Hz. Hamza'nın Gözünde Ölüm
Hz Hamza yaşlı halinde savaşlara zırhsız girmeye başlamıştı. Ona:
- Sen genç ve daha güçlü olduğun zamanlarda bile ihtiyatı elden bırakmaz ve zırhsız gezmezdin. Şimdi kocadığın halde bu tedbirsizlik nedendir? Niçin "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın" emrine uymazsın dediler. O da:
- O zaman bana dünyayı terketmek bir yokluk gibi bir ejderin ağzına atılmak gibi görünürdü. Kimse kendini ejderin ağzına atmak istemez. Ama şimdi ben bir sevgiliyi arar gibi ölümü arıyorum.
Ölüm benim için bir tehlike değil ki ondan kaçayım. Kimin için tehlikeyse ölümden o kaçsın ve "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın." emrine o uysun. (4/ 131) Demek ki ölümün çirkinliği gidince o hal artık ölüm olmaz. Zahiren ölüm gibiyse de aslında o bir kavuşmadır. (4/177)
Bu hikâyeden de anlaşılıyor ki ölüm herkese kendi rengindedir. Ölüm ölümü kahır görenlere kahırdır ama lütuf görenlere ferahlıktır.
Ölüm bir aynadır; saf ayna iyiyi de kötüyü de göstermekten çekinmez. Sen ölümden korkup kaçıyorsun. Bil ki asıl seni kendi çirkinliğin korkutmada. Madem ki bu dünya gurbet ve çile ve madem ki ahiret esenlik yurdudur; o halde iyi insanın ölümü bu dünya zindanından ve ten kafesinden bir kurtuluştur. "Zindanın bir burcunu yıksan bundan zindandakilerin gönlü incinir de hiç; yazık bu güzel mermer zindanın burcunu süsleyen o güzel taş kırıldı der mi? Da rağacına götürülenler dışında zindanı dışarıya kim tercih eder?"
Hz. Mevlânâ buna örnek olarak da şunu veriyor:
"Kafes içinde bir kuşu bahçeye koysan zavallı kuş dışarıdaki hemcinslerine özenir bahçeye çıkmaya can atar. Bunu başaramasa bile o hevesle başını ayağını dışarı çıkarır. Ama hemen yanıbaşında pusuya yatıp onun çıkmasını gözeten bir kedi varsa o zaman can korkusuyla ister ki kafesin içinde yüz kafes daha olsun." İşte ölümden korkanlar gerçekte ölümün arkasından gelecek olan şeyden korkanlardır.
tevbe.org/ehlisünnet
Hz Hamza yaşlı halinde savaşlara zırhsız girmeye başlamıştı. Ona:
- Sen genç ve daha güçlü olduğun zamanlarda bile ihtiyatı elden bırakmaz ve zırhsız gezmezdin. Şimdi kocadığın halde bu tedbirsizlik nedendir? Niçin "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın" emrine uymazsın dediler. O da:
- O zaman bana dünyayı terketmek bir yokluk gibi bir ejderin ağzına atılmak gibi görünürdü. Kimse kendini ejderin ağzına atmak istemez. Ama şimdi ben bir sevgiliyi arar gibi ölümü arıyorum.
Ölüm benim için bir tehlike değil ki ondan kaçayım. Kimin için tehlikeyse ölümden o kaçsın ve "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın." emrine o uysun. (4/ 131) Demek ki ölümün çirkinliği gidince o hal artık ölüm olmaz. Zahiren ölüm gibiyse de aslında o bir kavuşmadır. (4/177)
Bu hikâyeden de anlaşılıyor ki ölüm herkese kendi rengindedir. Ölüm ölümü kahır görenlere kahırdır ama lütuf görenlere ferahlıktır.
Ölüm bir aynadır; saf ayna iyiyi de kötüyü de göstermekten çekinmez. Sen ölümden korkup kaçıyorsun. Bil ki asıl seni kendi çirkinliğin korkutmada. Madem ki bu dünya gurbet ve çile ve madem ki ahiret esenlik yurdudur; o halde iyi insanın ölümü bu dünya zindanından ve ten kafesinden bir kurtuluştur. "Zindanın bir burcunu yıksan bundan zindandakilerin gönlü incinir de hiç; yazık bu güzel mermer zindanın burcunu süsleyen o güzel taş kırıldı der mi? Da rağacına götürülenler dışında zindanı dışarıya kim tercih eder?"
Hz. Mevlânâ buna örnek olarak da şunu veriyor:
"Kafes içinde bir kuşu bahçeye koysan zavallı kuş dışarıdaki hemcinslerine özenir bahçeye çıkmaya can atar. Bunu başaramasa bile o hevesle başını ayağını dışarı çıkarır. Ama hemen yanıbaşında pusuya yatıp onun çıkmasını gözeten bir kedi varsa o zaman can korkusuyla ister ki kafesin içinde yüz kafes daha olsun." İşte ölümden korkanlar gerçekte ölümün arkasından gelecek olan şeyden korkanlardır.
tevbe.org/ehlisünnet