slymndzgn
Tecrübeli
Bir toplum insanı
olarak hekimler
…
Yine bir insanın, rabbiyle olan münasebetini tanzim etmesi için, illa da inzivahaneye çekilmesi de şart değildir. O bazen hem varlığın hem de hayatının yorumunu sürekli yenilemek, taze tutmak ve muhasebe, murakabe, aşk u şevkle de aynı şeyleri elde edebilir. Bu çizgideki bir insanın gafilâne geçen bir zamanı olamayacağı için o, kullukta derinleştikçe derinleşir ve kendini huzurda hisseder. Bir örnek vermek gerekirse; mesela bir tabibin, insan anatomisi ve insan fizyolojisiyle alakalı araştırmaları, bu konularla alakalı sürekli onun düşünce ufkunu biler ve keskinleştirir. Belki bu yüzden İmam Gazali Hazretleri, “İhyau Ulumi’d Din” adlı eserinde, tıp ve din ilmine aynı ölçüde önem verir ve bunlardan birinin ihmalini millet-i islamiye adına çok büyük ihmal sayar. Nasıl ihmal sayılmaz ki! Çok basit bir misal vermek gerekirse; siz ayağınıza batan en küçük tırnaktan ızdırap duyuyor, yok mu bunu dindirecek birisi? Diyorsunuz. O anda birisi gelip o acıyı dindiriyor. İşte bu insan sizin nazarınızda adeta bir Hızır gibi olur. Büyük küçük bütün hastalıkların tedavisinde inanmış her hekimin durumu aynıdır. Eğer insanların birbirine yararlı olması açısından bir insanın sevap kazanması bahis mevzuu ise, bir toplum insanı olarak, halka dönük hizmetleriyle inançlı hekimler evliya sayılır ve hiç kimse velilikte onlara ulaşamaz. Öyle zannediyorum inancı olan bir hekim, sadece icra-i tababetle bile kurtulabilir. İşte bu bir dengedir ve bunun böyle kabul edilmesi çok önemlidir. Dini ilimlerde de durum aynıdır; siz Rabim deyip inzivaya çekilirseniz, beri tarafta dünya kadar insan küfür ve ilhad ızdırabı içinde kalır. Çünkü din adına onlara bir şey anlatılması gerekirken anlatılmamış olur.
…
(Prizma–4 Nil yayınları MFG)
(sayfa 239–240)
olarak hekimler
…
Yine bir insanın, rabbiyle olan münasebetini tanzim etmesi için, illa da inzivahaneye çekilmesi de şart değildir. O bazen hem varlığın hem de hayatının yorumunu sürekli yenilemek, taze tutmak ve muhasebe, murakabe, aşk u şevkle de aynı şeyleri elde edebilir. Bu çizgideki bir insanın gafilâne geçen bir zamanı olamayacağı için o, kullukta derinleştikçe derinleşir ve kendini huzurda hisseder. Bir örnek vermek gerekirse; mesela bir tabibin, insan anatomisi ve insan fizyolojisiyle alakalı araştırmaları, bu konularla alakalı sürekli onun düşünce ufkunu biler ve keskinleştirir. Belki bu yüzden İmam Gazali Hazretleri, “İhyau Ulumi’d Din” adlı eserinde, tıp ve din ilmine aynı ölçüde önem verir ve bunlardan birinin ihmalini millet-i islamiye adına çok büyük ihmal sayar. Nasıl ihmal sayılmaz ki! Çok basit bir misal vermek gerekirse; siz ayağınıza batan en küçük tırnaktan ızdırap duyuyor, yok mu bunu dindirecek birisi? Diyorsunuz. O anda birisi gelip o acıyı dindiriyor. İşte bu insan sizin nazarınızda adeta bir Hızır gibi olur. Büyük küçük bütün hastalıkların tedavisinde inanmış her hekimin durumu aynıdır. Eğer insanların birbirine yararlı olması açısından bir insanın sevap kazanması bahis mevzuu ise, bir toplum insanı olarak, halka dönük hizmetleriyle inançlı hekimler evliya sayılır ve hiç kimse velilikte onlara ulaşamaz. Öyle zannediyorum inancı olan bir hekim, sadece icra-i tababetle bile kurtulabilir. İşte bu bir dengedir ve bunun böyle kabul edilmesi çok önemlidir. Dini ilimlerde de durum aynıdır; siz Rabim deyip inzivaya çekilirseniz, beri tarafta dünya kadar insan küfür ve ilhad ızdırabı içinde kalır. Çünkü din adına onlara bir şey anlatılması gerekirken anlatılmamış olur.
…
(Prizma–4 Nil yayınları MFG)
(sayfa 239–240)