Hayra, Kötülüğe Vesile Olma, Rızık Meselesi, Allahın El-Mukît Güzel İsmi
Kuran-ı Kerim’de Allah’ın (c.c.) el-Mukît güzel ismi genel bir anlama gelecek biçimde şöyle bir ayette de geçmektedir: “Kim iyi bir işe vesile olursa bu iyilikten onun da bir nasibi vardır. Kim bir kötülüğe aracı olursa bu kötülüğün vebalinden mutlaka ona da bir pay vardır. Allah her şeyin karşılığını vericidir (el-Mukît) (Nisâ suresi, 85).” Burada el-Mukît vesile veya aracı olduğumuz bütün iyiliklerin ve kötülüklerin sonucu elde ettiğimiz kazancın karşılığını veren olarak çok geniş bir anlama gelecek biçimde kullanılmıştır.
Bir iyiliğe, daha doğrusu pek çok iyiliğe vesile olmak bu devirde o kadar zor değildir. Bu konuda teknolojik ürünlerin hayatımızdaki bazı işleri kolaylaştırması gibi bir durum yaşanmaktadır. Müslümanların bir araya gelerek, topluluk oluşturarak gerçekleştirdikleri pek çok hizmet vardır. Bunların birisinde veya birkaçında yapılacak çok küçük hizmetler, ufak maddi yardımlar, pek büyük hayırlı hizmetlere vesile olmanın sevabını da kazandıracaktır. Bu da yukarıdaki ayetin gölgesinin üzerimize düşmesini sağlayacaktır.
Bir kötülüğe, daha doğrusu pek çok kötülüğe vesile olmak da bu devirde o kadar zor değildir. Pek kolaydır. Bilerek veya bilmeyerek pek çok insan bu devirde böyle bir duruma düşmektedir. Yanlış sözler, işler, en çok da Allah’a isyan halinde olan, yani Kuran-ı Kerim’i ve peygamberimizi (s.a.s) rehber edinmeyen, hatta bunlarla çatışan çeşitli topluluklar içerinde bulunma, bu gibi yerlerde bazı ufak tefek işleri yapma, maddi yardımlar dağlar büyüklüğünde günahlar kazanmamıza vesile olacaktır.
Onun için elimizden geldiğince iyi kimselerle birlikte olalım. Onlarla beraber bulunmanın faziletlerini yaşayalım.
Bir gün bir camide Kâbe tarafından gelen bir acayip feyz algıladım. Olağanüstüydü. Bütün letaiflerim harekete geçmişti. Gelen feyzle neredeyse kaburga kemiklerim kırılacaktı. Bu durum sanki Mescid-i Haram’da namaz kılınıyormuşçasına beni etkiledi. İkinci, üçüncü, dördüncü… gidişlerimde de bu durum devam etti. Acaba bunun nedeni nedir, diye düşünüp merak etmeye başladım. Cami görevlisine, burada ne yapılıyor ki bu kadar feyizli, diye sordum. O, cami cemaati arasında yaptıkları bir taksimle her hafta bir hatim indirip insanların boş bulundukları ve camiye daha çok geldikleri pazar günü öğle namazından sonra da hatim duasını okuyarak hem cami cemaatini çoğalttıklarını hem de bir hayrı herkese dağıtmaya vesile olduklarını söyledi. Doğrusu şaşkındım. Hatmin bu kadar büyük bir etki ile her gün camiye Kâbe tarafından gelen bir acayip feyz kazandırması beni çok şaşırttı. Gerçekten Allah kendi kitabına, onun okunmasına çok büyük değer ve önem veriyor, bunu bir kez daha ciddi bir şekilde anladım. Ama yine de o gelen feyzin nedeninin okunan hatmin sevabının oradaki insanlarla paylaşılması ile büyük bir ilgisinin olduğunu düşünüyorum. Aslında buna eminim. Allah’ın rahmeti hayrın insanlarla paylaşılmasında adeta coşmaktadır. Yukarıdaki ayeti bir daha okursak bunun nedenini, yani rahmetin neden coştuğunu daha iyi anlayabiliriz sanırım: “Kim iyi bir işe vesile olursa bu iyilikten onun da bir nasibi vardır. Kim bir kötülüğe aracı olursa bu kötülüğün vebalinden mutlaka ona da bir pay vardır. Allah her şeyin karşılığını vericidir (el-Mukît) (Nisâ suresi, 85).” Bir insan şayet tek başına o camide her gün Kuran-ı Kerim okuyup hafta bir hatim indirip sevabını camii cemaati ile paylaşmasa o feyzin oluşmayacağını sanıyorum. Aslında buna eminim.
