdigi bilgelik okuludu"
Bu mevzuda söylenebilecek önemli bir husus da sudur: Bütün mahlûkâti bir sanat eseri olarak yaratan ve onda bin bir esmasinin tecellisini gösteren, Allah (cc) insanoglunun sîmâsindaki hiçbir kivrimi veya çizgiyi bosuna yaratmamistir Gerek yüzümüz ve gerekse elimiz aslinda birer kitap gibi bizim hakkimizda yüzlerce bilgiyi sergilemektedir Fakat bunu herkesin kolayca okumasi mümkün degildir Kiyafet ilmindeki belli sartlarla sinirli olan bilgileri hemen yorumlayip desifre etmek kisiyi yaniltabilir ve baskalari hakkinda kötü düsüncelerin uyanmasina, haksizliklara ve fitneye sebep olabilir
Zira kisinin burnuna veya kulagina bakarak hakkinda kötü zanda bulundugumuz takdirde, dinin, mürsidin ailenin terbiye ediciligini gözardi etmis oluruz Halbuki fizyonomik olarak kötülüge meyilli görünen o sahis çok ciddî bir nefis terbiyesinden, bir mürsidin tezgâhindan geçmis ve kötü huylarini tadil edip, çok mükemmel bir insan olmus olabilir Yaratilistan kendinde olan kötü meyelani, hayra çevirmis ve büyük mesafeler kat etmis bir kisinin hakkinda sadece yüzüne bakarak mahkum etmek ise, çok büyük bir haksizlik olur
Yaklasik 2400 yil önce yasanan su olay da konuyu aydinlatmaya vesile olacaktir: Zamanin ünlü yüz yorumcusu Atinali Zopriros, Sokrates için, "Sehvetin kurbani bir ayyastir" der Bunun üzerine Sokrates tebessüm eder ve kendisinden su hikmetli sözler kaydedilir: "Ben, içgüdülerine düskün bir ayyas? Meylim bu olabilir; fakat bunu ben iradem altina aldim" Bu durumda bu ilmi ne yok farz edip, reddetmeli, ne de insanlari mahkum edecek kadar abartmalidir Kalbî ve ruhî hayatin derinliklerine vâkif bir mürsidin okuyup yorumlayabilecegi sirli bir kitap olan fizyonomiyi, bos ve faydasiz bir ilim gibi de göremeyiz Bu takdirde Allah’in yarattiklarinin her hâlini, iç ve dis dünyasini bilmeden yarattigi gibi yanlis bir netice çikar Halbuki Allah’in (cc) yüzümüze çizdigi her bir çizgi belli bir mânâyi gizlemektedir Zira O (cc) abes is yapmaz
Gerçekten de "en güzel sûrette yaratilan" insan; salih amellerle ruhunu besleyip, hadîste müjdelendigi üzere, "Allah'in gören gözü, isiten kulagi, yürüyen ayagi" serefine nâil olunca; yine Allah-u Teâlâ'nin el-Alîm, el-Musavvir, el-Cemil, el-Celîl, er-Rahman gibi daha birçok isminin tecelligâhi olan insan çehresinde birçok sirra vakif olunmasi muhtemeldir
Ilm-i kiyafet kavramindan yola çikarak söyle de düsünülebilir: Nasil ki herhangi bir seyi örten seyler kiyafettir Benzer sekilde insanoglunun ruhuna, Rabb'i tarafindan giydirilen beden de bir nevi kiyafettir O halde bu kiyafette; ruhuna, mizacina ve kisiligine ait tecelliler saklidir ve arastirilmalidir
Fizyonomi sadece insanlarla degil, hayvanlar, bitkiler ve tabiatla da ilgilenmektedir Meselâ Rönesans devri hekimlerinden Paracelsus, bitkinin dis görünümünü müsahede ederek, sifali olup olmadigini ortaya koyuyordu
Saglikli bir iletisim kurabilmek için muhatapla yüz yüze gelmek son derece önem arz etmektedir Bu sebeple herkesin bir derece fizyonomiyi dikkate aldigi ve uyguladigi söylenebilir
Fizyonomi ne zaman bilim dali hâline gelmistir?
