MUSAB BİN UMEYR (r.a)
NESEBİ: Mus'ab b. Umeyr b. Haşim b. Abdi Menaf b. Abdiddar b. Kusay, b. Kilâb b. Mürre el-Kureşî el-Abderî.
Babası Umeyr, annesi Hunnas bint Malik'tir. Karı-koca Umeyr ve Hunnas, çok zengin bir aile idiler. Mus'ab'in künyesi Ebû Abdullah'tır.1 Ebû Muhammed diye künyelendiğini söyleyenler de vardır.2
Zeynep adlı bir kızından bahsedilir ki, bu kızın annesi Hamne bint Cahş'tır. Dolayısıyla Hamne, Mus'ab'ın zevcesi olmaktadır.
Sâbıkûn-ı İslâm'dan olup, İslâm'a girdikten sonra Hz. Peygamber kendisine "Mus'abü'l-Hayr" ünvanını vermiştir.
Mus'ab b. Umeyr, Kureyş'in Abdüddaroğullarındandır. Abdüddaroğulları cahiliye devrinde, "liva, sidane ve hicabe"'* görevlerini yapıyorlardı. Bir rivayete göre "nedve"** görevi de onlardaydı. Bunlardan anlaşılacağı üzere bu kabile, cahiliye devrinde etkili bir statüye sahipti ve Haşimoğulları ile aralarında da öteden beri husûmet vardı. Bu sebeple Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğine Mekke'de şiddetle muhalefet etmeleriyle tanınmışlardı. Bu kabilenin bazı simaları halka eski Rum ve Acem masalları anlatarak güya Hz. Peygamber (sav)'in okuduğu Kur'ân âyetlerini etkisiz hale getirmek istiyorlardı. (Lokman, 31/6)
MÜSLÜMAN OLUŞU
İşte Mus'ab, böyle bir sülâlenin içinde büyümüştü. Baba ve annesinin biricik sevgili evlâdı idi. Ailesi, ona en güzel, en pahalı, en lüks elbise ve ayakkabılar giydirirler, en üstün vasıflı kokular sürerlerdi. Akranları arasında en çok para belki de onun cebinde bulunurdu. Son derece müreffeh bir hayatın içinde bir eli yağda, bir eli balda yakışıklı bir delikanlı idi. Fakat emsallerine göre temiz bir kalbe sahipti, tab'an putları sevmezdi. Fıtraten tevhide meyyaldi. Bu yüzden olmalı ki, sülâle ve aile yönlendirmesinin tam aksine İslâm'a ilk girenler arasında yerini aldı. Hz. Peygamber (sav), Dârü'l-Erkâm'da iken dâvete icabet etti, tebliğ kendisine ulaşır ulaşmaz Müslüman oldu. Baba ve annesinin durumu öğrenmeleri halinde çeşitli sıkıntılarla yüz yüze geleceğini bildiği için Hz. Peygamber (sav)'in yanına bir süre gizli gidip geldi. Namazlarını da gizlice kılıyordu. Ancak, amca çocuklarından Osman b. Talha onu farkedip de ailesine haber verince durum değişti, Mus'ab'ın hayatında yepyeni bir dönem başladı.
HİCRETİ
Babası, annesi onu, Haşimoğullarından birine tâbi olduğundan dolayı hapsettiler. Müslümanlarla buluşup görüşmesini engellediler; İslâm'dan uzaklaşması, Hz. Peygamber (sav)'e tâbi olmaktan vazgeçmesi için çeşitli maddî ve psikolojik müeyyideler uyguladılar, türlü baskılar yaptılar. Ebeveyn şefkati ile ailenin eski inancına döndürebileceklerini düşündüler, fakat bir sonuç alamadılar. Bütün güzel elbiselerini, ayakkabılarını aldılar, cebindeki paraya el koydular, onu tam bir yoksulluğa iterek bu yeni hayata dayanamayacağı ümidi ile kendilerine dönmesini beklediler. Fakat umduklarını bulamadılar. Mus'ab (ra) bir yolunu bularak bi'setin beşinci yılında ilk kafile ile Habeşistan'a hicret etti. Böylece İslâm tarihinin ilk muhacirleri arasında yerini aldı. Artık, üzerinde güzel elbiseler yoktu. Yüzü, ezâya, cefâya uğramanın yıpranmışlığını yansıtıyordu. Bu nedenle Habeşistan hicreti onun dünya nimetlerinden vazgeçişinin fiilî bir ifadesi ve Allah için yaptığı cihadının önemli bir safhasını teşkil ediyordu. Hz. Peygamber (sav), onu bu yeni yoksul çehresiyle görünce, baba ve annesinin sağladığı maddî imkânların hepsini Allah ve Rasûlü'nün sevgisi uğruna terk edebilen bir mü'mine sahip olduğundan dolayı Cenâb-ı Hakk'a hamd ediyordu.
