Hacc ibadetinin tanımı
Hac ibadeti, bir bakıma hem İslam'daki diğer ibadetlerin topluca bir arada sergilenişi görünümündedir; hem de namaz, oruç ve zekat ibadetlerinden izler taşır. Hacca giden mü'min, namazlarda yönelip durduğu Allah'ın evine bizzat gelmiş, namazda yaşadığı Allah'la buluşma şuurunu daha yakından hissetmeye başlamıştır. İbadetler, amacı itibariyle kulun, yaratanı ve O'nun üstün kudreti karşısında kulluğunu sunmasıdır. Kendini kuşatan sonsuz zaman dilimi, uçsuz bucaksız varlıklar alemi içinde O'nunla iletişim kurması demektir. Neticede bireyin mutluluğuna, bireyin kendisini tanımasına, kendisiyle ve toplumla barışık yaşamasına, bunun devamında da toplumsal huzur ve barışın kurulmasına hizmet eder. Bir dine mensup olanların yeryüzünde yılda bir defa belli bir yer ve zamanda birlikte ibadet etmesi demek olan hac ibadetinde durum biraz daha farklıdır.
Haccın sosyal ve psikolojik boyutu, inanan bir kimsenin inanç kökleriyle bağlantısını tazelemesi bakımından önemlidir. Müslümanlık açısından düşünüldüğünde, İslam Peygamberinin ve arkadaşlarının tevhit ve adaleti hakim kılma mücadelesi, bu süreçte yaşanmış acı tatlı acılar, adeta bir film şeridi gibi bu kutsal mekanları ziyaret eden kişinin gözünün önünden geçer.
Haccın lâhuti boyutu, mahşeri andırmasıdır. Farklı dil, ırk, bölge ve kültürlere, sosyal konum ve ekonomik güce sahip insanların eşit statüde ve aynı renk ve tip elsbiseler içinde toplanmasıdır. İnsanların akın akın koşuşturması ve topluca ibadet etmesi, bir bakıma ahirette Yaratıcının huzurunda dirilişi ve toplanışı hatırlatır. Hac ibadeti, mü'mini ahiretteki bu diriliş ve toplanmaya hazırlar, bu bilinci kazanmasında ona yardımcı olur. Gerçekten de hac ibadetinde Müslüman, İslam'a gönül vermiş olmanın mutluluğunu ve hazzını daha yakından idrak eder. Yeryüzündeki bütün Müslümanlarla birlikteliğin şuuruna erer. Dünyanın çeşitli bölgelerinden adeta her biri bir temsilci ve gözlemci sıfatıyla Mekke'ye akın eder. Mikat denilen belirli sınırlarda dünyevi farklılığı temsil eden elbiselerini çıkarıp hepsini birleştiren ihram elbiselerini giyerler. Artık ''ben'' yok, ''biz'' vardır. Mü'minler bir ufuktan diğerine akan beyazlar içinde yok olur, adeta ölmeden önce ölümü ve ahiret hayatını yaşarlar. İhram süresince toplumsal barışı ve bütünlüğü bozucu, bencilliği uyandırıcı, geride bırakılan geçici haz ve menfaatleri hatırlatıcı mahiyetteki her türlü eşya ve fiiller yasaklanmıştır. Arafat vakfesi, insanın dünyaya ayak basışını ve kıyamette Allah'ın huzurunda bekleyişini hatırlatır. Hac ibadeti, ruhun AIlah'a yükselişini temsil ettiğinden, Kabe hedef değil, belki sonsuzluğa ve bu manevî atmosfere geçişin başlangıcıdır. Kabe etrafında dönerek gerçekleştirilen tavaf, kainatın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilahî kadere boyun eğişin sembolü sayılır. Koşmak anlamına gelen sa'y, bir canlılık, bir arayıştır, esbaba tevessüldür. Hac'da dıştan bakıldığında sembolik davranışlar şeklinde gözüken her ibadetin ve şeklin bir anlamı, mü'mini eğitici ve bilinçlendirici bir yönü vardır. Hac ibadeti esnasında bu anlam ve bilinci yakalayabilen, haccın hikmetlerine nüfuz edebilen mü'minler, eski hata ve günahlarından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla dönerler. Hac, onların hayatında kalıcı etkilere sahip bir dönüm noktası olur.
Hac ibadeti, bir bakıma hem İslam'daki diğer ibadetlerin topluca bir arada sergilenişi görünümündedir; hem de namaz, oruç ve zekat ibadetlerinden izler taşır. Hacca giden mü'min, namazlarda yönelip durduğu Allah'ın evine bizzat gelmiş, namazda yaşadığı Allah'la buluşma şuurunu daha yakından hissetmeye başlamıştır. İhrama girmek, namazdaki iftitah tekbiri mesabesindedir; her ikisinde de dünya arkada bırakılmaktadır. İhramlının özel günlerinde birtakım dünyevi zevklerden geri durması da oruç ibadetini çağrıştırır. Hac bir yönüyle de toplumsal bütünleşme, kaynaşma ve arınmanın bir anlamda üniversal çapta gerçekleştirilmesidir.
