Hoca!
22 Temmuz 2011 Cuma 07:00
Ahmet Kurucan ağabey dünkü yazısında şike meselesinden ötürü gündeme gelen "hoca fetvası"na temas etmiş.
Öncelikle şunu teslim etmem gerekiyor; Ahmet ağabey tevazuundan "hoca değilim" dese de, esaslı bir hocadır. "Hoca" tarifinin içini dolduran bir büyüğümdür. Bu sebeple değerlendirme ve yorumları her zaman dikkate alınmalıdır.
"Hoca"lık ve hocalar, zaman zaman toplumun tartışma konuları arasına giriyor. Bundan yaklaşık on yıl öncesine kadar gerek Yeşilçam filmlerinin ve bir kısım dizilerin etkisiyle gerekse maalesef o algının oluşmasına vesile olan bizzat bazı hocaların tesiriyle çok olumsuz bir imaja sahiptiler.
Özellikle son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yoğun gayretleri sayesinde çok ciddi bir mesafe alındı. Bugün artık hocalar ekseriyet itibarıyla unvanlarının saygınlığını koruyan, nezahet ve vakar sahibi saygın insanlar konumundalar. Bu imajın oluşmasında, hakikaten tek derdi irşad ve tebliğ olan cemaat ve tarikatların katkısını da unutmamak gerekiyor.
Hep söylenegeldiği gibi İslam'da Hıristiyanlıktaki gibi bir ruhban sınıfı yok. Ama Müslümanları dinî meselelerde yönlendiren, onlara yardımcı olan, güzellikleri anlatıp kötülüklerden sakındırmaya çalışan ilim sahibi insanlar var. Bu insanların dinen herhangi bir ayrıcalıkları ya da üstünlükleri bulunmuyor. Fakat temsil ettikleri makamdan ve eda ettikleri misyondan ötürü ciddi bir sorumluluk taşıyorlar. Bembeyaz bir elbisedeki küçücük bir kirin göze batması gibi, bu bembeyaz insanlardaki en küçük bir hata ve yanlış da toplumun dikkatini çekiyor.
Hocaların temsil ettikleri makam, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) makamıdır. Eda ettikleri misyon ise "emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker" de diyebileceğimiz irşad ve tebliğdir. İrşad ve tebliğ, bizi varlığın yaratılış gayesine götüren bir yoldur. Allah (celle celâlühû) kâinat sarayını bu yüce vazife için açmış ve o sarayda insanı bu vazife için halife yapmıştır. İlk insanın aynı zamanda ilk nebî olması da irşad ve tebliğin Hak nezdindeki yerini anlatma bakımından oldukça dikkat çekicidir.
İrşad ve tebliğin çekirdeği Hz. Adem, en kâmil ve kusursuz meyvesi de Nebiler Sultanı Efendimiz'dir. (sallallahu aleyhi ve sellem) O'ndan sonra da bu vazife bütün Müslümanlara düşmektedir. Bu vazifeyle hususi olarak tavzif edilmiş hocalar da bunun şuurunda olarak, yaptıklarını, konuştuklarını, kararlarını, fetvalarını Allah Resûlü'nün teftişine arz ediyor gibi yerine getirmelidirler.
Son yaşadığımız şike hadisesinde bahsi geçen hocanın tavrı bizi ciddi bir sorgulamaya sevk etmeli. Ahmet ağabey, yazısının sonunda haklı olarak her ne kadar "bu kadar temelsiz bir fetva, tartışmaya, konuşmaya değer mi" dese de bence değer. Fetva değmese de o tavır ve davranış, üzerinde oldukça geniş durulmayı hak eden ciddi bir problem çünkü.
Daha geçen hafta Bursa'da her türlü cinsi sapıklığı hocalık adı altında insanlara yutturan rezil bir adam gözaltına alındı. Hocalık kisvesiyle kendine maddi menfaat sağlamaya çalışan da var bu memlekette, şehvetinin esiri olup özel haremini çeşitlendiren namertler de. Ekranlarda milyonların gözü önünde, sözümona sempatiklik adına vıcık vıcık, edep dışı fıkralar anlatan hocaları da gördük.
