وَكَانَ عَطَاؤُهُ فِي كُلِّ سَنَةٍ مِائَةَ أَلْفٍ ، فَحَبِسَهَا عَنْهُ مُعَاوِيَةُ فِي إِحْدَى السِّنِينَ فَأَضَاقَ إِضَاقَةً شَدِيدَةً ، قَالَ : فَدَعَوْتُ بِدَوَاةٍ لأَكْتُبَ إِلَى مُعَاوِيَةَ لأُذَكِّرَهُ نَفْسِي , ثُمَّ أَمْسَكْتُ فَرَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فِي الْمَنَامِ ، فَقَالَ : كَيْفَ أَنْتَ يَا حَسَنُ ؟ فَقُلْتُ : بِخَيْرٍ يَا أَبَةْ ، وَشَكَوْتُ إِلَيْهِ تَأَخُّرَ الْمَالِ عَنِّي ، فَقَالَ : أَدَعَوْتَ بِدَوَاةٍ لِتَكْتُبَ إِلَى مَخْلُوقٍ مِثْلِكَ تُذَكِّرُهُ ذَلِكَ ؟ قُلْتُ : نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، فَكَيْفَ أصْنَعُ ؟ قَالَ : قُلِ
: اللَّهُمَّ اقْذِفْ فِي قَلْبِي رَجَاكَ ، وَاقْطَعْ رَجَائِي عَنْ مَنْ سِوَاكَ حَتَّى لا أَرْجُو أَحَدًا غَيْرَكَ ، اللَّهُمَّ وَمَا ضَعَفَتْ عَنْهُ قُوَّتِي ، وَقَصَرَ عَنْهُ عَمَلِي ، وَلَمْ تَنْتَهِ إِلَيْهِ رَغْبَتِي ، وَلَمْ تَبْلُغْهُ مَسْأَلَتِي ، وَلَمْ يَجْرِ عَلَى لِسَانِي
مِمَّا أَعْطَيْتَ أَحَدًا مِنَ الأَوَّلِينَ وَالآخِرِينَ مِنَ الْيَقِينِ ، فَخُصِّنِي بِهِ يَا رَبَّ الْعَالَمِينَ , قَالَ : فَوَاللَّهِ مَا أَلْحَحْتُ بِهِ أُسْبُوعَا حَتَّى بَعَثَ إِلَيَّ مُعَاوِيَةُ بأَلْفَ أَلْفِ وَخَمْسِمِائَةِ أَلْفٍ ، فَقُلْتُ : الْحَمْدُ للَّهِ الَّذِي لا يَنْسَى مَنْ
ذَكَرَهُ ، وَلا يُخَيِّبُ مَنْ دَعَاهُ ، فَرَأَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الْمَنَامِ ، فَقَالَ : يَا حَسَنُ , كَيْفَ أَنْتَ ؟ فَقُلْتُ : بِخَيْرٍ يَا رَسُولِ اللَّهِ ، وَحَدَّثْتُهُ حَدِيثِي ، فَقَالَ : يَا بُنَيَّ , هَكَذَا مَنْ رَجَا الْخَالِقَ ، وَلَمْ يَرْجِ
الْمَخْلُوقَ . .
Mu’âviye (r.a.) her sene Hz. Hasan (r.a.)’a yüz bin dirhem gönderirdi. Bir sene göndereceği miktârı göndermeyince Hz. Hasen(r.a.) için maddî bir sıkıntı hâsıl oldu.
Daha sonrasını kendisi şöyle anlatmıştır:
“Mu’âviye (r.a.)’a durumumu hatırlatmak için bir mektup yazmayı düşünüm, ama vazgeçtim.
Rüyâmda dedem Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem)’i gördüm.
O bana: --- “Ey Hasen! Nasılsın?” buyurunca,
Ben: --- “İyiyim dedeciğim, ama malım gecikti” diye şikâyette bulundum.
Bunun üzerine Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem) bana: --- “Bu sıkıntın için kendin gibi bir beşere mi haber verecektin?!” buyurunca,
Ben: --- “Evet yâ Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem) Ya nasıl yapaydım?” diye sordum.
O zaman Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem) bana şu duâyı okumamı emretti:
“أَللّٰهُمَّ اقْذِفْ ف۪ي قَلْب۪ي رَجَآءَكَ وَاقْطَعْ رَجَائ۪ي عَمَّنْ سِوَاكَ حَتّٰى لَا أَرْجُٓو أَحَدًا غَيْرَكَ، أَللّٰهُمَّ وَمَا ضَعُفَتْ عَنْهُ قُوَّت۪ي، وَقَصُرَ عَنْهُ عَمَل۪ي، وَلَمْ تَنْتَهِ إِلَيْهِ رَغْبَت۪ي، وَلَمْ تَبْلُغْهُ مَسْأَلَت۪ي، وَلَمْ يَجْرِ عَلٰى لِسَان۪ي، مِمَّا
أَعْطَيْتَ أَحَدًا مِنَ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَ مِنَ الْيَق۪ينِ، فَخُصَّن۪ي بِه۪ يَآ أَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ.” (والصلاة والسلام على سيدنا محمد ﷺ )
“Ey Allah-ım! Kalbime senden ümitli olma hissini at, senden gayri her şeyden umûdumu kes ki, senin dışında kimseden birşey beklemeyeyim.
Ey Allah-ım! Öncekilerden ve sonrakilerden her kime yakînden (şüphesiz îmândan) neler verdiysen de benim ona gücüm ulaşmıyorsa, amelim eksik kalıyorsa, isteğim kavuşmuyorsa, duâm yetişmiyorsa, öyle bir şey istemek dilime gelmiyorsa, sen o kuvvetli îmân ile beni seçkin kıl. Ey acıyanların en merhametlisi (kabûl et)!”
Ben de bunu bir hafta ısrârla okudum. Tam o sırada Mu’âviye (r.a.) bana bir milyon beş yüz bin dirhem (mûtâd miktarın on beş katı büyük bir meblâğ) gönderdi
Ben de: --- “Kendisini zikredeni unutmayan ve kendisine duâ edeni boş çevirmeyen Allâh-ü Te’âlâ’ya hamdolsun” dedim.
Sonra tekrâr Rasûlüllâh Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem) rüyâmda gördüm;
Bana: --- “Ya Hasen! Nasılsın?” buyurdu.
Ben de: --- “Hayırlar içindeyim” deyince, bana şu sözüyle karşılık buyurdu:
--- “İşte yaratıktan istemeyip yaratandan isteyenin hâli böyle böyledir” diye cevab buyurdu.
(İbn Asâkir,Tarihul Dimek ; Echûrî, Meşâriku’l-Envâr, Mümin eş-Şeblencî, Nûru’l-Ebsâr fî Menâkıbı Âl-i Beyti’l-Muhtâr,sh:288)
Bu duann son kısmında Ya Rabbel Alemin ifadesi yerine diğer rivayette Ya Erhamerrahimin de kullanılmıştır.
فِي الْمَنَامِ ، فَقَالَ : كَيْفَ أَنْتَ يَا حَسَنُ ؟ فَقُلْتُ : بِخَيْرٍ يَا أَبَةْ ، وَشَكَوْتُ إِلَيْهِ تَأَخُّرَ الْمَالِ عَنِّي ، فَقَالَ : أَدَعَوْتَ بِدَوَاةٍ لِتَكْتُبَ إِلَى مَخْلُوقٍ مِثْلِكَ تُذَكِّرُهُ ذَلِكَ ؟ قُلْتُ : نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، فَكَيْفَ أصْنَعُ ؟ قَالَ : قُلِ
: اللَّهُمَّ اقْذِفْ فِي قَلْبِي رَجَاكَ ، وَاقْطَعْ رَجَائِي عَنْ مَنْ سِوَاكَ حَتَّى لا أَرْجُو أَحَدًا غَيْرَكَ ، اللَّهُمَّ وَمَا ضَعَفَتْ عَنْهُ قُوَّتِي ، وَقَصَرَ عَنْهُ عَمَلِي ، وَلَمْ تَنْتَهِ إِلَيْهِ رَغْبَتِي ، وَلَمْ تَبْلُغْهُ مَسْأَلَتِي ، وَلَمْ يَجْرِ عَلَى لِسَانِي
مِمَّا أَعْطَيْتَ أَحَدًا مِنَ الأَوَّلِينَ وَالآخِرِينَ مِنَ الْيَقِينِ ، فَخُصِّنِي بِهِ يَا رَبَّ الْعَالَمِينَ , قَالَ : فَوَاللَّهِ مَا أَلْحَحْتُ بِهِ أُسْبُوعَا حَتَّى بَعَثَ إِلَيَّ مُعَاوِيَةُ بأَلْفَ أَلْفِ وَخَمْسِمِائَةِ أَلْفٍ ، فَقُلْتُ : الْحَمْدُ للَّهِ الَّذِي لا يَنْسَى مَنْ
ذَكَرَهُ ، وَلا يُخَيِّبُ مَنْ دَعَاهُ ، فَرَأَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الْمَنَامِ ، فَقَالَ : يَا حَسَنُ , كَيْفَ أَنْتَ ؟ فَقُلْتُ : بِخَيْرٍ يَا رَسُولِ اللَّهِ ، وَحَدَّثْتُهُ حَدِيثِي ، فَقَالَ : يَا بُنَيَّ , هَكَذَا مَنْ رَجَا الْخَالِقَ ، وَلَمْ يَرْجِ
الْمَخْلُوقَ . .