Hicret günleri devam ederken Mekke ileri gelenlerinden bazılarının Müslüman olduğu haberi duyuldu. Bu, ikinci Habeş hicretinden yaklaşık 3-4 ay sonrasına tesadüf ediyordu. Bunun üzerine, Habeşistan muhacirlerinden 39 kişi Mekke'ye döndüler. Hz. Mus'ab da onlar arasında idi. Halbuki, duyulan haber asılsızdı, Mekke ileri gelenlerinin İslâm'a olan düşmanlığı devam ediyordu.
Kuvvetli rivayete göre Mus'ab b. Umeyr (ra), I. Akabe Biati günlerine kadar Medîne'de kaldı. Bi'setin 12. (M. 621) yılında vuku bulan II. Akabe Biatini müteakip Hz. Peygamber Medînelilerin isteğiyle Hz.
Mus'ab'ı bir başka beldede tebliğ faaliyetini yürütmek üzere İslâm tarihinin ilk muallimi sıfatıyla görevlendirdi. Bu görevlendirmenin, kafile Medine'ye döndükten sonra gönderdikleri bir mektuptaki istek üzerine gerçekleştiğine dair görüşler de vardır. Ashabtan Hz. Bera b. Azib'in beyânına göre Mus'ab b. Umeyr (ra), böylece Medine'ye ilk hicret eden muhacir ünvanını da alıyordu. İkinci muhacir ise İbn Ümmi Mektum idi.3
VE MEDİNE'DE
Mus'ab b. Umeyr (ra) Medîne'de Es'ad b. Zürare'ye konuk oldu ve Medîneli ilk Müslümanlardan olan bu zatın desteğiyle çok verimli bir tebliğ çalışması yürüttü. Hz. Mus'ab, Hz. Peygamber (sav)'in tebliğ inceliklerini gerçekten de çok iyi kavramıştı. Kur'ân-ı Kerîm'den o zamana kadar nazil olan âyetleri ezbere biliyordu. Muhataplarını etkili bir hitap tarzıyla psikolojik bir dinleme atmosferine sevkediyor, güzel bir üslupla İslâm'ı tanıtıyor, Kur'ân'dan âyetler okuyordu. Meselâ Abdüleşheloğullanndan Üseyd b. Hudayr ile Sa'd b. Muaz'ın Müslüman olmaları hem onun için, hem de Es'ad b. Zürâre için bir sürûr kaynağı idi. Çünkü Üseyd ve Sa'd, kabilelerinin mühim simaları olup, geri kalanlar onlara bakarak Müslüman olacaklardı. Hz. Mus'ab, Zaferoğullarına ait bir bostanda Müslüman olmuş Medînelilerle bir kuyu başında sohbet ederken önce Üseyd, daha sonra da Muaz gelerek peş peşe Müslüman oldular. Halbuki onun yanına gidiş sebepleri kendisini bu faaliyetten men'etmekti. O ise: "Biraz olursanız, söyleyeceklerimi dinleseniz de, beğenir ve dilerseniz kabul etseniz, beğenmeyecek olursanız, biz de hoşlanmadığınız şeyi size tekliften vazgeçip yanınızdan ayrılsak olmaz mı?" diyerek muhatabı ile diyaloğa başlıyor, çok hikmetli bir anlatım ve Kur'ân kıraati sonunda gusledip, elbiselerini temizleyip, şehâdet getirip, iki rekât namaz kılarak Müslüman olmalarını sağlıyordu. Kaynaklarda yer alan kuvvetli rivayete göre Mus'ab b. Umeyr (ra) Medîne'de cuma günü hutbe ve namazı Hz. Peygamber (sav)'in izniyle ilk ikâme eden veya cuma için Müslümanları Sa'd b. Hayseme'nin evinde ilk toplayan (mücemmi')dır. Bu konuda Hz. Es'ad b. Zürare'nin adı da geçer. Bu iki zatın bu görevi sıra ile yaptıkları da söylenir.4
AKABE BİATINDA
Medîne'de gösterilen başarılı bir tebliğ yılından sonra Mus'ab, b. Umeyr (ra) bi'setin 13. (M. 622) yılında hac mevsiminde ikisi kadın olmak üzere 75 kişi ile Mekke'ye geldi, ebeveyninin yanına hiç uğramadan ilk önce Hz. Peygamber (sav)'e gitti, bir yıl içinde yaptığı tebliğ faaliyeti ile ilgili bir rapor sundu. Hz. Peygamber (sav) çok memnun oldu ve ona teşekkür etti, hayır dua buyurdu. Böylece Hz. Mus'ab, İslâm tarihine hicretin müjdecisi olarak damgasını vuran. II. Akabe Biatı'nın hazırlanması ve gerçekleştirilmesinde mühim vazifeler icra etmiş oldu. Mus'ab, bu biati takip eden Zilhicce, Muharrem ve Safer aylarında Mekke'de kaldıktan sonra tekrar Medine'ye döndü.
