Hocamızın zamanı,
Pire kaynar her yanı.
Bilen yok çaresini
Daha bir tanesini,
Öldüren görülmemiş.
İnsanları bezdirmiş!
Düşünmüş bunu Hoca,
İlâç yapmış aklınca!
“Odunun külüdür bu”
Pirenin geldi sonu(?)
Büyük mucit hocamız,
Zekâsına hayranız.
Akşehir’in Pazarı,
Çarşısı, sokakları...
İnsan dolacak yarın.
Hoca artacak kârın...
Yükler karakaçana,
Erken varmış pazara.
Kurarak tezgâhını,
Çağırmış insanları:
— İşte pire ilâcı,
Beri gelsin alıcı!
Daha dün geliştirdim,
İmdada yetiştirdim .
Kalmayacak, davranın
Alın vatandaş alın!
Hemen şimdi bitecek,
Bir daha gelmeyecek.
Keser pirenin kökünü,
Sağ bırakmaz tekini...
Duyan gelmiş Hoca’yı,
Uzatarak parayı:
— İki kilo bana ver.
— En önce ben geldim, dur!
— Millet! Geçin sıraya...
— Lütfen girme araya!
Müşterisi ateşli,
Hoca gayet neşeli…
İlâç bitmiş bir anda,
Çok insan var sırada.
Israrla istiyorlar,
Haftaya bekliyorlar.
Hoca, dönmüş köyüne.
Gayretlice işine,
Öyle bir sarılmış ki,
Fabrika gibi sanki...
Odunlar yakılıyor,
Geride kül kalıyor,
Torbalara doluyor,
Yine hazırlanıyor.
Yoldaymış sabah erken,
Daha güneş doğarken
Sarmış karakaçana,
Erken varmış pazara.
Kurarak tezgâhını,
Çağırmış insanları:
— İşte pire ilâcı,
Haydi, gelsin alıcı!
Nesli biter pirenin,
Bu ilâca güvenin
Gelin vatandaş gelin,
İlâç bitmeden alın!
Biri gelmiş Hoca’ya,
Onu tutmuş davaya:
— Bizi Aptal mı sandın!
Hepimizi kandırdın...
Yahu bu sade küldür,
İlâç falan değildir...
İlâcını al geri,
Yoktur ki bunun zehri!
Bir haftadır denedim,
Öldüğünü görmedim.
Pireyi azdırıyor,
Bizi kaşındırıyor.
Daha rahattık inan,
İlâcı kullanmadan!
Müşteriler dinlemiş,
Hoca, şöyle söylemiş:
— Tamam, kabahat benim.
Tarifini vermedim.
Her şeyin kolayı var,
Bakınız arkadaşlar:
Pireyi tutarsınız,
Gözünü açarsınız;
İlâcı alırsınız,
İçine atarsınız!
Bir de böyle deneyin,
Öldürmezse söyleyin...
Ahmet KARAASLAN
Pire kaynar her yanı.
Bilen yok çaresini
Daha bir tanesini,
Öldüren görülmemiş.
İnsanları bezdirmiş!
Düşünmüş bunu Hoca,
İlâç yapmış aklınca!
“Odunun külüdür bu”
Pirenin geldi sonu(?)
Büyük mucit hocamız,
Zekâsına hayranız.
Akşehir’in Pazarı,
Çarşısı, sokakları...
İnsan dolacak yarın.
Hoca artacak kârın...
Yükler karakaçana,
Erken varmış pazara.
Kurarak tezgâhını,
Çağırmış insanları:
— İşte pire ilâcı,
Beri gelsin alıcı!
Daha dün geliştirdim,
İmdada yetiştirdim .
Kalmayacak, davranın
Alın vatandaş alın!
Hemen şimdi bitecek,
Bir daha gelmeyecek.
Keser pirenin kökünü,
Sağ bırakmaz tekini...
Duyan gelmiş Hoca’yı,
Uzatarak parayı:
— İki kilo bana ver.
— En önce ben geldim, dur!
— Millet! Geçin sıraya...
— Lütfen girme araya!
Müşterisi ateşli,
Hoca gayet neşeli…
İlâç bitmiş bir anda,
Çok insan var sırada.
Israrla istiyorlar,
Haftaya bekliyorlar.
Hoca, dönmüş köyüne.
Gayretlice işine,
Öyle bir sarılmış ki,
Fabrika gibi sanki...
Odunlar yakılıyor,
Geride kül kalıyor,
Torbalara doluyor,
Yine hazırlanıyor.
Yoldaymış sabah erken,
Daha güneş doğarken
Sarmış karakaçana,
Erken varmış pazara.
Kurarak tezgâhını,
Çağırmış insanları:
— İşte pire ilâcı,
Haydi, gelsin alıcı!
Nesli biter pirenin,
Bu ilâca güvenin
Gelin vatandaş gelin,
İlâç bitmeden alın!
Biri gelmiş Hoca’ya,
Onu tutmuş davaya:
— Bizi Aptal mı sandın!
Hepimizi kandırdın...
Yahu bu sade küldür,
İlâç falan değildir...
İlâcını al geri,
Yoktur ki bunun zehri!
Bir haftadır denedim,
Öldüğünü görmedim.
Pireyi azdırıyor,
Bizi kaşındırıyor.
Daha rahattık inan,
İlâcı kullanmadan!
Müşteriler dinlemiş,
Hoca, şöyle söylemiş:
— Tamam, kabahat benim.
Tarifini vermedim.
Her şeyin kolayı var,
Bakınız arkadaşlar:
Pireyi tutarsınız,
Gözünü açarsınız;
İlâcı alırsınız,
İçine atarsınız!
Bir de böyle deneyin,
Öldürmezse söyleyin...
Ahmet KARAASLAN