Gelecek bilinebilir mi?
Şu ayet-i kerîme, haşmetli bir üslubla Allah’ın ilminin herşeyi kuşattığını ilân eder:
“Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Düşen hiçbir yaprak ve yerin karanlıklarında hiçbir dane yoktur ki, Allah onu bilmesin. Yaş ve kuru ne varsa hepsi Kitab-ı Mübîn’dedir.” (En’am, 59).
Ayetin genel üslubundan anlaşılıyor ki, gayb, kapıları kilitli bir hazine gibidir. Bu hazinenin anahtarları da Allah’ın elindedir. Nitekim şu ayet, genel bir hüküm olarak gaybı ve geleceği sadece Allahın bildiğini haber verir:
“De ki: Göklerde ve yerde Allah’dan başkası gaybı bilmez.” (Neml, 65)
Fakat her genel hükmün istisnaları olabilir. “Kuğular beyazdır” dediğimizde “genelde beyazdır” manası anlaşılabilir. Zira az da olsa siyah kuğular vardır.
“Geleceği hiç kimse bilemez mi? Allah, kendi katındaki gayb hazinelerinin anahtarını başkasına veremez mi?” şeklindeki sorularımıza, şu ayet bir açıklık getirmektedir:
“Gaybı bilen O’dur. Gaybını, razı olduğu rasulden başkasına bildirmez” (Cin, 26-27). Demek ki, “Gaybı Allah’dan başkası bilemez” hükmünün de bir istisnası söz konusudur. Allah’ın bildirmesi şartıyla gaybı Allah’dan başkası da bir derece bilebilir.
Ayetteki “razı olunmuş rasul” ifadesi değişik şekillerde tefsir edilmiştir.
Bazılarına göre, buradaki “Rasul”den murat peygamberdir. Yani, Allah gaybını ancak bir peygambere bildirir. Bu yönüyle ayet, velilerle, sihirbaz ve kâhinlerin gaybî bilgisini reddetmektedir. Çünkü sihirbaz ve kâhinler, Allah’ın rızasından en uzak ve gadabına en lâyık kimselerdir. Veliler ise, her ne kadar Allah’ın razı olduğu kişilerse de, peygamber değillerdir.
Bu meselede, şu hususlara dikkat çekmek istiyoruz:
1. “Rasul” ifadesi sadece peygamberler için kullanılan bir kelime değildir. Nitekim, “Allah meleklerden ve insanlardan “
Rasuller” seçer” (Hacc, 75) ayeti, açık manasıyla bunu belirtmektedir.
2. Ayetteki “Rasul” kelimesi, meleği de içine aldığına göre, meleğin bazı veli kişilere ilham getirmesi hiç de reddedilecek bir durum değildir. Nitekim hadiste “Âdemoğluna şeytanın da bir dokunuşu, meleğin de bir dokunuşu vardır” buyrulmuştur. (Tirmizi, Tefsir 2/ 35) Ayrıca görüleceği üzere, bazı veliler birtakım gaybî sırlara mazhar olmuşlardır.
3. İlâhî kelâma mazhariyet, sadece nebilere has bir özellik değildir. Bazı insanların rüya veya ilham gibi bir yolla, gaybdan bazı sırlara muttali’ olmaları mümkündür ve vakidir. Nitekim şu ayet, Allah’ın insanlarla konuşma prensibini dile getirmektedir:
“Hiçbir beşer için, Allah’ın, bir vahiyle veya perde arkasından konuşması veyahut bir elçi gönderip de izni ile ona dilediğini bildirmesi dışında konuşması yoktur.” (Şûra, 51)
Ayette, “Allah peygamberlerine bu üç yoldan başka konuşmaz” denilmeyip “Allah insanlarla bu üç yoldan başka konuşmaz” denilmesi peygamber dışındaki diğer insanların da, ilâhî kelâm’dan nasibi olabileceğini göstermektedir. Buna göre:
a. Allah’ın vahiyle konuşması, vahyin şiddet ve zaaf yönüyle çeşitli mertebelerini içine alabilir. Hem peygamberlere hem de, Hz. Musa’nın annesinde olduğu gibi, diğer insanlara, gerek yakazada, gerekse rüyada olan ilâhî mesajı ifade eder. Dolayısıyla, buradaki vahiy, “ilham” manasını da tazammun etmektedir.
b. Allah’ın perde arkasından konuşması, Hz. Musa’nın ilk vahye mazhar olduğunda, doğrudan ilâhî hitabı duyması gibi durumları içine alır.
c. Allah’ın bir elçi vasıtasıyla konuşması, Hz. Cebrail’i peygamberine gönderip vahyini bildirmesi tarzındaki durumları bildirmektedir.
Görüldüğü gibi, “Gaybın hazineleri” Allah katında olmakla beraber, Allah gerek peygamberine, gerekse bazı has kullarına birtakım sırlarını bildirmektedir.
Yazının tamamını okumak için bakabilirsiniz:
https://sorularlaislamiyet.com/bazi...fade-edilmektedir-bazi-peygamberlerin-ve-bazi