El-Mukîtu güzel isminde sözcüğün kökü “kût”tur (besin, gıda). Bundan dolayı el-Mukît, rızıkları taksim eden, varlıklara günlük gıdalarını veren anlamıyla yaygın olarak tanınmıştır.
Allah (c.c.) her kulun her türlü ihtiyacını bilen ve karşılayandır. Çaresiz bir bebeğin günlük gıdasını anne sütüne koymuş, böylelikle onu sağlıklı ve dengeli büyümesinde ilk altı ay için gerekli hiçbir gıda maddesinden yoksun bırakmamıştır.
El-Mukît (herkese hak ettiği karşılığı veren; rızıkları taksim eden, varlıklara günlük gıdalarını veren) güzel ismi ile kula düşen görev nedir? Allah (c.c.), eşsiz kitabı Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ailene ve ümmetine namaz kılmalarını emret. Kendin de namaza devam et. Biz senden rızık istemiyoruz. Bilakis senin rızkın Bize aittir. Güzel sonuç, Allah’ı sayıp haramlardan korunmadadır (Taha suresi, 132).” Hâlbuki çoğu kişi hal dilleri ile bu ayeti inkâr etmektedir. Onlara göre en birinci vazifeleri geçimdir. Dünya için çalışmadır. İyi bir iş edinip para kazanmaktır. İbadetler hayatta ikinci derece bir öneme sahiptir. Oysa yukarıdaki ayet-i kerimede Allah (c.c.) birinci vazife olarak ibadeti emretmekte, ailemize ve etki altımızdaki insanlara namazı emretmemizi bildirmektedir. Rızık konusunu yüce Allah kendi üzerine almaktadır. Yani bu ayet dolaylı bir şekilde aile bireyleri namaz kılan ailelerde büyük bir bereketin hâsıl olacağına, böylelerinin maişet darlığı çekmeyeceğine de işaret etmektedir. Çünkü yüce Allah (c.c.) doğruyu söyler ve verdiği sözü de yerine getirir. Geçim darlığı ve maddi sıkıntı çeken insanlar dünya için çalışma nedeniyle ve vakit bulamıyoruz diyerek ibadetlerini ihmal eden ve aile fertlerinin namaz kılmamalarına aldırış etmeyen kimselerdir.
Lütfen dikkat buyuralım: Allah (c.c.) yukarıdaki ayette itaatin en makbulü olan namaz kılma ile nefsin dünya yaşamında en çok kaygı duyduğu ve peşinden koştuğu rızık elde etme olgusunu karşı karşıya getiriyor. Seçimimizin, daha doğrusu önceliğimizin namaz kılmadan yana olmasını istiyor. Her insanın da rızkını karşılamayı üzerine alıyor. Buna kefil oluyor. Bundan daha büyük bir güvence olabilir mi? Bu konuda akla gelebilecek niçinleri ve nasılları bir kenara bırakarak Allah’a (c.c.) itaat etmek gerekir. Çünkü pek çok insan rızık elde etme peşinde olduğu gerekçesiyle, yani çalıştıklarından, işleri ve güçlerinden başlarını kaldıramadıklarından namaz kılamadıklarını söylemektedirler. Allah (c.c.) ezeli ilmiyle bunları bildiği için insanın bu türdeki mazeretlerini iptal etmekte ve bu konuda önceliği namaz kılmaya vermektedir. Ayrıca insanın rızık konusundaki kaygılarının yersiz olduğunu, çünkü rızkı vermeyi Kendi üzerine aldığını bildirmektedir.
