S
sessiz yuruyus
Ziyaretçi
Hafif bir rüzgar ve usulca akan gözyaşları. Derin düşünceler yumağında zaman. Titremekte kalbin en ücra köşeleri. Sus pus olmuş mekan, ağır ağır çökmekte karanlık ve son yaprak da bütün ürkekliğiyle düşüyor dalından.
İşte bende düştüm öyle ellerinden. Ilık bir bahar sabahında tutunmuşken dalına, hazin bir sonbahar akşamında düşüverdim avuçlarına...
Gözlerini kısarak bakmaktaydın, hem dikkatli ve bir o kadar da dalmıştın aslında. Hazan mevsiminin nasılda dalındaki yaprağı sarartıp yerlere savurduğuna hüzünlenmiştin belkide. Daha dün yemyeşildi değil mi? Daha dün en sert rüzgarlara göğüs geriyordu hesapsızca. Ama şimdi, ama şimdi yel vurup aldı da gitti uzaklara değil mi? Yada bir çöpçünün küreğindeki pisliklere karışmıştır kimbilir. Ürperdi birden ve üşüdüğünü hissetti ve masadaki bir bardak çaya gitti eli, belki de bir nebze olsun ısındırırdı üşüyen yüreğini.
Günlerden Pazar ve tam bir yıl olmuştu; eşinin ötelere yelken açısının üzerinden. Onunla hep bu kamelyada oturur; ağaçları ve çiçekleri seyrederlerdi saatlerce. Ağaçtan her bir yaprak düşüşünde gözleri nemlenir ve "bende bir gün böyle düşeceğim dalımdan" derdi. Bana sımsıkı sarılır; ne olur o gün bırakma ellerimi diye sımsıkı tembih ederdi. Ve gözyaşları dökülürdü yanaklarından gönlümün yamaçlarına. Sanki hiç bırakmamacasına sarardım ve kokusunu duymak isterdim iliklerime kadar.
Ve günlerden yine Pazar ve ben o kamelya da yine seyreylemekteyim. Ağaçları ve çiçekleri. Öyle çok özlemişim ki seni, bekliyorum bir yaprak daha düşsün. Bekliyorum bir yaprak daha düşşün ki; belki yel alıp getirir beni de senin yamaçlarına ve dalıp kalırım o deniz mavisi gözlerinin hülyalarında.
İşte bende düştüm öyle ellerinden. Ilık bir bahar sabahında tutunmuşken dalına, hazin bir sonbahar akşamında düşüverdim avuçlarına...
Gözlerini kısarak bakmaktaydın, hem dikkatli ve bir o kadar da dalmıştın aslında. Hazan mevsiminin nasılda dalındaki yaprağı sarartıp yerlere savurduğuna hüzünlenmiştin belkide. Daha dün yemyeşildi değil mi? Daha dün en sert rüzgarlara göğüs geriyordu hesapsızca. Ama şimdi, ama şimdi yel vurup aldı da gitti uzaklara değil mi? Yada bir çöpçünün küreğindeki pisliklere karışmıştır kimbilir. Ürperdi birden ve üşüdüğünü hissetti ve masadaki bir bardak çaya gitti eli, belki de bir nebze olsun ısındırırdı üşüyen yüreğini.
Günlerden Pazar ve tam bir yıl olmuştu; eşinin ötelere yelken açısının üzerinden. Onunla hep bu kamelyada oturur; ağaçları ve çiçekleri seyrederlerdi saatlerce. Ağaçtan her bir yaprak düşüşünde gözleri nemlenir ve "bende bir gün böyle düşeceğim dalımdan" derdi. Bana sımsıkı sarılır; ne olur o gün bırakma ellerimi diye sımsıkı tembih ederdi. Ve gözyaşları dökülürdü yanaklarından gönlümün yamaçlarına. Sanki hiç bırakmamacasına sarardım ve kokusunu duymak isterdim iliklerime kadar.
Ve günlerden yine Pazar ve ben o kamelya da yine seyreylemekteyim. Ağaçları ve çiçekleri. Öyle çok özlemişim ki seni, bekliyorum bir yaprak daha düşsün. Bekliyorum bir yaprak daha düşşün ki; belki yel alıp getirir beni de senin yamaçlarına ve dalıp kalırım o deniz mavisi gözlerinin hülyalarında.
(S.Y.)