Cahiliye devrinde dölünden on batın doğan erkek deveye, veya dölünden olma bir erkek yavrusunun yetişip binme çağına gelen erkek deveye verilen isim.
Arapların câhiliye dönemi geleneklerine göre bazı koşullarda develer bir kutsallık statüsüne kavuşurlardı.
Böyle bir statüye kavuşmuş deveye artık binilmez, sırtına yük yüklenmezdi. Dilediği yerden su içer ve dilediği otlakta otlardı; kimse ona engel olmazdı.
Nakledildiğine göre Araplar arasında bu âdeti ilk yayan kişi, Amr b. Luhayy'dır. Adı geçen kişi, Mekke yöneticisi olduğu sırada Hz. İsmail'in dinini değiştirmiş, putlar yaptırıp onları Harem'e ve Kâbe çevresine dikmiş, Araplar arasında bazı develere kutsallık verilmesi geleneğini yaymıştır (Elmalı M. Hamdi Yazır Hak Dini Kur'an Dili, III, 1823).
Yüce Allah, Mâide sûresinde: "Ne bahîre, ne sâibe, ne vasîyle, ne ham'dan hiçbirini Allah meşru kılmadı, fakat küfretmekte olan kimseler, Allah namına yalan söyleyerek O'na iftira ediyorlar, çoklarının da aklı ermez" (el-Maide, 3/103) buyurarak insanlara bu tür şeyleri emretmediğini, aksine Arapların idareci ve ileri gelenlerinin Allah'a iftira ederek bu şeyleri onlara kabul ettirdiklerini anlatmaktadır. Âyette geçen "çoklarının da aklı ermez" sözleriyle de, o idarecilere körü körüne tabi olan insanlar kastedilmektedir. Bunlar, taklidin esiri olmuş ve hakkı bulmak için akıllarını kullanmaktan âciz kimselerdir (Ebu's-Suûd, İrşâdu'l-Akli's-Selîm, III, 86-87).
Hakkı bulmak için akıllarını kullanmayan ve idarecilerine körü körüne bağlı olup onların her yaptığında mutlaka bir hikmet bulunduğunu zanneden avâm tabakası daima aldatılmaya mahkûmdur.
Kur'ân'da bu tür develerden sözedilmesi, bu konuda sorulmuş bir soruya karşılık olabildiği gibi, bu tür âdetler, hakkı kaynağından öğrenip değerlendirme ve aklını kullanmaktan uzaklaşmış bütün toplumlarda revaç bulmaktadır. Meselâ bazı bölgelerinde Seyyid asıllı ailelerin köpeklerine taş atılamayacağı inancı buna bir misaldir.
Sait ŞİMŞEK
Arapların câhiliye dönemi geleneklerine göre bazı koşullarda develer bir kutsallık statüsüne kavuşurlardı.
Böyle bir statüye kavuşmuş deveye artık binilmez, sırtına yük yüklenmezdi. Dilediği yerden su içer ve dilediği otlakta otlardı; kimse ona engel olmazdı.
Nakledildiğine göre Araplar arasında bu âdeti ilk yayan kişi, Amr b. Luhayy'dır. Adı geçen kişi, Mekke yöneticisi olduğu sırada Hz. İsmail'in dinini değiştirmiş, putlar yaptırıp onları Harem'e ve Kâbe çevresine dikmiş, Araplar arasında bazı develere kutsallık verilmesi geleneğini yaymıştır (Elmalı M. Hamdi Yazır Hak Dini Kur'an Dili, III, 1823).
Yüce Allah, Mâide sûresinde: "Ne bahîre, ne sâibe, ne vasîyle, ne ham'dan hiçbirini Allah meşru kılmadı, fakat küfretmekte olan kimseler, Allah namına yalan söyleyerek O'na iftira ediyorlar, çoklarının da aklı ermez" (el-Maide, 3/103) buyurarak insanlara bu tür şeyleri emretmediğini, aksine Arapların idareci ve ileri gelenlerinin Allah'a iftira ederek bu şeyleri onlara kabul ettirdiklerini anlatmaktadır. Âyette geçen "çoklarının da aklı ermez" sözleriyle de, o idarecilere körü körüne tabi olan insanlar kastedilmektedir. Bunlar, taklidin esiri olmuş ve hakkı bulmak için akıllarını kullanmaktan âciz kimselerdir (Ebu's-Suûd, İrşâdu'l-Akli's-Selîm, III, 86-87).
Hakkı bulmak için akıllarını kullanmayan ve idarecilerine körü körüne bağlı olup onların her yaptığında mutlaka bir hikmet bulunduğunu zanneden avâm tabakası daima aldatılmaya mahkûmdur.
Kur'ân'da bu tür develerden sözedilmesi, bu konuda sorulmuş bir soruya karşılık olabildiği gibi, bu tür âdetler, hakkı kaynağından öğrenip değerlendirme ve aklını kullanmaktan uzaklaşmış bütün toplumlarda revaç bulmaktadır. Meselâ bazı bölgelerinde Seyyid asıllı ailelerin köpeklerine taş atılamayacağı inancı buna bir misaldir.
Sait ŞİMŞEK