Hicretten sonra Rasûl-i Ekrem (sav) onu muhacirlerden Sa'd b. Ebî Vakkas (ra), ensardan da Ebû Eyyûb el-Ensârî (ra) ile kardeş yaptı.
CİHAD YOLUNDA ŞEHÂDET
Mus'ab b. Umeyr (ra), Bedir gazvesinde muhacirlerin, Uhud'da ise bütünüyle Müslümanların sancağını taşıdı ve Hz. Peygamber (sav)'in sancaktarları arasına katıldı.
Uhud muharebesinin Müslümanların aleyhine döndüğü ikinci safhasında Mus'ab b. Umeyr (ra), sürekli Hz. Peygamber (sav)'in yakınında idi. Müşriklerden İbn Kamie, öldürmek niyetiyle Rasûl-i Ekrem (sav)'e yaklaşınca diğer bazı sahabîlerle birlikte, Hz. Mus'ab ve Nesibe Hatun (r.anha) onu karşıladılar. İbn Kamia, çift kat zırh giyinmiş olduğundan aldığı darbelerden etkilenmedi. Mukabil bir kılıç darbesi ile Hz. Mus'ab'ın sağ elini kesti. Hz. Mus'ab, sancağı sol eline aldı. İkinci bir darbe de sol elini kesti, Mus'ab (ra) bu sefer de sancağı göğsü ile sıkıca tuttu, yere düşürmedi. Fakat İbn Kamia mızraklayıp onu şehid edince sancak Hz. Ali'ye intikal etti.
Hz. Mus'ab şehid edildiğinde kırk yaşlarında idi. Hz. Mus'ab şehid düştüğünde fakirâne bir kıyafet içinde idi. Hz. Peygamber (sav) onu o vaziyette görünce şöyle dedi: "Bakınız şu yiğide ki, Allah onun kalbini nurlandırdı da o, anne ve babası arasında sizin görmediğiniz yiyecek ve içeceklerin en iyileriyle beslenmekte olduğunu görüp dururken, Allah ve Rasûlü'nün sevgisi ona anne ve babasını bıraktırdı." Kezâ, Hz. Mus'ab'a hitaben de: "Ben seni Mekke'de gördüğüm zaman senden daha ince ipek elbise giyen, senden daha güzel görünüşlü bir yiğit yoktu! Şimdi sen bir hırka içinde saçı başı karmakarışık bir haldesin!" demekten kendini alamadı ve başında durarak şu mealdeki âyeti okudu: "Mü'minler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir. Kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir." (Ahzab, 33/23)
Habbab b. el-Eret (ra)'in genel olarak muhacirler, özel olarak da Mus'ab b. Umeyr (ra)'e dair ilginç bir yorumu vardır, aynı zamanda onun toprağa verilişi hakkında da bilgi vermektedir. Habbab (ra) diyor ki: "Biz Mekke'den Medine'ye dünya için değil, Allah rızası için Rasûlullah (sav) ile beraber hicret ettik. Artık, ecir ve mükâfatımız Allah'a aittir. Muhacir yoldaşlarımızdan bu ecir ve nimetten hiçbir şey tatmadan âhirete gidenler vardır ki, Mus'ab b. Umeyr onlardandır. Dostlarımızdan kendisine hicret semeresi ulaşan ve bu meyveyi devşirenler de vardır. Mus'ab, Uhud günü şehit olmuştu da biz onu saracak bir kefen bulamamıştık. Yalnız, şehidin bir kaftanını bulmuştuk. Biz bu aziz şehidi, ona sarmağa çalıştık, başını bürürken ayaklan açılıyordu, ayaklarını kapatırsak başı açığa çıkıyordu. Rasûlullah (sav) bize şehidin başını örtmemizi ve ayaklarının üstüne de izhir otu koymamızı emir buyurdu."5
HAKKINDAKİ SENALAR
