HİDAYETE GÖTÜREN YOLLAR.
İLİM - FİKİR ve AKIL:
Allah'a giden yolda rüşde ve hidayete erebilmek, O'nun varlığına delalet eden ayetleri okumakla mümkündür. Bu delaili okumanın esas şartı ve en mühim amilleri ilim, fikir ve akıldır. Evet, Allah'ın âyâtına delalet ederek bu vadide yol gösteren ve bizleri O'na götüren ilim, fikir ve akıldır.
Hassasiyet-i ilmiyenin inkişafıyla birlikte insanlık, gelecekte, Cenâb-ı Hakk'a îman edecek; maddî temeller üzerine bina edilegelen teknik ve teknoloji de, teslim-i silah edip "Allah birdir!" diye haykıracaktır.
Kur'ân-ı Kerim birşeyi kabul ettirmek veya reddetmek için ilimsiz olarak, iddiada bulunup mücadele ve mücahede edenlerin efkarıyla alay eder: "İnsanlardan öyle gafiller vardır ki, ilimsiz bir kısım mücadele ve mücahede içindedirler. İlimsiz mücahede ve mücadele yaparlar." (8)
Mü'minler bu hususa çok dikkat etmelidirler. Allah'a ve Resûl-ü Ekrem'e ait hakikatları ve O'nların emirlerini başkalarına anlatmak isteyen mü'minler, herşeyden evvel Ulum-u Aliye-i İslâmiye'yi öğrenmelidirler. Mü'minin inandığı Allah'ı anlatabilmesi, rehber edindiği Resûl-ü Mücteba'yı tanıtabilmesi ve İslâm'ın ulviyetini gösterebilmesi için ilimle mücehhez olması lazımdır. Herşeyi bilmeli, sentezler yapmalı, terkiplere ulaşmalı ve usulünce takdimde bulunabilmelidir. Kur'ân-ı Kerim bu yola ilimsiz olarak çıkmayı kınıyor, tevbih ediyor: "Ey cahil. Şuna-buna, Allah'a îman edin, şunları-bunları yapın diyorsun. Fakat aklını kâlbiyle beraber, kâlbini ruhuyla beraber tatmin edemeyeceğin kimseler seni dinlemeyeceklerdir" şeklinde uyarıyor.
"İnandım" diyen bütün müslümanları, Cenâb-ı Hakk'ın ma'rifetine davet eden Kur'ân-ı Kerim cahilane yapılan mücadelenin faydasızlığını da şöyle ilan ediyor: "Ne bir hidayet üzerindedirler. Ne tir tir titreyen bir kâlbleri, ürperen bir varlıkları ve Cenâb-ı Hakk'a bağlı bir benlikleri, ne de ellerinde kendilerine ışık tutacak bir kitap olmadan cahilane mücadele ve mücahedede bulunurlar."
Demek ki, Cenâb-ı Hakk'a giden ve götüren yollardan en mühimi ilim, diğerleri de fikir ve akıldır. Kur'ân-ı Kerim ayetlerindeki tekrarlarla bunların üzerinde hassasiyetle durur. Mesela, önce kevnî bir delili ve hakikatı anlatır. Sonra dimağımızdan yakalar ve der ki: "Bu benim bahsettiğim şeylerde mucizeler vardır. Tefekkür etmiyorsanız nasipsizsiniz. Allah kanaatı hakkında zaifsiniz. Her an sarsılabilirsiniz." Akıl mevzuunda ise: "Bunda da, bu bahsedilen hususta da aklı olan, aklını kullanan bir cemaat için mucize vardır, harika vardır ki, baktığı zaman 'Allah birdir' hakikatını haykırır." (9)
İLİM - FİKİR ve AKIL:
Allah'a giden yolda rüşde ve hidayete erebilmek, O'nun varlığına delalet eden ayetleri okumakla mümkündür. Bu delaili okumanın esas şartı ve en mühim amilleri ilim, fikir ve akıldır. Evet, Allah'ın âyâtına delalet ederek bu vadide yol gösteren ve bizleri O'na götüren ilim, fikir ve akıldır.
Hassasiyet-i ilmiyenin inkişafıyla birlikte insanlık, gelecekte, Cenâb-ı Hakk'a îman edecek; maddî temeller üzerine bina edilegelen teknik ve teknoloji de, teslim-i silah edip "Allah birdir!" diye haykıracaktır.
Kur'ân-ı Kerim birşeyi kabul ettirmek veya reddetmek için ilimsiz olarak, iddiada bulunup mücadele ve mücahede edenlerin efkarıyla alay eder: "İnsanlardan öyle gafiller vardır ki, ilimsiz bir kısım mücadele ve mücahede içindedirler. İlimsiz mücahede ve mücadele yaparlar." (8)
Mü'minler bu hususa çok dikkat etmelidirler. Allah'a ve Resûl-ü Ekrem'e ait hakikatları ve O'nların emirlerini başkalarına anlatmak isteyen mü'minler, herşeyden evvel Ulum-u Aliye-i İslâmiye'yi öğrenmelidirler. Mü'minin inandığı Allah'ı anlatabilmesi, rehber edindiği Resûl-ü Mücteba'yı tanıtabilmesi ve İslâm'ın ulviyetini gösterebilmesi için ilimle mücehhez olması lazımdır. Herşeyi bilmeli, sentezler yapmalı, terkiplere ulaşmalı ve usulünce takdimde bulunabilmelidir. Kur'ân-ı Kerim bu yola ilimsiz olarak çıkmayı kınıyor, tevbih ediyor: "Ey cahil. Şuna-buna, Allah'a îman edin, şunları-bunları yapın diyorsun. Fakat aklını kâlbiyle beraber, kâlbini ruhuyla beraber tatmin edemeyeceğin kimseler seni dinlemeyeceklerdir" şeklinde uyarıyor.
"İnandım" diyen bütün müslümanları, Cenâb-ı Hakk'ın ma'rifetine davet eden Kur'ân-ı Kerim cahilane yapılan mücadelenin faydasızlığını da şöyle ilan ediyor: "Ne bir hidayet üzerindedirler. Ne tir tir titreyen bir kâlbleri, ürperen bir varlıkları ve Cenâb-ı Hakk'a bağlı bir benlikleri, ne de ellerinde kendilerine ışık tutacak bir kitap olmadan cahilane mücadele ve mücahedede bulunurlar."
Demek ki, Cenâb-ı Hakk'a giden ve götüren yollardan en mühimi ilim, diğerleri de fikir ve akıldır. Kur'ân-ı Kerim ayetlerindeki tekrarlarla bunların üzerinde hassasiyetle durur. Mesela, önce kevnî bir delili ve hakikatı anlatır. Sonra dimağımızdan yakalar ve der ki: "Bu benim bahsettiğim şeylerde mucizeler vardır. Tefekkür etmiyorsanız nasipsizsiniz. Allah kanaatı hakkında zaifsiniz. Her an sarsılabilirsiniz." Akıl mevzuunda ise: "Bunda da, bu bahsedilen hususta da aklı olan, aklını kullanan bir cemaat için mucize vardır, harika vardır ki, baktığı zaman 'Allah birdir' hakikatını haykırır." (9)