Eski zamanlarda ömürlerin uzun olduğunu söylerler. Nuh a.s. ın 600 yıl civarı bir ömür sürdüğünü de bir yerlerden okumuş veya duymuşsunuzdur. İşte o zamanlar bir kadın Nuh a.s. a gelir ve ağlamaya başlar.
Nuh a.s. sorar;
-Neden ağlıyorsun?
-Oğlum genç yaşında öldü ben oğlumu geri istiyorum.
-Kaç yaşındaydı oğlun?
-150 yaşındaydı.
-Bak kadın. Kıyamete yakın insanların ortalama ömürleri 60 yıl kadar olacak. Senin oğlun 150 yıl yaşamış.
-Gerçekten mi?
-Evet.
-Peki o kadar kısa süre yaşayan insanlar evlenmeye fırsat bulabilecekler mi? Çocukları olacak ve çocuklarını büyütebilecekler mi? O kadar kısa süre için kendilerine ev yapacaklar mı?
gibi sorularını sıralamaya başlamış. Evet. Şimdi ellerin arasına başımızı alıp düşünmenin zamanı. Hangi yaşta olursanız olun, çocukluğunuzun ne zaman geçtiğini, gençliğiniz geçmişse gençliğinizin ne zaman geçtiğini, eğer yaşlanmışsınız ömrünüzün ne zaman geçtiğini bir düşünün. Cevabınız mutlaka “ne kadar da çabuk, sanki bir gün gibi” olacaktır.
Bu kısacık ömrümüze neler sığdırmaya çalışıyoruz. Ve gerçekten de neler sığdırıyoruz. Evleniyoruz, iş buluyoruz, ev alıyoruz, işimizi değiştiriyoruz vs vs. Fakat arada bir şeyi unutuyoruz. Yaşamayı. Her şeyi elde etmek için çırpınıp dururken derin aldığımız bir nefesin bizim için ne kadar değerli olduğunu unutuyoruz. Yediğimiz bir lokma yemeğin tadını hissetmek için gevmek ve lezzetini iliklerimize kadar hissetmek bile bize zaman kaybı gibi geliyor. Bir bardak suyu bile bir anda bitirip susuzluğumuzu giderelim diye uğraşırken suyun tadını almayı unutuyoruz. Bir gülümsemeyi yüzümüze yerleştirmek, bir dargınlığımıza son vermek bize kâbus gibi geliyor.
Hep bir şeyleri erteleyerek yaşıyoruz. Yarın yaparım diyerek bitmeyen yarınların, geleceği garanti olmayan geleceğin kanatları altında kendimizi hep güvende hissediyoruz. Oysa yaşayacağımız zamanın yekûnu ne kadar ki. Erteleye erteleye nereye kadar erteleyeceğiz ki. Bizi bizden başka kim kandırabilir? Bizi bizden başka kim hayattan koparabilir.? Kim yaşadığımızı sanmamızı sağlayarak bizi yaşamdan koparabilir?
Güneşin doğuşunu seyretmenin ne kadar huzur verici bir duygu olduğunu yeryüzende milyonlarca insan bilir. Fakat bu huzuru yakalamak için ancak binlercesi kendini zorlayarak o vakitte hazır olur belki de daha azı. Kovaladığımız nedir? Yakalamayı umduğumuz nedir? 600 yıl yaşasak da 60 yıl yaşasak da yakalanmamız kesin değil mi? Bizi bir kovalayan yok mu?
Kırlarda çimenler var. O çimenleri avuç avuç koparıp kısa sürede bitirmek de bizim elimizde. Her bir çimeni tek tek kokusunu hissederek, yumuşaklığını hissederek, varlığını hissederek koparmak da bizim elimizde. Evet çimenler bu hayatta yaşadığımız günler de olabilir, dakikalar da, saniyeler de. Mutlaka bitecekler. Ve her bir çimen yani her bir saniye çok değerli.
Bunu bilerek yaşamak temennisi ve duasıyla.
alıntı.