Hz. Mus'ab'ın şehâdetinden yıllar sonra Aşere-i Mübeşşere'den Hz. Abdurrahman b. Avf'ın yaptığı yorum, onun şahsiyeti hakkında bize bilgi vermektedir. Oğlu İbrahim'in haber verdiğine göre Abdurrahman'ın oruçlu olduğu bir gün, iftar vaktinde sofra hazırlanıp huzuruna konulduğunda Hz. Mus'ab b. Umeyr ve Hz. Hamza b. Abdülmuttalib'i hatırlamış, kendisinden hayırlı olduğunu düşündüğü bu zatların Uhud'da şehit düştükleri zaman vücutlarının tamamını saracak bir kefene bile sahip bulunmadıklarını belirttikten sonra "... ' (Bunlar böyle zühdî bir hayat içinde hak evine gittikten) sonra dünyanın bunca nimetleri karşıma seriliyor. Âhiret için kazandığımız hasenatımız tacil edilip de dünyada verilmiş olmasın!' demiş ve (o şehitlerin yüksek derecelerine erişmekte geciktiğine müteessir olarak) ağlamaya başlamış, hatta (iftar) yemeğini de terketmiştir."6
Âmir b. Rebiâ'nın da onun hakkında güzel bir şahâdeti var. Müslüman olduğu günden Uhud'da şehid düştüğü güne kadar bu zat, gerek Habeşistan hicreti, gerekse başka seferlerde samimî bir dost olarak birlikte olduğu Hz. Mus'ab hakkında "... Ben onun kadar güzel huylu ve onun kadar aykırı davranışı az bir kimse görmedim" diyor.7
ELHÂSIL
Günümüz Müslümanlarının, gerek İslâmî tebliğ hizmetleri, gerekse İslâm uğrunda gösterilecek malî ve bedenî fedakârlıklar hususunda Mus'ab b. Umeyr Hazretlerinden alacakları dersler olsa gerek! Hz. Mus'ab'ın hayatı ve hizmet faaliyetlerinden anlaşılıyor ki, İslâmiyet, nice meşakkatlere göğüs gererek yayılmış, nice hamiyet sahiplerinin plânlı ve gayretli çalışmaları ile ilerlemiştir. Hattâ, İslâm'ın kökleşip cihana yayılması konusunda en büyük hizmeti yapanlardan kimileri bu uğurda şehid düşmüşlerdir, bu yüzden onlar belki İslâm'ın yükseliş devirlerini görememişlerdir. Ancak, hiç şüphesiz, yükselen İslâm'la onlar me'cur olmuşlar ve öbür âlemde ruhları şâd olmuştur.
Mus'ab (ra) gibi dâva sahibi olup, ölünceye kadar dâvaya olan bağlılığını sürdürenler, ölseler de hadîsin ifadesiyle, geride bıraktıklarının mücahedelerinden hissedâr olacaklardır.
DİPNOTLAR
* Liva: Sancaktarlık. Savaşlarda Kureyş bayrağını taşırlardı. Hicâbe: Kabe hizmetkârlığı, Sidâne: Kâbe perdedârlığı. (Bu vazife, babadan oğula geçerdi)
** Câhiliye Mekke'sinde Kureyş'in biraraya gelip problemlerini konuştukları meclis.
1 Bk. İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Gâbe. V. 181; İbn Hacer, el-İsâbe, III,421.
2 Bk. İbn Sa'd, Tabakât, III, 116.
3 İbnü'l-Esîr, V, 182; İbn Sâ'd, age, III, 117.
4 İbn Sâ'd. Tabakât, III, 117; İbn Abdi'l-Ber, el-İstiâb (İsâbe Hamişinde), III, 469; Abdü'l-Celil Şelebî, Mus'abü'l-Hayr, Mecelle-tü'I-Ezher, (sy., 5), s. 1049-1054, Kahire 1976.
5 Buharî, Megâzî, Bab-u Gazvet-i Uhud, 82; Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, IV, 351-355.
6 Buharî, Kitabü'l-Cenâiz, 34,35; el-Megâzî, 80/Bab-u Gazvet-i Uhud.
7 İbn Sâ'd, age, III. 117