dinahlak
Hac ibadeti, bir bakıma hem İslam'daki diğer ibadetlerin topluca bir arada sergilenişi görünümündedir; hem de namaz, oruç ve zekat ibadetlerinden izler taşır. Hacca giden mü'min, namazlarda yönelip durduğu Allah'ın evine bizzat gelmiş, namazda yaşadığı Allah'la buluşma şuurunu daha yakından hissetmeye başlamıştır. İbadetler, amacı itibariyle kulun, yaratanı ve O'nun üstün kudreti karşısında kulluğunu sunmasıdır. Kendini kuşatan sonsuz zaman dilimi, uçsuz bucaksız varlıklar alemi içinde O'nunla iletişim kurması demektir. Neticede bireyin mutluluğuna, bireyin kendisini tanımasına, kendisiyle ve toplumla barışık yaşamasına, bunun devamında da toplumsal huzur ve barışın kurulmasına hizmet eder. Bir dine mensup olanların yeryüzünde yılda bir defa belli bir yer ve zamanda birlikte ibadet etmesi demek olan hac ibadetinde durum biraz daha farklıdır.
Haccın sosyal ve psikolojik boyutu, inanan bir kimsenin inanç kökleriyle bağlantısını tazelemesi bakımından önemlidir. Müslümanlık açısından düşünüldüğünde, İslam Peygamberinin ve arkadaşlarının tevhit ve adaleti hakim kılma mücadelesi, bu süreçte yaşanmış acı tatlı acılar, adeta bir film şeridi gibi bu kutsal mekanları ziyaret eden kişinin gözünün önünden geçer.
Haccın lâhuti boyutu, mahşeri andırmasıdır. Farklı dil, ırk, bölge ve kültürlere, sosyal konum ve ekonomik güce sahip insanların eşit statüde ve aynı renk ve tip elsbiseler içinde toplanmasıdır. İnsanların akın akın koşuşturması ve topluca ibadet etmesi, bir bakıma ahirette Yaratıcının huzurunda dirilişi ve toplanışı hatırlatır. Hac ibadeti, mü'mini ahiretteki bu diriliş ve toplanmaya hazırlar, bu bilinci kazanmasında ona yardımcı olur. Gerçekten de hac ibadetinde Müslüman, İslam'a gönül vermiş olmanın mutluluğunu ve hazzını daha yakından idrak eder. Yeryüzündeki bütün Müslümanlarla birlikteliğin şuuruna erer. Dünyanın çeşitli bölgelerinden adeta her biri bir temsilci ve gözlemci sıfatıyla Mekke'ye akın eder. Mikat denilen belirli sınırlarda dünyevi farklılığı temsil eden elbiselerini çıkarıp hepsini birleştiren ihram elbiselerini giyerler. Artık ''ben'' yok, ''biz'' vardır. Mü'minler bir ufuktan diğerine akan beyazlar içinde yok olur, adeta ölmeden önce ölümü ve ahiret hayatını yaşarlar. İhram süresince toplumsal barışı ve bütünlüğü bozucu, bencilliği uyandırıcı, geride bırakılan geçici haz ve menfaatleri hatırlatıcı mahiyetteki her türlü eşya ve fiiller yasaklanmıştır. Arafat vakfesi, insanın dünyaya ayak basışını ve kıyamette Allah'ın huzurunda bekleyişini hatırlatır. Hac ibadeti, ruhun AIlah'a yükselişini temsil ettiğinden, Kabe hedef değil, belki sonsuzluğa ve bu manevî atmosfere geçişin başlangıcıdır. Kabe etrafında dönerek gerçekleştirilen tavaf, kainatın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilahî kadere boyun eğişin sembolü sayılır. Koşmak anlamına gelen sa'y, bir canlılık, bir arayıştır, esbaba tevessüldür. Hac'da dıştan bakıldığında sembolik davranışlar şeklinde gözüken her ibadetin ve şeklin bir anlamı, mü'mini eğitici ve bilinçlendirici bir yönü vardır. Hac ibadeti esnasında bu anlam ve bilinci yakalayabilen, haccın hikmetlerine nüfuz edebilen mü'minler, eski hata ve günahlarından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla dönerler. Hac, onların hayatında kalıcı etkilere sahip bir dönüm noktası olur.
Hac ibadeti, bir bakıma hem İslam'daki diğer ibadetlerin topluca bir arada sergilenişi görünümündedir; hem de namaz, oruç ve zekat ibadetlerinden izler taşır. Hacca giden mü'min, namazlarda yönelip durduğu Allah'ın evine bizzat gelmiş, namazda yaşadığı Allah'la buluşma şuurunu daha yakından hissetmeye başlamıştır. İhrama girmek, namazdaki iftitah tekbiri mesabesindedir; her ikisinde de dünya arkada bırakılmaktadır. İhramlının özel günlerinde birtakım dünyevi zevklerden geri durması da oruç ibadetini çağrıştırır. Hac bir yönüyle de toplumsal bütünleşme, kaynaşma ve arınmanın bir anlamda üniversal çapta gerçekleştirilmesidir.
dinahlak