Yazili eski belgelere göre, Babil'de tikleri arastiran ve bunlari yorumlayan sokak yorumcularindan bahsedilir Hattâ bunlarin rüya tabir edenlere göre hem ucuz olmasi, hem de uzun uzun tabirlere ihtiyaç birakmamasi sebebiyle, daha çok ragbet gördükleri rivayet edilir
Kimileri bilgileriyle yüzü yorumlayip para kazanirken, Aristo ve ögrencileri gibi kimi zeki insanlar da, insan ve hayvanlarin yüz özelliklerini analiz ediyorlardi Böylece günümüze dek geçerliligini koruyan fizyonominin temel prensipleri sekillenmeye baslar Buna göre alin kismi, zihnî potansiyele; göz ile agiz arasi kisim mizacina; çenenin sekli ve büyüklügü canliliga ve fizikî gücüne isaret eder denmistir Bu konuda egitim görmüs kisiler, bu suretle insanin saglik durumunu tespit edebilir Birçok hekim hastaligin belirtilerini yakalamak üzere bu metoda basvurur
Islenen günahlar ruhumuzda kirlilik meydana getirir Saglik durumu ve hissiyatimiz yüzümüze yansi Iyi bir bakim ile güzellige kavusuruz: Iç huzur, dogru beslenme, yeterli uyku, temiz çevre, ibadet ve iyi niyetli olma güzellik vesileleridir
18 yüzyil sonlarina dogru Avrupa'da elit kesim arasinda bir fizyonomi furyasi baslar Birçok sarayda, entelektüel çevrede yüz yorumu bir hobi haline gelir Zürihli din adami Johann Caspar Lavater gözü kapaliyken 100000 burun arasindan, kralin burnunu taniyabilme iddiasinda bulunabilecek kadar ileri gitmistir (Ancak bunu hiç denememistir) Onun 20000'in üzerinde meshur kisinin yüz yorumuna ait bilgiler ihtiva eden kitabi, en çok satan kitaplar arasindadir Ne var ki Lavater, fizyonominin ne kadar sinirli oldugunun farkindaydi Olumlu yönü ise, Lavater'in kitabi birçok yazar, filozof, karikatürist, ressam, hekim ve mimara ilham kaynagi olmustur Lavater her insanda Allah'in (cc) isimlerinden birinin daha çok tecelli ettigini görmüstür Ne var ki bu görüs zamanla yerini, kin, korku ve irkçiliga birakmistir
Dogu'da, özellikle Islâm ülkelerinde bu bilim dali zamanla yayginlasmistir Ilk eser Imam-i Safii Hazretlerinindir Fakat bu eser günümüze ulasabilmis degildir Daha sonra Kindi'nin "Risale fi'l-Firase"si, Yuhanna Ibnü'l Bitrik'i (10 yy) Aristoteles'ten çevirdigi "Kitabü's-Siyase fi Tedbiri'r Riyase" ve Ebubekir Razi'nin "Kitabü'l-Mansuri"si bu mevzudaki ilk eserlerden sayilir Ibn-i Sina'nin da bu konuda bir eseri oldugu bilinmektedir Fahreddin Râzî (ö1209) tarafindan yazilan "Kitabü'l Firase" o zamana kadar yazilan en büyük eser olarak kabul edilmistir Arapça olarak yazilan "kiyafetnâme"lerin son örnegini Talib Ensari Dimiski "Kitabü'l-Adab ve's-Siyase fi Ilmi'n nazari ve'l Firase" adli eseriyle vermistir Kiyafet ile alâkali eser verenler arasinda Kuseyri (Etvârü Selattini'l Müslimin) ve Muhiddin-i Arabî Hazretleri (Tedbiratü'l-Ilahiye) de yer alir
Kiyafetnâme olarak bilinen bu eserlerin Farsça yazilmis ilki Kâsâni'ye (ö1392) aittir Ne yazik ki bu da günümüze ulasabilmis degildir Daha sonra Dervis Abdurrahman Mirek'in "Tuhfetü'l-Fakîr"i gelir
