Hz. Nesibe'nin hayatı

  • Konuyu başlatan Kayıtsız Üye
  • Başlangıç tarihi
K

Kayıtsız Üye

Ziyaretçi
Hz. Nesibe'nin hayatını yazar mısınız? Hz. Nesibe kimdir? okul ödevim için gerekli.
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
İslâm dini, Medine'de yayılınca Neccaroğulları tereddüt etmeden imana koştular. Neccar kabilesi içinde islâmı ilk kabul eden aile, Zeyd b. Asım'ın ailesi idi. Bunlar, Hz. Zeyd, hanımı Hz. Nesibe ve iki oğlu, Abdullah ile Habib idiler. Bunlar, Medine'de ilk müslüman aile olduğu gibi aynı zamanda davayı omuzlayıp ilerleten ve bu işin havariliğini yapan ilk fedakâr insanlar idi.

İslâmı kabul ettikten bir sene sonra müslümanlar Beytullah'ı ziyaret etmek niyetiyle Mekke'ye doğru yola çıkmışlardı.(1) Yolların sarplığına ve yollardaki düşmanların tehlikelerine aldırmadan ilerliyorlardı. Geceleri ürpertici karanlıkta, gündüzleri bunaltıcı sıcakta, dağları-tepeleri aşıp Mekke-i Mükerre-me'ye vardılar.

BİAT

Mekke halkı uykuya dalmış ve gecenin üçte biri geride kalmıştı. Zifiri karanlıkta Kainatın Efendisi (s.a.v.) gizlice ve emin adımlarla Kabe'ye doğru ilerliyordu. Beri tarafta davayı omuzlayacak Ensar (r.a. hüm) yer ve göklerin yaratıcısı Yüce Allah'ın birliğine şehadet etmek ve en muvafık şekilde bu davayı yürütmeyi sağlayacak prensipleri tesbit etmek için Büyük Nebi'yi sabırsızlıkla Akabe'de bekliyorlardı. Derken bütün dünyanın ehemmiyetini kabul ettiği bir bîatı akdetmek için, nurlu Nebi, çıkageldi. Ensar, evlâd ü İyallerini muhafaza ettikleri gibi, Allah'ın elçisini muhafaza edeceklerine söz veriyorlardı. Kınlarından sıyrılmış kılıçların altında yapılan bu biata katılan iki kadından biri Ümmü Umâre, Nesibe binti Ka'b idi. Hz. Nesibe (r.a.) Medine'ye dönerken beraberindeki iki oğlunun ruhuna Allah ve Elçisinin sevgisiyle birlikte, cihad, fedakârlık, emniyet, Allah yolunda savaş ve şehadet sevgisini, derin izlerle işlemiş bulunuyordu.

TEVHİD BAYRAĞI ALTINDA SAVAŞ

Yüce Nebi (s.a.v.) Allah'ın izniyle hicret edip Medine'yi şereflendirdikten kısa bir süre sonra, müşriklere verilecek ilk ders için cihad bayrağını çekmiş ve Hz. Nesibe'nin büyük oğlu Abdullah b. Zeyd, ordu saflarında yerini almıştı(2) Bedir'de, Mekke müşrikleri hezimete uğramış ve Abdullah annesine müjdelerle dönmüştü. Hz. Nesibe, büyük oğlunun yaptıklarından ötürü şükür secdelerine kapanırken, henüz savaşa iştirak etme çağına gelmeyen küçük oğlu Habib'in, hemen büyüyüp cihada katılmasını iştiyakla istiyor ve bu mevzuda Allah'a yalvarıyordu. Evde her lâhza cihad, Allah sevgisi, müşrik nefreti ve şehadet konuşuluyordu.

UHUD GÜNÜ

Ümmü Umâre, kocası Zeyd'in vefatından sonra Ğaziyya b.'Amr ile evlenmiş ve Uhud günü, oğlu Abdullah ile kocasının yanında savaşa iştirak etmek için yola çıkmıştı.(3) Henüz tesettür ayeti nazil olmadığından, Hz. Nesibe (r.a.) savaşta yaralıların yarasını saracak ve tedavileriyle cephe gerisinde meşgul olacaktı.

