Bilhassa Hz. Peygamber‘in fiziki özellikleri, bunları anlatan edebi eserler ve aynı konuda hüsn-i hatla yazılmış levhalar için kullanılan terim.
Sözlükte "süs, ziynet, kolye" gibi mânalara gelen hilye mecazen "yaratılış, suret ve güzel vasıflar" demektir. Kelime Osmanlı kültüründe Resûl-i Ekrem'in vasıflarını, bu vasıflardan bahseden kitap ve levhaları ifade etmek için kullanılmıştır.
Hz. Peygamber'in hilyesi hakkındaki rivayetler hadis kitaplarında "Sıfâtü'n-nebî" ve "Fezâil" gibi başlıklar altında verilmiştir. Bu rivayetleri hadis kaynakları yanında çeşitli eserlerden derleyip bir arada değerlendiren ve "şemail" adıyla bir ilim haline getiren Tirmizî, Kâdî İyâz gibi müellifler ise hilye konusunu şemail kitaplarının Resûlullah'ın vücut yapısıyla ilgili özelliklerinin anlatıldığı "Halku Resûlillâh" adlı ilk bölümünde incelemişlerdir. "Hasâisü'n-nebî" türü eserler içinde de hilye hakkında bilgi bulunmaktadır.[1]
Sahâbîler, Resûl-i Ekrem'in vasıflarını kendi ilim ve idrakleri nisbetinde tesbit etmeye çalışmış, bu durum hilye konusunda değişik rivayetlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Söz konusu rivayetlerde Resûl-i Ekrem'i lâyıkıyla tavsif edebilmek için devrin Arapça'sında pek sık rastlanmayan kelimelerin kullanıldığı dikkati çekmektedir. Bu sebeple ilgili rivayetlerin anlaşılmasını sağlamak amacıyla bunların şerhedilmesi yoluna gidilmiş ve bu ihtiyaç aynı zamanda tercümeyi de gerekli kılmıştır. Tirmizî'nin şemail ve hilye türü eserlere kaynaklık eden eş-Şemâ'ilü'n-nebeviyye ve'l-haşâiişü'l-Mustafaviyye'sinin pek çok şerhi bulunmaktadır. Bunlar arasında en yaygın olanı Ali el-Kâri'nin Cemcu vesâ'il fî Şerhi'ş-Şemâil dir. Hoca Sâdeddin Efendi'ye nisbet edilen, 988'de (1580) kaleme alınmış Risâletü'ş-şemâi-liyye [2] adlı eser, sadece hilye hadislerinin tercümesini veren en eski mensur hilye örneği kabul edilebilir. Diğer bazı Türkçe eserler de "şemail" adını taşımakla birlikte sadece hilye hadislerinin tercüme ve şerhinden ibarettir. Bu husus şemail kelimesinin hilye anlamında da kullanıldığını gösterir.
Aziz Mahmud Hüdâyî'nin Şemâilü'n-nübüvveti'l-Ahmediyyeti'l-Muhammediyye adlı Arapça-Türkçe karışık mensur eseri bu konudaki ilk örneklerden biridir. Kitabın birinci bölümünde Hz. Peygamber'in hilyesi ve şemâiliyle ilgili rivayetler kaydedilmekte, ardından Türkçe mensur mevlidi andıran bir kısımdan sonra eser Resûl-i Ekrem'in ahlâkına dair Arapça bir metinle sona ermektedir. Tek nüshası Hacı Selim Ağa Kütüphanesi'nde mevcut olan [3] bu eserin yanında Hüdâyî'nin Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki bir mecmuada [4]Hilye-i Resûlullah başlığını taşıyan yirmi beş beyitlik bir hilyesi daha bulunmaktadır.
Hâkânî Mehmed Bey'in 1007'de (1598-99) Hilye adlı manzum eserini kaleme almasından sonra hilye türü eserlerin yaygınlaştığı görülür. Hafız Osman da (ö. 1110/1698) hilyeye dair rivayetlerin metinlerini hat ve tezhip sanatının estetik ölçüleri içinde levha olarak düzenlemiştir. Böylece Hz. Peygamber'in fizikî özelliklerini anlatan eserlerle hattat ve müzehhiplerin ortaya koyduğu levhalar "hilye-i şerif, hilye-i saadet, hilye-i Resûlullah, hilyetü'n-nebî" gibi adlarla anılmıştır.
Hilyenin müstakil bir tür olarak gelişmesinin en önemli sebepleri. Hz. Peygamber'i rüyada gören bir müslümanın onu gerçekten görmüş sayılacağına dair hadisle [5] peygamber sevgisini her şeyin üstünde tutan Türkler'in bu sevgiyi diğer milletlerde görülmeyen bir şevkle edebiyata aktarmaları konusundaki gayretleridir denebilir. Hz. Ali'den rivayet edilen, "Hilyemi gören beni görmüş gibidir. Beni gören insan bana muhabbetle bağlanırsa Allah ona cehennemi haram kılar; o kişi kabir azabından emin olur. mahşer günü çıplak olarak haredilmez" mealindeki hadis de bu rağbetin sebeplerinden birini teşkil etmiştir. Herhangi bir dinî dayanağı tesbit edilememekle birlikte içinde hilye bulunan evin felâkete uğramayacağı ve üzerinde hilye taşıyan kişinin her türlü musibetten korunacağına inanılması da bu hususta teşvik edici bir rol oynamıştır. Hilyelerin giriş kısmında "havâss-ı hilye" başlığı altında buna benzer bilgilerle hilyeye büyük saygı gösteren Hârûnürreşîd'in nail olduğu şeyleri anlatan "hikâye-i Hârûnürreşîd" başlıklı bir manzumeye yer verilmesi de âdet olmuştur.
Hilye yazan müellifler bazan Nahîfinin eserinde olduğu gibi.[6] rivayetleri tahrîc etmek suretiyle sıhhatlerine de işaret etmişlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber'den bahseden birçok eserde onun hilyesiyle ilgili bilgilere de rastlanmaktadır. İslâmî Türk edebiyatındaki bu çeşitlilik diğer müslüman milletlerin edebiyatlarında mevcut değildir. Nitekim Fars edebiyatında çok nâdir görülen hilye, Arap edebiyatında mensur olarak ve şemailin içinde bir bölüm halinde yer almaktadır.
Hilyelerde genellikle Resûl-i Ekrem'in her vasfı ayrı ayrı ele alınarak önce bunu ifade eden ibarenin Arapça aslı verilmiş, ardından on beş-yirmi beyit halinde tercüme ve şerhi yapılmıştır. Bazı müellifler ise hilye hadislerindeki kelimelerin gramer özelliklerine dair çalışmalar yapmışlardır. Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki bir mecmua içinde bulunan eser.[7] Hâkânî'nin hilyesindeki Arapça konu başlıklarının doğru okunması için telif edilmiştir. Hilyelerde esas olarak Hz. Peygamber'in fizikî özellikleri anlatılmakla birlikte bazı eserlerde ruhî portresiyle ilgili hususlara da yer verilmiştir. Bu tarzın en tanınmış Örneği Nahîfî'nin Hilyetü'l-envâr'ıdır. Zamanla diğer peygamberler, Hulefâ-yi Râşidîn ve aşere-i mübeşşere ile din ve tarikat büyükleri için de bu tür eserler kaleme alınmıştır.
Bazı Hilye Örnekleri
{gallery}01-Galeri/2012/11/hilye{/gallery}
Hz. Peygamber Hakkında Yazılan Hilyeler. [8]
1. Risâle-i Hilyetü'r-Resûl. Şerifi mahlasını kullanan ve "Sebeb-i Tahrîr" kısmında yer alan bir beyitten anlaşıldığına göre seyyid olan müellif, muhtemelen Zeyniyye meşâyihinden Eğridirli Seyyid Burhaneddin Efendi'nin oğlu Şerîfî'dir. Yazılış tarihi tesbit edilemeyen eser, "Dahi eyle duâ şeh Bâyezîd'e O şehdir Âl-i Osman'da güzide" beytiyle, "Der Medh-i Şehzâde-i Cihândâr" başlıklı methiyenin gösterdiği üzere Kanunî Sultan Süleyman'ın oğlu Şehzade Bayezid'e (ö. 969/1562) sunulmuş olmalıdır. "Mefâîlün mefâîlün feûlün" vezniyle yazılan ve Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki nüshasına göre [9] 253 beyit olan eserde tevhid, münâcât ve diğer bazı şiirlerden sonra hilye kısmı başlamaktadır. Risale, Şehzade Bayezid'e hitaben dua mahiyetinde bir hatime ve "güneş" redifli bir kasideyle sona ermektedir.
2. Hilye-i Hâkânî. Hâkânî Mehmed Bey'in 1007’de (1598-99) kaleme aldığı bu eser ilki İstanbul'da 1264'te (1848) olmak üzere çeşitli zamanlarda basılmıştır.[10]
Tercüme-i Hilyetü'n-nebî Aleyhisselâm. Zülüflü saray baltacılarından Bosnalı Mustafa 1064'te (1654) yazdığı bu eserini IV. Mehmed'e takdim etmiştir. Bir münâcâtin ardından Sultan Mehmed için yazılmış bir methiye ve na't ile başlayan eserde bir mukaddimeden sonra, metnin Ömer b. Abdülazîz'in hazinesinde bulunup ondan Sultan Gavri'ye intikal eden kûfî hattıyla yazılmış hilyeden alındığı belirtilmekte ve Resûl-i Ekrem'e ait her özelliğin Arapça'sı verilerek birer beyitle açıklanmaktadır. Nuruosmaniye Kütüphanesi'nde iki nüshası bulunan eser [11] padişahı öven on iki beyitlik bir tarih manzumesiyle sona ermektedir.
4. Hilyetü'l-envâr. Süleyman Nahîfî tarafından 1100 (1689) yılında Hâkâninin eserine nazire olarak kaleme alınmış olup ondan sonra türün en başarılı örneği sayılır. 2871 beyitten meydana gelen eser aruzun "müfteilün müfteilün fâ-ilün" vezniyle yazılmıştır. Eserde konuyla ilgili hemen bütün rivayetleri toplayan Nahîfî ayrıca Hicretname adlı eseri İçinde de Ümmü Ma'bed rivayetine dayanarak 154 beyitlik bir hilye kaleme almıştır.[12] Müellifin, Ravzatü's-safâ fî sîreti'l-Mustafâ adlı siyerinin İçinde [13] manzum mensur kısa bir hilyesi daha vardır.[14] Hilyetü'l-envâr üzerinde Zekeriya Usluer [15] ve Oya Yasav [16] yüksek lisans tezi hazırlamışlardır.
5. Hilye Seyyid Mehmed Efendi'ye ait olan eserin Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki nüshası [17] Nazîre-i Hilye-i Hâkânî adıyla kaydedilmiştir. 1159'da (1746) tamamlandığı anlaşılan 294 beyitlik mesnevi "feilâtün feilâtün feilün" vezniyle yazılmıştır. Eserde besmeleyle ilgili bir bölümün ardından Resûl-i Ekrem'e ait birkaç vasfın bir arada zikredildiği Arapça ibarelerin her biri sekiz-on beyit halinde açıklanmıştır.
6. Hilye, Mi'râciyye sahibi Arif Süleyman'ın Hâkânî'ye nazîre olarak "fe*ilâtün feilâtün feilün" vezniyle 1171'de (1758) kaleme aldığı yaklaşık 460 beyitlik bir mesnevidir. [18]
7. Şerh-i Hilye-i Nebeviyye. Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin Efendi'nin (ö. 1202/1788) Nâlia-i Şâfia adıyla da anılan bu eser çehâryâr ile Hasaneyn hilyelerini de içine almaktadır. İbnülemin Mahmud Kemal, eserin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki bir mecmuada [19]nüshası bulunduğunu haber vermekteyse de [20] bu esere ulaşılamamıştır. Bursalı Mehmed Tâhir eseri Hilye-i Nebeviyye ve Hulefâ-i Erbaa adıyla kaydetmektedir.[21]
8. Hilye, Karahisarisâhib (Afyon) Mollazâde Medresesi müderrislerinden Mevlevi Mehmed Necib Efendi'nin kaleme aldığı yaklaşık 700 beyitlik bir eserdir.[22] 1259 (1843) yılında tamamlanan eser. Ümmü Ma'bed rivayeti dışında muhteva itibariyle Hâkânî'nin eserinin planını takip etmektedir.
9. Mîlâd-ı Muhammediyye-i Hâkâniyye Hilye-i Fethiyye-i Sultâniyye. Rusçuklu Fethi Ali tarafından Sultan Abdülmecid'in isteğiyle 1259'da (1843) kaleme alınmış olup İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki nüshasına göre [23] 164 beyittir. On İki bölümden meydana gelen eserin ilk dokuz bölümü Hz. Peygamber'in doğumuna ve mevlid merasimine ayrılmıştır. Onuncu bölümde bir hilye levhası bulunmaktadır. 105 beyit İhtiva eden on birinci bölüm doğrudan hilyeye ayrılmış olup burada konuyla ilgili her Arapça ibarenin Türkçe meali, varsa diğer rivayetleri kaydedildikten sonra üç-on beyitlik manzumeler yer almaktadır.
10. Nazmü'n-nûr fî Silki's-sürûr, Hızrî mahlasını kullanan Tırhalalı Murad oğlu Ali tarafından kaleme alınan yetmiş beyitlik bir risaledir.[24] Mensur-manzum giriş kısımları ile başlayan eserde Resûl-i Ekrem'in on beş vasfı ele alınmaktadır. "Fâ-ilâtün fâilâtün fâilün" veznindeki otuz altı beyitlik bu esas bölümün ardından eser "Havâssı Hilye" başlıklı mensur bir kısımla sona ermektedir.
11. Hilye-i Fahr-i Âlem (İstanbul I944). Cumhuriyet hükümetinin ilk Şer'iyye ve Evkaf vekili olan Mustafa Fehmi Gerçeker tarafından kaleme alınmış olup türünün son manzum örneğidir. "Mef ûlü mefâilün feûlün" vezniyle yazılmış olan eser, 16 ve 18. bölümler dışında başlıksız otuz bir kısım ve 1197 beyitten meydana gelmektedir. Tevhid ve na't mahiyetindeki bir şiirle başlayan eserde sebeb-i te'lîf ve Hâkânî'yi metheden manzumelerin ardından Hz. Peygamber'in hilyesi hakkında bilgi verildikten sonra şemailine dair altmış sekiz, benzediği peygamberlerle ilgili olarak da seksen sekiz beyitlik bir kısım yer almaktadır. Eserin sonunda şükür mahiyetinde bir kısımla bitiş tarihini (10 Ocak 1942) veren iki beyit bulunmaktadır.
Bunların dışında birçok mensur nüye tercüme ve şerhi kaleme alınmıştır. Abdülmecid Sivâsî'nin Şerh-i Hilye-i Resûl'ü [25] Sadî Çelebi'nin Tercüme-i Hilye-i Şerifi [26] Ahmed b. Receb el-Kostantînî'nin 1117'de (1705) telif ettiği Nüzhetü 'l-ahyâr ü şerhi hilyeti'l-muhtâr.[27] Şâmî mahlaslı Kadı Paşazade Ahmed b. Mahmûd'un Şerhu hily eti'ş-şerîf esi [28] Debreli Vildan Fâik'in 1311'de (1893) kaleme aldığı Risale’î şerhi'l-hilyeti'n-nebeviyye'si [29] bunların başlıcalan olarak zikredilebilir.
Çeşitli râvilerin rivayetlerine dayandığı için bazı farklılıklar gösteren hilye metinleri Ahmed Cevdet Paşa tarafından tek bir metin halinde toplanarak tercüme edilmiştir. Devrin ilim ve edebiyat dünyasında yankı uyandıran, iki defa levha halinde basılan bu tercüme Ahmed Cevdet Paşa'nın Tezâkir adlı eserinin içinde yer almaktadır.[30]
Diğer Peygamberler Hakkında Yazılan Hilyeler. [31]
1. Hilyetü'l-en-biyâ ve Hilye-i Çehâryâr-i Güzin.[32] Bekâyî mahlasını kullanan Dursunzâde Abdül-bâki Efendi (ö 1015/1606) tarafından yazılan eser üç bölümden meydana gelmektedir. Eserde önce Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar yirmi sekiz peygamber hakkında kısa bilgi verilmiş, ardından on altı peygamberin [33] nüveleri anlatılmıştır. İkinci bölümde Hulefâ-yi Râşidîn'in nüvelerine temas edildikten sonra Hz. Hasan ve Hüseyin konu edilmiş, üçüncü bölümde her peygamberin hangi mesleğin pîri olduğu belirtilmiştir.
2. Hüyetü'l-enbiyâ. Mir'âtü's-safâ fî ahvâli'l-enbiyâ müellifi Şeyhülislâm Karaçelebizâde AbdülazizEfendi'ye (ö. 1068/1658) ait olduğu belirtilen eserin [34] nüshası tesbit edilememiştir.
3. Hilye-i Enbiyâ (İstanbul 1293, 1312). Neşâtîmahlaslı Ahmed Dede'nin (ö. 1085/1674) bu eseri on beş peygamberin [35] hilyesi hakkında kaleme alınmış 187 beyitlik bir mesnevi olup çeşitli kütüphanelerde birçok yazma nüshası bulunmaktadır.[36] H. İbrahim Şener eserin Tire [37] nüshasını yayımlamıştır. [38]
4. Hilye-i Peygamberân. Nuri mahlaslı bir şair tarafından kaleme alınan, ancak tezkirelerde yer alan Nuri mahlaslı on dört şairden hangisine ait olduğu bilinmeyen eser "mefâîlün mefâîlün feûlün" vezninde 236 beyit ihtiva etmektedir. Bilinen tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunan eserin [39] sebebi te'lîf kısmında Hâkânî ve Çevri İbrahim Çelebi'nin nüvelerini okuduğunu, aynı konuda eser yazamayacağı için bu konuya yöneldiğini söyleyen şair, Hz. Peygamber'in hilyesinden sonra on üç peygamberin [40] hilyelerini anlatmıştır.
5. Hilye-i Peygamberân. Tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde kayıtlı olan [41] bu manzum-mensur hilyenin müellifi belli değildir. Her sayfada bir peygamberin hilyesi yer alacak şekilde levha halinde düzenlenen eserde Hz. Âdem, Nûh, İbrahim, İsmail, İshak, Lût, Yakup, Yusuf, Harun, Musa, Davud ve İsa'nın hilyesi mevcuttur.
Dört Halife (Çehâryâr) ve Aşere-i Mübeşşere Hilyeleri.
1. Gülistân-ı Şemail. Şeyhülislâm Esad Mehmed Efendi'nin (ö. 1034/1625) dört halifenin hilyesi hakkında kaleme aldığı eser, Süleymaniye Kütüphanesi'nde kayıtlı [42] nüshasına göre "mefâîlün mefâîlün feûlün" vezninde yaklaşık 1200 beyitten meydana gelmektedir. Eserde, her halifenin hilyesine ait Arapça ibarelerin altında bunları şerheden manzumeler ve bu halifelere dair hz. Peygamber'in övücü sözlerinden oluşan "Fezâil" adlı bir bölüm yer almaktadır.
2. Hilye-i Çehâr-yâr-ı Güzîn. İbrahim Cevrî'ye (ö. 1065/ 1654) ait 145 beyitlik bir mesnevidir. Hz. Âdem'in yaratılışı hakkında bir girişten sonra yer alan na'tın ardından başlayan eserde her halifenin hilyesi Arapça yazılmış, daha sonra bu bilgiler şerhedilerek nazma çekilmiştir. Pek çok nüshası bulunan eser iki defa risale şeklinde [43] bir defa da Mektep mecmuasında [44] neşredilmiştir. [45]
3. Hilye-i Aşere-i Mübeşşere. Tezkire müellifi Edirneli Güftrye (ö. 1088/ 1677) ait olup "fâilâtün fâilâtün fâilün" vezniyle yazılan 294 beyitlik bu mesnevi*nin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.[46] Bursalı Mehmed Tâhir'in Eimme-i İsnû -aşer Hazretlerinin Evsâfı Hakkında Manzume şeklinde kaydettiği eseri [47] Safâî Düvâzdeh İmâm adıyla anmaktadır.[48] Hz. Hasan ve Hüseyin'le birlikte hilyesi nazmedilenlerin sayısı on ikiye ulaştığından esere bu ad verilmiş olmalıdır. Hz. Peygamber'in hilyesine dair bir manzumeyle başlayan mesnevide Hasaneyn hakkında bir kısım yer almakta. Tirmizî ile İbn Mâce'den nakledilen ve aşere-i mübeşşerenin isimlerini belirten hadisin metninden sonra hilyeler anlatılmaktadır.
4. Hilye-i Aşere-i Mübeşşere.[49] Çok na’t yazdığı için Na’tî mahlasıyla tanınan sır kâtibi Mustafa Efendi'nin 1114'te (1702) kaleme aldığı 200 beyitlik bir mesnevidir. Eserde çehâryâr dışındaki altı sahabenin hilyesi yer almaktadır.
5. Hilye-i Çehâryâr. Cûdî mahiaslı iki şairden hangisine ait olduğu tesbit edilemeyen eserin bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.[50]
Din ve Tarikat Büyükleri Hakkındaki bağlı oldukları tarikat büyükleri ve mezhep imamlarıyla önde gelen âlimler hakkında kaleme aldıkları kasidelerden meydana gelen bu eserlerde konu hilyeden şemaile doğru genişlemekte, bu kişilerin methiyesine de yer verilmektedir. Herhalde sayıları çok olan bu tür hilyelerden tesbit edilebilenler şunlardır:
1. Hilyetü'l-evliyâ ve ravzatü'l-asfiyâ. Osmanlı Müellifleri'ne [51] Ahmed Vecdi Efendi'ye (ö. 1082/1671) nisbet edilen bu manzum eserin nüshasına henüz rastlanmamıştır.
2. Hilye-i Hâce Bahâeddin Şâh-ı Nakşibend. Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki nüshası [52] bu adla kaydedilmiş olan yetmiş altı beyitlik eser Nakşı meşâyihinden Neccârzâde Rızâ Efendi'ye (ö. 1159/1746) aittir.
3. Hilye-i Mevlânâ. Mevlevi şairlerinin Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî için kaleme aldıkları hilyeleri bu başlık altında toplamak mümkündür. Nakşî Mustafa Dede'nin (ö. 1853) elli üç beyitlik [53] Bursalı Rızâ Dede'nin (ö. 1905) kırk beş beyitlik [54] Tâhirülmevlevî'nin [55] seksen dört beyitlik hilyeleri bunların en tanınmışlarıdır.
4. Hilye-i Haseneyni'l-ahseneyn.[56] Uşşâki meşâyihinden Abdullah Salâhî Efendi tarafından 153te (1740) kaleme alınan yaklaşık 413 beyitlik bir eserdir.
5. Hilye-i Eimme-i Erbaa. Safhî mahlaslı şairlerden hangisine ait olduğu belirlenemeyen bu hilyenin [57] nüshası tesbit edilememiştir.
6. Hilye-i Hazret-i Ebü'l-Hasan İmâm Ali eş-Şâzelî. Rızâ adlı bir şair tarafından kaleme alınan eserin nüshasına henüz rastlanmamıştır.