İnsanlığın ve İslâm âleminin içinde bulunduğu buhranlar adına bir gece bile uykusu kaçmamış, ızdıraptan mahrum, adanmışlığın ne olduğundan bile haberi olmayan, bir eli yağda, bir eli balda hocalar, dine en büyük din düşmanından daha çok zarar veriyor. Kendisine emanet edilen Peygamber kürsüsünü, insanlara güzellikleri anlatmak yerine, başka Müslümanları tenkid ve tekfir etmek için kullanan, zaaflarının, şehvetlerinin ve egolarının kölesi olmuş nadanlardan, hocalar ve Müslümanlar ne zaman hesap soracak! Eline aldığı mühürle kimilerine münafık, kimilerine kâfir damgası basan hoyrat tiplerin hoca olmadığını ne zaman anlayacağız?
Her kurumun, her müessesenin içinden yanlış yapanlar, o kuruma zarar verenler çıkıyor ve biz, o kurumlardan kendilerini böyle tiplerden arındırmalarını istiyoruz. Peki hocalar, Diyanet İşleri Başkanlığı ve dinin meselelerini dert edinen samimi Müslümanlar, bu tipleri içimizden temizlemek için ne yapıyorlar?
"Hoca"lık çok ciddi bir makamdır. Onun izzetini korumak, dinin, Kur'an'ın ve Efendi-miz'in izzetini ve haysiyetini korumak demektir. "Hoca"lık tebliğden daha çok "temsil" makamıdır. Temsilden nasibi olmayan biri, konuşurken ayetleri, hadisleri peşi sıra döktürüp insanları ilmine hayran bıraksa da onun "kitap yüklü merkep"ten bir farkı yoktur. Bu mesele günümüz Müslümanlarının en büyük meselesidir ve üzerinde yüzlerce yazı yazmaya, günlerce tartışmaya, kafa patlatmaya, beyin zonklatmaya değer.
Zaman
22 Temmuz 2011 Cuma 07:00
Ahmet Kurucan ağabey dünkü yazısında şike meselesinden ötürü gündeme gelen "hoca fetvası"na temas etmiş.
Öncelikle şunu teslim etmem gerekiyor; Ahmet ağabey tevazuundan "hoca değilim" dese de, esaslı bir hocadır. "Hoca" tarifinin içini dolduran bir büyüğümdür. Bu sebeple değerlendirme ve yorumları her zaman dikkate alınmalıdır.
"Hoca"lık ve hocalar, zaman zaman toplumun tartışma konuları arasına giriyor. Bundan yaklaşık on yıl öncesine kadar gerek Yeşilçam filmlerinin ve bir kısım dizilerin etkisiyle gerekse maalesef o algının oluşmasına vesile olan bizzat bazı hocaların tesiriyle çok olumsuz bir imaja sahiptiler.
Özellikle son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yoğun gayretleri sayesinde çok ciddi bir mesafe alındı. Bugün artık hocalar ekseriyet itibarıyla unvanlarının saygınlığını koruyan, nezahet ve vakar sahibi saygın insanlar konumundalar. Bu imajın oluşmasında, hakikaten tek derdi irşad ve tebliğ olan cemaat ve tarikatların katkısını da unutmamak gerekiyor.
Hep söylenegeldiği gibi İslam'da Hıristiyanlıktaki gibi bir ruhban sınıfı yok. Ama Müslümanları dinî meselelerde yönlendiren, onlara yardımcı olan, güzellikleri anlatıp kötülüklerden sakındırmaya çalışan ilim sahibi insanlar var. Bu insanların dinen herhangi bir ayrıcalıkları ya da üstünlükleri bulunmuyor. Fakat temsil ettikleri makamdan ve eda ettikleri misyondan ötürü ciddi bir sorumluluk taşıyorlar. Bembeyaz bir elbisedeki küçücük bir kirin göze batması gibi, bu bembeyaz insanlardaki en küçük bir hata ve yanlış da toplumun dikkatini çekiyor.
