" BEN YAŞADIKÇA KUR'AN'IN BENDESİYİM
BEN, HZ. MUHAMMED MUSTAFA'NIN YOLUNUN TOZUYUM
BİRİ BENDEN BUNDAN BAŞKASINI NAKLEDERSE
ONDAN DA ŞİKAYETÇİYİM, O SÖZDEN DE ŞİKAYETÇİYİM, "
Hz. Mevlâna Celaleddin-i Rumî (k.s.)
"Gelsin, varlık namına ne varsa gelsin,
Kâfiri, putperesti, mecûsisi gelsin.
Dergâhımızda bizim yoktur umutsuz,
Yüz kere tövbe edip tövbesini bozan gelsin."
Sevgide güneş gibi ol,
dostluk ve kardeşlikte
akarsu gibi ol,
hataları örtmede gece gibi ol,
tevazuda toprak gibi ol,
öfkede ölü gibi ol,
her ne olursan ol,
ya olduğun gibi görün,
ya göründügün gibi ol.
Bazen görünmeyen, gizli kalan,
Bazen görünen belli olan biziz.
Biz bazen mü'miniz, bazen mûsa'nın dinindeniz
Bazen de hıristiyan'ız
Bu gönlümüz, her gönlün örneği olmak için
Her gün bir başka suretle görünür kendini gösterir."
"Semâ, sevgiliye olan naz ve niyazdır.
Sevgilide fani olma gayetidir.
Pervanenin ateşe uçmak için sıçramasıdır."
Mevlevi Ayinlerinde okunan Na't'ın Türkçesi:
"Ya Hazreti Mevlânâ Hak Dostu,
Ey Allah'ın sevgilisi! Eşsiz Yaratıcı'nın Elçisi sensin,
Allah'ın kulları arasından seçtiği pak ve benzeri olmayan sensin;
Ulu Allah'ın nazlısı, kainatın yüksek derecelisi ve tekemmül etmişi
Peygamberlerin gözünün nuru bizim gözlerimizin ışığı sensin;
Şemsi Tebrizi Peygamberin methini ezberlemiştir,
Mustafa vü Mücteba, o yüksek Ulu sensin.
Göz gamın ne olduğunu bilseydi,
gökyüzü bu ayrılığı çekseydi,
padişah bu acıyı duysaydı;
göz gece demez gündüz demez ağlardı,
gökler yıldızlara, güneşle, ayla
gece demez gündüz demez ağlardı.
padişah bakardı ününe,
tacına, tahtına, tolgasına, kemerine,
gece demez gündüz demez ağlardı.
Herkes kendi anlayışına göre benim yârim oldu.
İçimdeki esrârı araştırmadı.
Benim sırrım feryâdımdan uzak değildir.
Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakta onu işitecek kudret yoktur
Ey âlemin yaratıcısı!
Kasvetli, kararmış, katılaşmış âdetâ taş gibi olmuş olan kalbimizi mum gibi yumuşat, feryâdımızı, âh u vâhımızı, hoş eyle ki rahmetini celbetsin, çeksin.
Bizi köle gibi kullanan bu serkeş nefisten bizi satın al.
O nefis bıçağı kemiğe dayandı (zulmü canımıza yetti).
Yâ Rabbî! Sana ne arz edeyim. Çünkü sen gizli ve açık her şeyi bilirsin."
Sohbet vardır, keskin bir kılıca benzer; bostanı,
ekini kış gibi kesip biçer. Sohbet vardır, ilkbahar gibidir.
Her tarafı yapar, sayısız meyveler verir.
İhtiyat ve tedbir ona derler ki, "kötü zannı gideresin,
kaçıp kötülüklerden kurtulasın."
BEN, HZ. MUHAMMED MUSTAFA'NIN YOLUNUN TOZUYUM
BİRİ BENDEN BUNDAN BAŞKASINI NAKLEDERSE
ONDAN DA ŞİKAYETÇİYİM, O SÖZDEN DE ŞİKAYETÇİYİM, "
Hz. Mevlâna Celaleddin-i Rumî (k.s.)
"Gelsin, varlık namına ne varsa gelsin,
Kâfiri, putperesti, mecûsisi gelsin.
Dergâhımızda bizim yoktur umutsuz,
Yüz kere tövbe edip tövbesini bozan gelsin."
Sevgide güneş gibi ol,
dostluk ve kardeşlikte
akarsu gibi ol,
hataları örtmede gece gibi ol,
tevazuda toprak gibi ol,
öfkede ölü gibi ol,
her ne olursan ol,
ya olduğun gibi görün,
ya göründügün gibi ol.
Bazen görünmeyen, gizli kalan,
Bazen görünen belli olan biziz.
Biz bazen mü'miniz, bazen mûsa'nın dinindeniz
Bazen de hıristiyan'ız
Bu gönlümüz, her gönlün örneği olmak için
Her gün bir başka suretle görünür kendini gösterir."
"Semâ, sevgiliye olan naz ve niyazdır.
Sevgilide fani olma gayetidir.
Pervanenin ateşe uçmak için sıçramasıdır."
Mevlevi Ayinlerinde okunan Na't'ın Türkçesi:
"Ya Hazreti Mevlânâ Hak Dostu,
Ey Allah'ın sevgilisi! Eşsiz Yaratıcı'nın Elçisi sensin,
Allah'ın kulları arasından seçtiği pak ve benzeri olmayan sensin;
Ulu Allah'ın nazlısı, kainatın yüksek derecelisi ve tekemmül etmişi
Peygamberlerin gözünün nuru bizim gözlerimizin ışığı sensin;
Şemsi Tebrizi Peygamberin methini ezberlemiştir,
Mustafa vü Mücteba, o yüksek Ulu sensin.
Göz gamın ne olduğunu bilseydi,
gökyüzü bu ayrılığı çekseydi,
padişah bu acıyı duysaydı;
göz gece demez gündüz demez ağlardı,
gökler yıldızlara, güneşle, ayla
gece demez gündüz demez ağlardı.
padişah bakardı ününe,
tacına, tahtına, tolgasına, kemerine,
gece demez gündüz demez ağlardı.
Herkes kendi anlayışına göre benim yârim oldu.
İçimdeki esrârı araştırmadı.
Benim sırrım feryâdımdan uzak değildir.
Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakta onu işitecek kudret yoktur
Ey âlemin yaratıcısı!
Kasvetli, kararmış, katılaşmış âdetâ taş gibi olmuş olan kalbimizi mum gibi yumuşat, feryâdımızı, âh u vâhımızı, hoş eyle ki rahmetini celbetsin, çeksin.
Bizi köle gibi kullanan bu serkeş nefisten bizi satın al.
O nefis bıçağı kemiğe dayandı (zulmü canımıza yetti).
Yâ Rabbî! Sana ne arz edeyim. Çünkü sen gizli ve açık her şeyi bilirsin."
Sohbet vardır, keskin bir kılıca benzer; bostanı,
ekini kış gibi kesip biçer. Sohbet vardır, ilkbahar gibidir.
Her tarafı yapar, sayısız meyveler verir.
İhtiyat ve tedbir ona derler ki, "kötü zannı gideresin,
kaçıp kötülüklerden kurtulasın."