Allah hayırlara vesile olmayı, rızık konusunda endişelenmemeyi, namaza ve ibadetlere birinci planda önem vermeyi nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi
Kuran-ı Kerim’de Allah’ın (c.c.) el-Mukît güzel ismi genel bir anlama gelecek biçimde şöyle bir ayette de geçmektedir: “Kim iyi bir işe vesile olursa bu iyilikten onun da bir nasibi vardır. Kim bir kötülüğe aracı olursa bu kötülüğün vebalinden mutlaka ona da bir pay vardır. Allah her şeyin karşılığını vericidir (el-Mukît) (Nisâ suresi, 85).” Burada el-Mukît vesile veya aracı olduğumuz bütün iyiliklerin ve kötülüklerin sonucu elde ettiğimiz kazancın karşılığını veren olarak çok geniş bir anlama gelecek biçimde kullanılmıştır.
Bir iyiliğe, daha doğrusu pek çok iyiliğe vesile olmak bu devirde o kadar zor değildir. Bu konuda teknolojik ürünlerin hayatımızdaki bazı işleri kolaylaştırması gibi bir durum yaşanmaktadır. Müslümanların bir araya gelerek, topluluk oluşturarak gerçekleştirdikleri pek çok hizmet vardır. Bunların birisinde veya birkaçında yapılacak çok küçük hizmetler, ufak maddi yardımlar, pek büyük hayırlı hizmetlere vesile olmanın sevabını da kazandıracaktır. Bu da yukarıdaki ayetin gölgesinin üzerimize düşmesini sağlayacaktır.
Bir kötülüğe, daha doğrusu pek çok kötülüğe vesile olmak da bu devirde o kadar zor değildir. Pek kolaydır. Bilerek veya bilmeyerek pek çok insan bu devirde böyle bir duruma düşmektedir. Yanlış sözler, işler, en çok da Allah’a isyan halinde olan, yani Kuran-ı Kerim’i ve peygamberimizi (s.a.s) rehber edinmeyen, hatta bunlarla çatışan çeşitli topluluklar içerinde bulunma, bu gibi yerlerde bazı ufak tefek işleri yapma, maddi yardımlar dağlar büyüklüğünde günahlar kazanmamıza vesile olacaktır.
Onun için elimizden geldiğince iyi kimselerle birlikte olalım. Onlarla beraber bulunmanın faziletlerini yaşayalım.
Bir gün bir camide Kâbe tarafından gelen bir acayip feyz algıladım. Olağanüstüydü. Bütün letaiflerim harekete geçmişti. Gelen feyzle neredeyse kaburga kemiklerim kırılacaktı. Bu durum sanki Mescid-i Haram’da namaz kılınıyormuşçasına beni etkiledi. İkinci, üçüncü, dördüncü… gidişlerimde de bu durum devam etti. Acaba bunun nedeni nedir, diye düşünüp merak etmeye başladım. Cami görevlisine, burada ne yapılıyor ki bu kadar feyizli, diye sordum. O, cami cemaati arasında yaptıkları bir taksimle her hafta bir hatim indirip insanların boş bulundukları ve camiye daha çok geldikleri pazar günü öğle namazından sonra da hatim duasını okuyarak hem cami cemaatini çoğalttıklarını hem de bir hayrı herkese dağıtmaya vesile olduklarını söyledi. Doğrusu şaşkındım. Hatmin bu kadar büyük bir etki ile her gün camiye Kâbe tarafından gelen bir acayip feyz kazandırması beni çok şaşırttı. Gerçekten Allah kendi kitabına, onun okunmasına çok büyük değer ve önem veriyor, bunu bir kez daha ciddi bir şekilde anladım. Ama yine de o gelen feyzin nedeninin okunan hatmin sevabının oradaki insanlarla paylaşılması ile büyük bir ilgisinin olduğunu düşünüyorum. Aslında buna eminim. Allah’ın rahmeti hayrın insanlarla paylaşılmasında adeta coşmaktadır. Yukarıdaki ayeti bir daha okursak bunun nedenini, yani rahmetin neden coştuğunu daha iyi anlayabiliriz sanırım: “Kim iyi bir işe vesile olursa bu iyilikten onun da bir nasibi vardır. Kim bir kötülüğe aracı olursa bu kötülüğün vebalinden mutlaka ona da bir pay vardır. Allah her şeyin karşılığını vericidir (el-Mukît) (Nisâ suresi, 85).” Bir insan şayet tek başına o camide her gün Kuran-ı Kerim okuyup hafta bir hatim indirip sevabını camii cemaati ile paylaşmasa o feyzin oluşmayacağını sanıyorum. Aslında buna eminim.