Savaşın başlamasından kısa bir müddet sonra müslümanlar, Allah'ın yardımıyla galip gelmiş, müşrikler arkalarına bakmadan kaçmaya başlamışlardı. Fakat, birçok hikmetlerin zuhur etmesine sebep olan okçuların yerlerinden ayrılma hadisesiyle müşrikler Halid b. Velid'in manevraları sayesinde müslümanları arkadan vurarak onları iki ateş arasında bırakmış ve neye uğradıklarını şaşıran müslümanlar paniğe kapılınca müşrikler fırsattan istifade ederek Efendimizin {s.a.v.) etrafını çevirmeye başlamışlardı. Bu arada Hz. Hamza ve Abdullah b. Cahş da şehid olmuşdu. Ama herşeye rağmen tevhid bayrağı dalgalanıyordu. Müşrik ordusunun ortasında, dört taraftan kuşatılmış bir durumda sadace otuz mü'min kalmıştı (*) Her taraftan yağan ok yağmuru ve sakırdayan kılıç darbeleri altındaki bu mukaddes hâlenin içinde Hz. Nesibe, oğlu Abdullah ve kocası Hz. Ğaziyye de yerlerini almış, ateş hattında, Efendimiz (s.a.v.)'ın çevresinde çelik gibi bir duvar meydana getirmişlerdi. Tek hedefleri olan Allah'ın Resulüne ulaşmak için gittikçe çemberi daraltan müşriklerin, bağırıp çağırmaları arasında, karanlığı yırtan bir ışık huzmesi gibi, semaya yükselen tekbir nidaları da işitiliyordu. Herbiri bir çok kılıç darbesi ve ok yarası alan az sayıdaki sahabe-i kiram lek-tek şehadet şerbetini içerken, geri kalanların imanına iman ve sabırlarına sabır katıyorlardı.

MÜCAHİD AİLE ALLAH RESULÜNÜN ETRAFINDA

Hz. Nesibe (r.a.), Efendimizin (s.a.v.) düşmüş olduğu sıkıntıyı görünce elindeki ilaçlan sargı bezlerini ve su tulumunu bir kenara fırlatıp ilk rastladığı kılıcı kaptığı gibi Allah Resulünün önüne geçerek müşriklerin yaptığı hamleleri püskürtmeye başladı. Cennet hurilerinin, kendisine hizmetçiliği en büyük paye bileceği büyük kadın Ümmü Umare, mübarek vücuduyla her kılıç darbesine mukavemet ediyor ve gelen her oka göğsünü siper yapıyor ve Allah'ın kendisine emanet ettiği hayat nimetini en güzel yerde değerlendirmeye çalışıyor ve şehid olmak için fırsat kolluyordu. Belki hayatında bir daha bulamayacağı böyle bir fırsatı elinden kaçırmak istemiyordu. Bu çelik iradeli kadını; Efendimiz daha sonra şöyle anlatacaktı: "Hangi tarafa döndü isem O'nu orada kıyasıya savaşırken gördüm."

Bir aralık Allah'ın Elçisi (s.a.v.) Hz. Nesibe'nin elinde, kendisini muhafaza edecek kalkanın olmadığını, sadece kılıçla savaştığını farketti. Bu sırada gözüne, elinde kalkan bulunan mecalsiz düşmüş bir şahıs ilişti. "Kalkanını savaşana ver" diye emredip Hz. Nesibe'ye işaret buyurdu. Hz. Nesibe kalkanı daha yeni eline almıştı ki, atlı bir müşriğin hücumuna maruz kaldı. Ama tam zamanında kalkanı siper edip kılıç darbesinden kurtuldu. Hamle sırası artık Hz. Nesibe'de idi. Yerinden fırladığı gibi atın ayağına bir darbe indirdi. Müşrik sırt üstü yığılmış ve Hz. Nesibe'de anında üzerine yürümüştü. Efendimiz diğer tarafta savaşan oğlu Abdullah'a, "Ey Ümmü Umare'nin oğlu, annen, annen!.."diye bağırdı. Hz. Abdullah döndüğü gibi annesinin yardımına koştu ve düşmanının işini bitirdi. Bu sırada Hz. Abdullah sol omzundan derin bir yara alınıştı. Efendimiz yarasının sarılmasını emretti. Hz. Nesibe bir fırsatını yakalayıp oğlunun yarasını sararken şöyle diyordu: "Haydi oğlum, geç kaldık, savaşalım!?" Bu sözleri duyan kâinatın Efendisi: "Ey Ümmü Umare, senin yaptığını kim yapabilir ki..? buyurdu. Tam bu sırada, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in "Oğlunu yaralayan işte buydu" sözü üzerine Hz. Nesibe döndü ve işaret edilen müşriğin bacağını vücudundan ayırdı. İkinci bir darbe ile onu haklayan Hz. Nesibe'ye Efendimiz "Seni muvaffak kılan ve senin elinle düşmanından intikamını alan Allah'a hamd olsun" buyurdu.