Hocaların temsil ettikleri makam, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) makamıdır. Eda ettikleri misyon ise "emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker" de diyebileceğimiz irşad ve tebliğdir. İrşad ve tebliğ, bizi varlığın yaratılış gayesine götüren bir yoldur. Allah (celle celâlühû) kâinat sarayını bu yüce vazife için açmış ve o sarayda insanı bu vazife için halife yapmıştır. İlk insanın aynı zamanda ilk nebî olması da irşad ve tebliğin Hak nezdindeki yerini anlatma bakımından oldukça dikkat çekicidir.
İrşad ve tebliğin çekirdeği Hz. Adem, en kâmil ve kusursuz meyvesi de Nebiler Sultanı Efendimiz'dir. (sallallahu aleyhi ve sellem) O'ndan sonra da bu vazife bütün Müslümanlara düşmektedir. Bu vazifeyle hususi olarak tavzif edilmiş hocalar da bunun şuurunda olarak, yaptıklarını, konuştuklarını, kararlarını, fetvalarını Allah Resûlü'nün teftişine arz ediyor gibi yerine getirmelidirler.
Son yaşadığımız şike hadisesinde bahsi geçen hocanın tavrı bizi ciddi bir sorgulamaya sevk etmeli. Ahmet ağabey, yazısının sonunda haklı olarak her ne kadar "bu kadar temelsiz bir fetva, tartışmaya, konuşmaya değer mi" dese de bence değer. Fetva değmese de o tavır ve davranış, üzerinde oldukça geniş durulmayı hak eden ciddi bir problem çünkü.
Daha geçen hafta Bursa'da her türlü cinsi sapıklığı hocalık adı altında insanlara yutturan rezil bir adam gözaltına alındı. Hocalık kisvesiyle kendine maddi menfaat sağlamaya çalışan da var bu memlekette, şehvetinin esiri olup özel haremini çeşitlendiren namertler de. Ekranlarda milyonların gözü önünde, sözümona sempatiklik adına vıcık vıcık, edep dışı fıkralar anlatan hocaları da gördük.
İnsanlığın ve İslâm âleminin içinde bulunduğu buhranlar adına bir gece bile uykusu kaçmamış, ızdıraptan mahrum, adanmışlığın ne olduğundan bile haberi olmayan, bir eli yağda, bir eli balda hocalar, dine en büyük din düşmanından daha çok zarar veriyor. Kendisine emanet edilen Peygamber kürsüsünü, insanlara güzellikleri anlatmak yerine, başka Müslümanları tenkid ve tekfir etmek için kullanan, zaaflarının, şehvetlerinin ve egolarının kölesi olmuş nadanlardan, hocalar ve Müslümanlar ne zaman hesap soracak! Eline aldığı mühürle kimilerine münafık, kimilerine kâfir damgası basan hoyrat tiplerin hoca olmadığını ne zaman anlayacağız?
Her kurumun, her müessesenin içinden yanlış yapanlar, o kuruma zarar verenler çıkıyor ve biz, o kurumlardan kendilerini böyle tiplerden arındırmalarını istiyoruz. Peki hocalar, Diyanet İşleri Başkanlığı ve dinin meselelerini dert edinen samimi Müslümanlar, bu tipleri içimizden temizlemek için ne yapıyorlar?
"Hoca"lık çok ciddi bir makamdır. Onun izzetini korumak, dinin, Kur'an'ın ve Efendi-miz'in izzetini ve haysiyetini korumak demektir. "Hoca"lık tebliğden daha çok "temsil" makamıdır. Temsilden nasibi olmayan biri, konuşurken ayetleri, hadisleri peşi sıra döktürüp insanları ilmine hayran bıraksa da onun "kitap yüklü merkep"ten bir farkı yoktur. Bu mesele günümüz Müslümanlarının en büyük meselesidir ve üzerinde yüzlerce yazı yazmaya, günlerce tartışmaya, kafa patlatmaya, beyin zonklatmaya değer.
Zaman