Hayret:
Hiçbir cihete teveccüh edemeyip kalmak. Şaşkınlık. Ne yapacağını bilememek.
Hayret-i sırfe:
Tam bir şaşkınlık.
Hayret-bahş:
f. Hayret veren, şaşırtan.
Hayret-bahşâ:
f. Hayret veren, şaşkınlık veren, hayrete düşüren.
Hayret-engiz:
f. Hayret veren. Hayret içinde bırakan.
(Halbuki, o sarayda, o şehirde, o memlekette, o âlemde o derece hayret-engiz bir muvazene, bir mizan, bir tevzin hükmediyor; bilbedâhe ispat eder ki, bu hadsiz mevcudatta olan hadsiz tahavvülât ve vâridat ve masarif, herbir anda umum kâinatı görür, nazar-ı teftişinden geçirir birtek Zâtın mizanıyla ölçülür, tartılır. L.)
Hayret-fezâ:
f. Hayret veren, hayreti artıran.
Hayret-nümâ:
f. Hayret gösteren, hayret veren.
Hayret-zede:
f. Hayrete düşmüş ve şaşırmış olan.
K:Yeni Lûgat
Hiçbir cihete teveccüh edemeyip kalmak. Şaşkınlık. Ne yapacağını bilememek.
Hayret-i sırfe:
Tam bir şaşkınlık.
Hayret-bahş:
f. Hayret veren, şaşırtan.
Hayret-bahşâ:
f. Hayret veren, şaşkınlık veren, hayrete düşüren.
Hayret-engiz:
f. Hayret veren. Hayret içinde bırakan.
(Halbuki, o sarayda, o şehirde, o memlekette, o âlemde o derece hayret-engiz bir muvazene, bir mizan, bir tevzin hükmediyor; bilbedâhe ispat eder ki, bu hadsiz mevcudatta olan hadsiz tahavvülât ve vâridat ve masarif, herbir anda umum kâinatı görür, nazar-ı teftişinden geçirir birtek Zâtın mizanıyla ölçülür, tartılır. L.)
Hayret-fezâ:
f. Hayret veren, hayreti artıran.
Hayret-nümâ:
f. Hayret gösteren, hayret veren.
Hayret-zede:
f. Hayrete düşmüş ve şaşırmış olan.
K:Yeni Lûgat