El-Mukîtu güzel isminde sözcüğün kökü “kût”tur (besin, gıda). Bundan dolayı el-Mukît, rızıkları taksim eden, varlıklara günlük gıdalarını veren anlamıyla yaygın olarak tanınmıştır.
Allah (c.c.) her kulun her türlü ihtiyacını bilen ve karşılayandır. Çaresiz bir bebeğin günlük gıdasını anne sütüne koymuş, böylelikle onu sağlıklı ve dengeli büyümesinde ilk altı ay için gerekli hiçbir gıda maddesinden yoksun bırakmamıştır.
El-Mukît (herkese hak ettiği karşılığı veren; rızıkları taksim eden, varlıklara günlük gıdalarını veren) güzel ismi ile kula düşen görev nedir? Allah (c.c.), eşsiz kitabı Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ailene ve ümmetine namaz kılmalarını emret. Kendin de namaza devam et. Biz senden rızık istemiyoruz. Bilakis senin rızkın Bize aittir. Güzel sonuç, Allah’ı sayıp haramlardan korunmadadır (Taha suresi, 132).” Hâlbuki çoğu kişi hal dilleri ile bu ayeti inkâr etmektedir. Onlara göre en birinci vazifeleri geçimdir. Dünya için çalışmadır. İyi bir iş edinip para kazanmaktır. İbadetler hayatta ikinci derece bir öneme sahiptir. Oysa yukarıdaki ayet-i kerimede Allah (c.c.) birinci vazife olarak ibadeti emretmekte, ailemize ve etki altımızdaki insanlara namazı emretmemizi bildirmektedir. Rızık konusunu yüce Allah kendi üzerine almaktadır. Yani bu ayet dolaylı bir şekilde aile bireyleri namaz kılan ailelerde büyük bir bereketin hâsıl olacağına, böylelerinin maişet darlığı çekmeyeceğine de işaret etmektedir. Çünkü yüce Allah (c.c.) doğruyu söyler ve verdiği sözü de yerine getirir. Geçim darlığı ve maddi sıkıntı çeken insanlar dünya için çalışma nedeniyle ve vakit bulamıyoruz diyerek ibadetlerini ihmal eden ve aile fertlerinin namaz kılmamalarına aldırış etmeyen kimselerdir.
Lütfen dikkat buyuralım: Allah (c.c.) yukarıdaki ayette itaatin en makbulü olan namaz kılma ile nefsin dünya yaşamında en çok kaygı duyduğu ve peşinden koştuğu rızık elde etme olgusunu karşı karşıya getiriyor. Seçimimizin, daha doğrusu önceliğimizin namaz kılmadan yana olmasını istiyor. Her insanın da rızkını karşılamayı üzerine alıyor. Buna kefil oluyor. Bundan daha büyük bir güvence olabilir mi? Bu konuda akla gelebilecek niçinleri ve nasılları bir kenara bırakarak Allah’a (c.c.) itaat etmek gerekir. Çünkü pek çok insan rızık elde etme peşinde olduğu gerekçesiyle, yani çalıştıklarından, işleri ve güçlerinden başlarını kaldıramadıklarından namaz kılamadıklarını söylemektedirler. Allah (c.c.) ezeli ilmiyle bunları bildiği için insanın bu türdeki mazeretlerini iptal etmekte ve bu konuda önceliği namaz kılmaya vermektedir. Ayrıca insanın rızık konusundaki kaygılarının yersiz olduğunu, çünkü rızkı vermeyi Kendi üzerine aldığını bildirmektedir.
Allah hayırlara vesile olmayı, rızık konusunda endişelenmemeyi, namaza ve ibadetlere birinci planda önem vermeyi nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi