...... hiç bu gözle bakmamıştın değil mi dünyaya?.....
Bir yaprağın dalından kopuşu hiç dikkatini çekmemişti, ceylanların ıslak bakışlı olduğunu ilk defa fark ediyordun.
Yalnız dolaşan bir kuş boğmamıştı seni böylesine acıya.
Böyle başlar önce, sonrada insanlar üstüne üstüne gelir sıkılırsın, kaçmak istersin onlardan.
Bir tek vicdanını alırsın eline ve yürürsün sessizce, acınacak bir halde, kimsesizce...
Yağmur usul usul yağar ve sen aldırmadan yürürsün bir gece yarısı karanlık sokaklara.
Sırılsıklam olduğunu söylersin, ama nedeni yağmur değildir aslında...
Eve gelirsin çok az kalmıştır sabaha.
Zaten zamanın hesabını yapmamıştın ya çıkarken.
Zamansız söylediğin sözler gibi.
Üzerini değiştirirsin bir daha giymemek üzere, bana onu hatırlatıyor diye.
Sonra birşeyler yemek istersin. Açlıktan değil yanlış anlama şaşkınlıktan.
Ne yediğinin farkındasındır ne doyduğunun, kalkarsın masadan.
Belki de yiyecek bir şey de yoktur sofrada.
Yani o kadar hastasındır bu arada...
Uyumak istersin acıları dindirmek için.
Ama çaresi yoktur bunun.
Uykusuz gecelerin olur artık ya da uykuya daldığın anda uykunu kaçıracak hatta yataktan kaldıracak rüyaların.
Her solukta bir elem bulur seni, fark etmeden donar kanın.
Artık böyle geçer unutuncaya kadar her günün.
Bedenin bitkin, yüzün solgun, sözlerin kederli, bakışların durgun ve nemli...
Kendine kızarsın, hem de defalarca
"ben bu hale nasıl geldim"
diye.
Yüzündeki çizgiler bir bir artmaya başlar böylece.
Bahaneler üretirsin kendince
"ne yapayım elimde değil, seviyorum" diye.
Gözyaşları tek tek damlar kalbine.
En büyük tesellinse kavuşurum ona ben de ölünce...
Biliyorsun, sen onu zamansız sevmiştin, ölümü de her nedense hesap etmemiştin.
Sanki ebedi yaşayacağına hükmetmiştin.
Nedenini sen söylemiştin ya
"gencim, güçlüyüm, hastalıkta görmedim".
Ölüm uğramaz diyordun buralara ne bana ne de ona.
İşte bu kadar pahalıdır dünyayı sevmek ve ölüme sırt çevirmek.
Halbuki bu mu gerçek?
Ölüm yalnızca başkalarına mı örnek.
Bu gerçeği iyi oku düşünerek.
Zira bir gün sana da gelecek
Kalemim kendimce sussun...
Ve sen bilme....
Sen bilme depremlerimi
Görme içimde çöken viraneleri
Harap bahçelerimde baykuşlar öter şimdi
Cemreler düşmez yüreğime
Kışın hükmü sürer ebedi
Sen bilme iç acılarımı...
Bilme gönül sancılarımı...
Ve sen görme gözyaşlarımı...
Sen üzülme..
Bir yaprağın dalından kopuşu hiç dikkatini çekmemişti, ceylanların ıslak bakışlı olduğunu ilk defa fark ediyordun.
Yalnız dolaşan bir kuş boğmamıştı seni böylesine acıya.
Böyle başlar önce, sonrada insanlar üstüne üstüne gelir sıkılırsın, kaçmak istersin onlardan.
Bir tek vicdanını alırsın eline ve yürürsün sessizce, acınacak bir halde, kimsesizce...
Yağmur usul usul yağar ve sen aldırmadan yürürsün bir gece yarısı karanlık sokaklara.
Sırılsıklam olduğunu söylersin, ama nedeni yağmur değildir aslında...
Eve gelirsin çok az kalmıştır sabaha.
Zaten zamanın hesabını yapmamıştın ya çıkarken.
Zamansız söylediğin sözler gibi.
Üzerini değiştirirsin bir daha giymemek üzere, bana onu hatırlatıyor diye.
Sonra birşeyler yemek istersin. Açlıktan değil yanlış anlama şaşkınlıktan.
Ne yediğinin farkındasındır ne doyduğunun, kalkarsın masadan.
Belki de yiyecek bir şey de yoktur sofrada.
Yani o kadar hastasındır bu arada...
Uyumak istersin acıları dindirmek için.
Ama çaresi yoktur bunun.
Uykusuz gecelerin olur artık ya da uykuya daldığın anda uykunu kaçıracak hatta yataktan kaldıracak rüyaların.
Her solukta bir elem bulur seni, fark etmeden donar kanın.
Artık böyle geçer unutuncaya kadar her günün.
Bedenin bitkin, yüzün solgun, sözlerin kederli, bakışların durgun ve nemli...
Kendine kızarsın, hem de defalarca
"ben bu hale nasıl geldim"
diye.
Yüzündeki çizgiler bir bir artmaya başlar böylece.
Bahaneler üretirsin kendince
"ne yapayım elimde değil, seviyorum" diye.
Gözyaşları tek tek damlar kalbine.
En büyük tesellinse kavuşurum ona ben de ölünce...
Biliyorsun, sen onu zamansız sevmiştin, ölümü de her nedense hesap etmemiştin.
Sanki ebedi yaşayacağına hükmetmiştin.
Nedenini sen söylemiştin ya
"gencim, güçlüyüm, hastalıkta görmedim".
Ölüm uğramaz diyordun buralara ne bana ne de ona.
İşte bu kadar pahalıdır dünyayı sevmek ve ölüme sırt çevirmek.
Halbuki bu mu gerçek?
Ölüm yalnızca başkalarına mı örnek.
Bu gerçeği iyi oku düşünerek.
Zira bir gün sana da gelecek
Kalemim kendimce sussun...
Ve sen bilme....
Sen bilme depremlerimi
Görme içimde çöken viraneleri
Harap bahçelerimde baykuşlar öter şimdi
Cemreler düşmez yüreğime
Kışın hükmü sürer ebedi
Sen bilme iç acılarımı...
Bilme gönül sancılarımı...
Ve sen görme gözyaşlarımı...
Sen üzülme..