Eskilerin en gözde es, ortak, arkadas ve isçi seçme araci olan kiyafet ilmi, Osmanli zamaninda da bu tür metinlerin hazirlanmasini saglamistir Özellikle, saraya adam alinirken ve isçi seçerken bu bilim dalindan azamî sekilde faydalanilmistir Türkçe kiyafetnâmelerin ilk örnegi Hamdullah Hamdi'nin "Kiyafetnâme" adli eseridir Bu eserde renk, boy, yanak, saç, çene, sakal, parmak gibi 26 baslik altinda karakter tahlilleri yapilmistir Türkçe kiyafetnâmelerin digerleri ise "Firasetnâme" ile Uzun Firdevsi, Ilyas bin Isa-yi Saruhanî (ö1559-60), Abdülmecid ibn Seyh Nasuh (ö1565), Mustafa bin Evranos (16yy) ve Balizade Mustafa sayilabilir
Türkçe kiyafetnâmelerin en son örnegi Erzurumlu Ibrahim Hakki Hazretlerinin "Marifetnâme" (1835) adli eseri bir bölümüdür
19 yüzyilin baslarinda Alman beyin uzmani Franz Josef Gall'in çalismalari kayda deger Gall, beynin farkli bölgelerinin, kisinin kabiliyet ve davranislarina tesir ettigini ifade etmis ve böylece nörofizyolojinin kuruculari arasina girmistir Kisaca özetlemek gerekirse: Kafatasinin sekli, kisinin kabiliyet ve zaaflarina isaret eder Birçok uzmana göre bu durum bir saçmaliktir, bazilarina göre ise, esasli bir tespittir Daha sonralari bu görüslerin istismar edilip irkçiligin zeminini olusturmasi büyük bir talihsizliktir
Gall, idam edilen suçlularin kafataslarini inceleyerek, kriminal bir yatkinligin göstergesi olabilecek isaret ve özellik aramistir 1876 yilinda bu ifrat düsünce en üst noktaya ulasmisti: Italyan askerî hekim Cesare Lombroso "Kriminal Insan" baslikli kitabiyla dünyaya vehmin nasil bilim suretine bürünebilecegini gösteriyordu Lombroso'a göre meselâ zanli kisiler, belirgin büyüklükte veya küçüklükte kafa tasina, kepçe kulaga, kaslarin üzerinde siskinlige sahip olup çilgin veya bulanik bakislidir Elestirmenler bu ögretiyi "idamlik fizyonomi" diye tenkit ederek masum insanlari suçlu gibi damgaladigini belirtir ABD'de kisilerin sosyal çevresi ile kriminallik arasindaki münasebetler arastirilirken, Avrupa'da ise, kisinin dogustan vücudunda kriminal bir mizaç veya yapinin olup olmadigi tespite çalisilmistir Bugün dahi çirkin görünümlü insanlarin kötü oldugu düsüncesi bu dönemin kalintilaridir Bu idamlik fizyonomi ögretisi Almanya'da 1920'li yillarda ifrat seviyesine ulasir: 1929 yilinda islenen bir dizi cinayet Düsseldorf’lulari dehset ve korku içinde birakir Polis muhtemel fâili takdim ettiginde, kimsenin bundan süphesi yoktur: 21 yasindaki zekâ özürlü Hans Stausberg suçlu imajina uymaktadir Ancak bir cinayet daha islendiginde, "Düsseldorf'un gerçek vampiri" bulunur Adi Peter Kürten'dir Yüzü iyi niyetli, zararsiz, süphe uyandirmayan bir tiptir Bu bir soktur Hemen hemen herkes, onu görme firsatini bulur Kürten'in fotografi bütün gazetelerde yayimlanir Artik görüntülü haberlesme devri çoktan baslamistir Hattâ fizyonomi ögretisinin bizzat kendisi dahi fotograf sayesinde, daha sonra filmle de büyük çikis yakalayacaktir Fotografçilar, sanatçilar ve filozoflar, fizyonomik sorularla ilgilenirler Tipik Alman nasildir? Tipik isçi yüzünün ana hatlari nelerdir? Ne var ki bu sahadan irkçilik hezeyanina sadece bir adim vardir Buna karsi Hitler'in kendi yüzü ise, birçok fizyonomi uzmani için problem teskil eder Çünkü Otto Malig gibi uzmanlar, Führer'in yüzünde plânsizlik, gurur ve çilginliga meyil kesfederler ve bu düsüncelerinden dolayi hapse düserler Bazilari ise kasten bu hatlari görmezden gelerek, dikkati Hitler'in mavi gözlerine ve ellerinin güzelligine çeker