EFENDİMİZE HERŞEY FEDA OLSUN!

Müşrikler son defa Allah'ın Resulüne hücum edip gayelerine ulaşmaya çalışıyorlardı. Müşriklerden İbn-i Kamîe "Muhammedi bana gösterin" diye bağırıp Efendimize saldırdı. Hz. Mus'ab b.Umeyr ve Hz. Nesibe onu karşıladılar. İbn-i Kamîe, Hz. Mus'ab'ı şehid etti. Fakat Hz. Nesibe onu Efendimize yaklaştırmıyordu. Kâfir, Hz. Nesibe'ye indirdiği bir kılıç darbesiyle onu mübarek boyunlarından derince yaraladı. (4)Hz. Nesibe yarasına aldırmadan arka arkaya darbeler indiriyordu. Bu sırada belindeki kuşağı açılmış ve tam 13 ayrı yerinden yara almıştı. Efendimiz, Abdullah'a: "Annen! Annen! yaraları çok ağırlaştı" diye seslenirken şöyle dua ediyordu: "Ey mübarek aile, Allah'ın bereketi üzerinize olsun. Annenin makamı, falan falan kişilerden çok yükseklerdedir." Orada bu fırsatı çok güzel değerlendiren Hz. Nesibe,: "Ya Rasûlallah, dua et Cennette seninle beraber olayım!" dedi. Efendimiz, hiç bir duanın geri çevrilmeyeceği o makamda ellerini kaldırıp: "Allah'ım, bu aileyi benimle Cennette komşu yap!" diye niyaz etti. Hz. Nesibe istediğini elde etmenin sevinci içersinde: "Artık dünyanın hiçbir musibetine aldırmam" diyordu.

Bu zayıf vücud aldığı 13 yaraya aldırmadan oğlu ve kocasıyla Efendimize çelikten bir kale olmaya devam ediyorlardı. Nihayet Allah'ın nusretiyle Kâinatın Efendisi kurtulmuştu. Uhud dönüşü, Medine'de Allah'ın elçisi evine gitmeden Abdullah b. Ka'b'ı, Hz. Nesibe'nin evine göndermiş ve durumunun iyiye gittiğini öğrenince de çok sevinmişti.

HZ. NESİBE'NİN EVİNDEKİ CİHADI

Tesettür âyeti nazil olduktan sonra müslüman kadının cihadı, örtüsü altında ve evinde olacaktı. Hz. Nesibe, artık savaş meydanlarına çıkamayacağı şuuru içersinde iki oğluna devamlı cihad, ve şehadet telkin ediyordu. Annelik şefkati, onları savaş meydanlarına göndermeye engel teşkil etmiyordu. Çünkü neyin nerede kullanılacağını gayet iyi biliyordu. Allah tarafından verilen şefkat hissi onun yolunda hizmet etmeye mani olmamalıydı. Ve Hz. Nesibe bunun şuurundaydı.

OĞULLARININ TEK HEDEFİ: ŞEHİDLİK

Bir müddet sonra Müseyleme-i Kezzab, Peygamberlik iddiasında bulunmuş ve Allah'ın Resulüne dünyayı paylaşma gibi cüretkâr bir teklif de sunmuştu. Bunun Üzerine.Hz. Nesibe'nin küçük oğlu Habib bir mektupla Müseyleme'ye gönderilmişti. Müseyleme, "Sen benim peygamber olduğuma şehadet ediyor musun?" deyince Hz. Habib "Hiçbir şey duymuyorum" diyerek onu alaya almıştı. Müseyleme-i Kezzab bunun üzerine, onu şehid edinceye kadar vücudunu diri diri parçalara ayırdı (5) Bunu duyan Hz. Nesibe, herşeye rağmen Müseyleme ile yapılacak savaşa katılmaya karar verdi.