Mu’âviye (r.a.) her sene Hz. Hasan (r.a.)’a yüz bin dirhem gönderirdi. Bir sene göndereceği miktârı göndermeyince Hz. Hasen(r.a.) için maddî bir sıkıntı hâsıl oldu.
Daha sonrasını kendisi şöyle anlatmıştır:
“Mu’âviye (r.a.)’a durumumu hatırlatmak için bir mektup yazmayı düşünüm, ama vazgeçtim.
Rüyâmda dedem Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem)’i gördüm.
O bana: --- “Ey Hasen! Nasılsın?” buyurunca,
Ben: --- “İyiyim dedeciğim, ama malım gecikti” diye şikâyette bulundum.
Bunun üzerine Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem) bana: --- “Bu sıkıntın için kendin gibi bir beşere mi haber verecektin?!” buyurunca,
Ben: --- “Evet yâ Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem) Ya nasıl yapaydım?” diye sordum.
O zaman Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem) bana şu duâyı okumamı emretti:
“أَللّٰهُمَّ اقْذِفْ ف۪ي قَلْب۪ي رَجَآءَكَ وَاقْطَعْ رَجَائ۪ي عَمَّنْ سِوَاكَ حَتّٰى لَا أَرْجُٓو أَحَدًا غَيْرَكَ، أَللّٰهُمَّ وَمَا ضَعُفَتْ عَنْهُ قُوَّت۪ي، وَقَصُرَ عَنْهُ عَمَل۪ي، وَلَمْ تَنْتَهِ إِلَيْهِ رَغْبَت۪ي، وَلَمْ تَبْلُغْهُ مَسْأَلَت۪ي، وَلَمْ يَجْرِ عَلٰى لِسَان۪ي، مِمَّا
أَعْطَيْتَ أَحَدًا مِنَ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَ مِنَ الْيَق۪ينِ، فَخُصَّن۪ي بِه۪ يَآ أَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ.” (والصلاة والسلام على سيدنا محمد ﷺ )
“Ey Allah-ım! Kalbime senden ümitli olma hissini at, senden gayri her şeyden umûdumu kes ki, senin dışında kimseden birşey beklemeyeyim.
Ey Allah-ım! Öncekilerden ve sonrakilerden her kime yakînden (şüphesiz îmândan) neler verdiysen de benim ona gücüm ulaşmıyorsa, amelim eksik kalıyorsa, isteğim kavuşmuyorsa, duâm yetişmiyorsa, öyle bir şey istemek dilime gelmiyorsa, sen o kuvvetli îmân ile beni seçkin kıl. Ey acıyanların en merhametlisi (kabûl et)!”
Ben de bunu bir hafta ısrârla okudum. Tam o sırada Mu’âviye (r.a.) bana bir milyon beş yüz bin dirhem (mûtâd miktarın on beş katı büyük bir meblâğ) gönderdi
Ben de: --- “Kendisini zikredeni unutmayan ve kendisine duâ edeni boş çevirmeyen Allâh-ü Te’âlâ’ya hamdolsun” dedim.
Sonra tekrâr Rasûlüllâh Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem) rüyâmda gördüm;
Bana: --- “Ya Hasen! Nasılsın?” buyurdu.
Ben de: --- “Hayırlar içindeyim” deyince, bana şu sözüyle karşılık buyurdu:
--- “İşte yaratıktan istemeyip yaratandan isteyenin hâli böyle böyledir” diye cevab buyurdu.
(İbn Asâkir,Tarihul Dimek ; Echûrî, Meşâriku’l-Envâr, Mümin eş-Şeblencî, Nûru’l-Ebsâr fî Menâkıbı Âl-i Beyti’l-Muhtâr,sh:288)
Bu duann son kısmında Ya Rabbel Alemin ifadesi yerine diğer rivayette Ya Erhamerrahimin de kullanılmıştır.