21 yüzyilda, psikoloji, nöroloji, tip ve sanat gibi çesitli disiplinlerde fizyonomi konulari tekrar ele alinmakta; "nonverbal iletisim", yani sadece mimik ve vücut diliyle gerçeklesen iletisim üzerine yapilan arastirmalar revaç görmektedir Bu çabalar, insan görünümlü robotlarin gelistirilmesinde önem arz etmektedir
Portre ressami Carl Huter'in izindeki Huter dernekleri ve diger fizyonomi uzmanlarinin irkçi teori veya kriminal-antropolojiden uzaklasmalarina ragmen, su temel soru mevcudiyetini korumaktadir: Fizyonomi yakistirmalari ne derece gerçektir? Birçok dile de yansidigi gibi, dar kafalilar, kalin kafalilar, nurlu yüzler vs var midir? Bu konuda çesitli fikirler öne sürülmektedir Meselâ Duisburglu Psikolog Prof Siegfried Frey, fizyonomi yorumlarini, yorumcunun ön yargilari ve ruh haletine baglarken, diger uzmanlar tam ziddi görüse sahiptirler Meselâ Harvard psikologlarindan Nalini Ambady ve Robert Rosenthal, tanimadiklari yüzü dogru yorumladiklarindan sik sik bahsederler Özellikle bir kisinin hossohbet mi, yoksa içine kapanik mi oldugunda tam isabet kaydetmisler Bir ögretmenin pedagojik kabiliyetini, sadece fotografa bakarak tahmin etmede de basari notu iyidir Yapilan tahminler, ilgili ögretmenin ögrencilerinin ifadeleriyle karsilastirildiginda, üçte ikiyi asan nispette bir uyusma oldugu görülmüstür
Dünya çapinda ünlü uzman Dr Claudia Schmölder fizyonomi kavraminin yerine "biyo-psikoloji"yi koymayi teklif eder ve sunu ekler: burada birçok gerçek ve büyük bir tecrübe hazinesi yatmaktadir Ne var ki bir insani tanimak için, ona sadece bakmak degil, ayni zamanda onunla -psikolojinin yaptigi gibi- görüsmek lâzimdir
Fizyonominin hem taraftarlari, hem de siddetli elestirmenleri bulunmasinin temelinde su yatmaktadir: Hiçbir zaman çözüme kavusmayan alinyazisi ve ferdî hürriyete dair meselelere dokunulmaktadir Diger bir ifade ile hayat sahnesinde kaderin tayin ettigi bir role mahkum muyuz, yoksa cüz'î irademizle bir rol seçebilir miyiz? Verasetin ve çevrenin insan karakteri veya mizaci üzerine tesiri nedir?
Imam Safiî Hazretleri bu konuya dair söyle bir hatirasini anlatir:
"Ilm-i firaset (sezgi ve anlayis bilgisi) ile ilgili kitaplar aramak için Yemen'e gittim Konuyla ilgili kitaplari aldiktan sonra geri dönerken konaklamak için, yolda evinin avlusunda duran bir adama ugradim Adam gök gözlü ve çikik alinli biriydi Bu suret, firaset ve kiyafet ilmine göre olumsuz sîretin habercisiydi Beni evine misafir etti Bir de gördüm ki, pek cömert bir adam! Bana aksam yemegi ve güzel koku, hayvanima yulaf, ayrica yatak ve yorgan gönderdi Bunlari görünce kendi kendime dedim ki: Ilm-i firaset, bu adamin oldukça düsük bir sahsiyete sahip oldugunu gösteriyor Ben ise ondan hayir ve iyilikten baska bir sey görmüyorum Demek ki bu ilim bos ve gerçek disiymis!
Sabah olunca yanimdaki hizmetçi çocuga hayvani eyerlemesini söyledim Hayvana binip çikacagim sirada adama dedim ki:
- Mekke'ye geldigin zaman, Muhammed b Idris'in (Safiî) evini soruver Adam dedi:
- Peki, dün gece sana yaptigim hizmetin karsiligi nerede?
- Neymis o?
- Sana iki dirheme yemek aldim; ayrica ayni fiyatlarla katik, güzel koku, hayvanina yem, sana yatak ve yorgan aliverdim
Çocuga dedim ki:
- Oglum, ona istedigini ver! Baska bir sey kaldi mi?
- Ev kirasi nerede? Ben evimi sana genisletip kendime daralttim!