FİTNE YUVASI YIKILIYOR

Hz. Ebubekir-i Sıddık (r.a.), Hanifoğullarının üzerine yollayacağı ordunun komutanlığına Halid b.Velid'i tâyin etti. Ordunun içinde Abdullah b. Zeyd ve hevdeci içinde annesi Hz. Nesibe de bulunuyordu. Müseyleme ile yapılacak savaşa katılmaya nezrettiği için kendisine izin verilmişti. Bu izinde, altmışı aşan yaşının da tesiri vardı (6).

Savaşın sonlarına doğru oğlu Abdullah'ın; aralarında Vahşi'nin de bulunduğu Ensardan birkaç kişi ile Müseylemenin üzerine yürüdüklerini gören Hz. Nesibe, eline bir kılıç geçirdi ve ileri atıldı. Hareketleriyle âdeta şunları söylüyordu: "Ey kudsi tevhid bayrağı, başımın üstünde bir kez daha dalgalan. Hayat, ancak senin gölgende olunca bir mânâ ifade eder." Bu sırada Hz. Nesibe'nin kolu hain bir kılıç darbesiyle kopup yere düşmüştü. Ama o hiç aldırmadan Müseyleme'ye doğru ilerlemeye çalışıyordu. Hz. Vahşi, Allah'ın aslanı Hz. Hamza'yı şehid ederken kullandığı mızrağını, bu yalancının bağrına saplamakla isabetli bir iş yapıyordu. Bu arada Abdullah b. Zeyd de onu kılıcıyla doğrayıp cehenneme yollamıştı. Böylece hem mızrağın pası silinmiş, hem de Hz. Habib'in intikamı alınmıştı. Hz. Ebubekir, Yemâme'den dönen Hz. Nesi be'yi, devlet başkanı sıfatıyla evinde; ziyaret etmişti. Hz. Nesibe aldığı ağır yaradan kurtulamadı ve şehid oldu. Cennet-i Bakîye, şehidler ve sıddıkların yanına defnedildi.

AİLENİN SON ŞEHİDİ

Aradan seneler geçti. Hilafeti, lâyık olmadığı halde, Yezid eline aldı. İslam'a ters bir çok hal ve hareketi olan Yezid'e bir grup biat etmediler. Bunun üzerine Yezid, bir ordu teşkil ettirip Müslim b. Ukbe isminde fâcir bir şahsı komutan tayin etti. Bir çok sahabe-i kiramın içinde bulunduğu müslümanlarla yaptığı savaşta Müslim galib geldi. O gün oruçlu olan Hz. Nesibe'nin büyük oğlu Abdullah b. Zeyd şehid edilinceye kadar savaştı. Bununla yetinmeyen zalimler Hz. Abdullah'ın mübarek başını vücudundan ayırdılar (7)

Böylelikle Nesibe ailesi, uzun sayılmayacak bir ayrılıktan sonra, her birisi almış olduğu şehidlik nişanıyla ebedî âleme intikal ettiler. Efendimizin (s.a.) duasıyla kevser havuzunun etrafında Kainatın Efendisiyle beraber olacaklar. Ne güzel makam, ne güzel dostluk!.

Kaynaklar:

1.es-Sıretu'n-Nebevıyye, İbn Hışam
c.ll, s.109
2.el-İsabe fi Temyizi's-Satıabe, ıbn
Hacen, c.ll. s.312
3.es Sıretu'n-Nebeviyye, İbn Hışam,
alil, s.86.
4.a.g.e., c.lll, s.87
5.Usdu'l-Ğabe, İbnj'l-Esir, c.lll. s.250
6.el-İsabe, c.lVs.479
7.el-Kamil fi't-Tarih, ibnu'l-Esit, c.lV,
s.117
(*)el-Bidaye Ven'-Nihaye, İbn Kesir, c. IV. s.23
Doğuştan Günümüze Büyük islam Tarihi, Komisyon c.l, s.464 Çağ yay.
 
Üst