Bu durumu görünce kanaatim güçlendi ki, firaset ilmi gerçekmis"
Ne var ki bir hususu açmadan geçmemek gerekir Ilm-i firasetle, özellikle sizofrenilerin çehresinden, hasta oldugunu okumada, "Suretin sîretine sahittir; baska sahit aramak zaiddir" sözünün gerçeklik payi olsa da, Islâm’in, ona inanan insanin tabiatini terbiye ettigine, tevbenin de kötü âdet ve huylarini islâh ettigine, basta Sahabe-i Kiram olmak üzere Islâm tarihi boyunca canli örneklerine sahit olunmustur Yüzdeki her bir kismin kendine göre agirligi olabilir; fakat kisi terbiye, irade, özellikle bir mürsidin rehberliginde iyi, güzel olani bulabilir Böylece isnad olunan bazi olumsuzluklar, müspet yöne kanalize edilebilir
Kendini fizyonomiye adamasina ragmen Carl Huter su ilginç tespitte bulunur ve konuya âdeta nokta koyar: "Hakikate giden yol, manevî aydinlanmadir En düz, en yüce ve lâhutî olan budur Bunun disindaki her sey aklî bilgi, hakikat dedigimiz seylerin fark edilmesi, bunlar hakkinda yanilgiya ugranmasindan ibaret olan sisli bir karisimin getirdigi bilgelik okuludu"
Bu mevzuda söylenebilecek önemli bir husus da sudur: Bütün mahlûkâti bir sanat eseri olarak yaratan ve onda bin bir esmasinin tecellisini gösteren, Allah (cc) insanoglunun sîmâsindaki hiçbir kivrimi veya çizgiyi bosuna yaratmamistir Gerek yüzümüz ve gerekse elimiz aslinda birer kitap gibi bizim hakkimizda yüzlerce bilgiyi sergilemektedir Fakat bunu herkesin kolayca okumasi mümkün degildir Kiyafet ilmindeki belli sartlarla sinirli olan bilgileri hemen yorumlayip desifre etmek kisiyi yaniltabilir ve baskalari hakkinda kötü düsüncelerin uyanmasina, haksizliklara ve fitneye sebep olabilir
Zira kisinin burnuna veya kulagina bakarak hakkinda kötü zanda bulundugumuz takdirde, dinin, mürsidin ailenin terbiye ediciligini gözardi etmis oluruz Halbuki fizyonomik olarak kötülüge meyilli görünen o sahis çok ciddî bir nefis terbiyesinden, bir mürsidin tezgâhindan geçmis ve kötü huylarini tadil edip, çok mükemmel bir insan olmus olabilir Yaratilistan kendinde olan kötü meyelani, hayra çevirmis ve büyük mesafeler kat etmis bir kisinin hakkinda sadece yüzüne bakarak mahkum etmek ise, çok büyük bir haksizlik olur
Yaklasik 2400 yil önce yasanan su olay da konuyu aydinlatmaya vesile olacaktir: Zamanin ünlü yüz yorumcusu Atinali Zopriros, Sokrates için, "Sehvetin kurbani bir ayyastir" der Bunun üzerine Sokrates tebessüm eder ve kendisinden su hikmetli sözler kaydedilir: "Ben, içgüdülerine düskün bir ayyas? Meylim bu olabilir; fakat bunu ben iradem altina aldim" Bu durumda bu ilmi ne yok farz edip, reddetmeli, ne de insanlari mahkum edecek kadar abartmalidir Kalbî ve ruhî hayatin derinliklerine vâkif bir mürsidin okuyup yorumlayabilecegi sirli bir kitap olan fizyonomiyi, bos ve faydasiz bir ilim gibi de göremeyiz Bu takdirde Allah’in yarattiklarinin her hâlini, iç ve dis dünyasini bilmeden yarattigi gibi yanlis bir netice çikar Halbuki Allah’in (cc) yüzümüze çizdigi her bir çizgi belli bir mânâyi gizlemektedir Zira O (cc) abes is yapmaz
Gerçekten de "en güzel sûrette yaratilan" insan; salih amellerle ruhunu besleyip, hadîste müjdelendigi üzere, "Allah'in gören gözü, isiten kulagi, yürüyen ayagi" serefine nâil olunca; yine Allah-u Teâlâ'nin el-Alîm, el-Musavvir, el-Cemil, el-Celîl, er-Rahman gibi daha birçok isminin tecelligâhi olan insan çehresinde birçok sirra vakif olunmasi muhtemeldir