Ibrânî

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Samî ırkından olan Yahudiler. Yahudilerin kullandığı dilin ismi de "İbranice"dir. Kelimenin kökü Arapça "Ibr"dır. Ibr; dere ve nehrin bir kenarından öbür kenarına geçmek anlamındadır. Yahudiler Fırat nehrini geçerek "Arz-ı mev'ud"a yani bugünkü Filistin'e geldiler. Bundan dolayı orada yaşayan Kenanîler, Yahudileri "nehri aşan" anlamında ibrânı diye nitelediler.

Ayrıca bu kelime bedevî kelimesi gibi, kırda, çölde göçebe hayatı yaşayan demektir. Mısırlılar, Filistinliler, isrâiloğulları çölde yaşadıkları ve yerleşik hayatları olmadığı için Ibriler diye isimlendirilmişlerdi. isrâiloğulları Kenan ülkesini yurt edinerek şehri ve yerleşik hayatı öğrendikleri zaman, ibrî kelimesinden nefret etmeye başladılar. Çünkü bu kelime, kendilerine göçebelik devri hayatlarını, bedevîliklerini, kabalıklarını hatırlatıyordu. Bu sebeple, sadece "İsrailoğulları" adıyla tercih ettiler (Ahmed Çelebi, Mukayeseli Dinler Açısından Yahudilik, terc. Ahmet, M. Büyükçınar, Ömer F. Harman, s. 26-28).

İbrânî ismi israiloğullarının eski adıdır. İsrail ise Hz. Yakub'tur. İbrânîler, Hz. Yakub'un sülalesinden oldukları için kendilerine "Benu İsrail" denilmiştir, İbranilerin kullandığı dile de"ibranice" denilmiştir.

İbranilerin Keldâni ülkesinden ayrılıp Ken'an diyarına vardıkları zaman konuştukları dil Arapçaya çok yakın olan Aramı lehçesinden ibaretti. Fakat İbraniler, bu lehçeyi kendi gramerleri ve kelime bilgilerinin tesiri altında konuşuyorlardı. Konuşulan bu lehçeye "ibrî dili" adı verildi. Bu dil M.Ö. 200 yıllarında tamamen ortadan silindi. Yok olduğu sırada İbrânî dili, israiloğullarının konuşma dili gibi idi (Ahmet Çelebi, a.g.e, 32-33).

İbrânice ve Arapça aynı Sâmı aslından gelen iki dildir. İbrânice kuzeybatı Sâmi dillerinin "Kenan" dalını oluşturur. Eski ahit yazarları İbraniceyi "Kenan dili" veya "Yahudi dili" terimleriyle belirtmişlerdi. Tevrat'ta İbranilerle ilgili olarak geçen bazı isimler Arapça'dır. Güneyli bir Arap, ibranice Tekvin'in ilk cümlesini çok az güçlük çekerek anlar. İbranilere has dinin ana ilkeleri, günümüz araştırmacılarının gösterdiğine göre, çölde olmuştur (Philip K.Hitti, Siyâsî ve Kültürel İslâm Tarihi, Terc. S. Tuğ, 1, 67).

İbrânîler, Asurluların ve Arapların mensup oldukları Samî ırkından gelmektedirler. Mezopotamya ile Suriye arasında çobanlıkla geçinen ilkel bir toplum oldukları görülmektedir. Ancak sonradan Filistin'e yerleşmişlerdir. Filistin'de yine Samî aslından olan Kenanîlerle karşılaştılar.

Tevrat'ın anlattığına göre Filistin'in güney bölgesine yerleşen Hz. İbrahim ve kalanları bir müddet sonra burada büyük bir kıtlıkla karşılaşmışlardır. Her taraftan kovulan ve ölümle burun buruna gelen İbraniler, çadırlarını sökerek başka bir yurt aramaya karar vermiş, Gosen memleketinin insanlar ve sürüler için bol yiyecek ve içeceği olan yakın otlaklarına göçmüşler; burada Mısır hükümeti tarafından iyi muamele görmüşlerdir (M. Şemseddin Günaltay, Yakın şark, III, Suriye ve Filistin, s. 293).

MÖ. 1225 yılında ibrânı kabileleri bir müddet Mısır'da kaldıktan sonra tekrar Filistin'e doğru yol alırken yaklaşık kırk sene Sina ve Nüfud'da oturdular. Sina'nın güney kısımlarında ve doğu yörelerinde yani Medyen'de ilahî emirler oluştu. Hz. Musa, Medyen'de aslen Arap olan Şuayb (a.s)'ın kızı ile evlendi. Kayınpeder ise -Tevrat'a göre- Hz. Musa'yı yetiştiren Yehova'ya tapıyordu (Philip K. Hitti, Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, Terc. S. Tuğ, 1, 67).

İbrânîlerin Mısır maceraları Yusuf'la başlar. Hz. Yusuf çöldeki bu kavmi Mısır'da toplar; orada zenginleşirler. Yerli halk buna tepki gösterir. Firavun çoğalmamaları için doğan çocukların öldürülmesini emreder. İşte durum bu vaziyette iken Hz. Musa ortaya çıkar. Firavunla aralarında uzun boylu hadiseler cereyan eder. Kavmini Firavundan kurtarmak için yola koyulan Musa, Sîna'da kendisine vahyedilen on emri açıklar. Bu on emri özet olarak şöyle sıralayabiliriz:

1- Karşımda ibadet etmek için başka ilah olmayacak.

2- Kesinlikle put yapmayacak ve puta tapmayacaksın.

3- Rabbının ismini boş yere ağzına almayacaksın.

4- Dinlenme gününü (cumartesi) kutsal sayacaksın.

5- Babana ve annene hürmet edeceksin.

6- İnsan öldürmeyeceksin.

7- Zina yapmayacaksın.

8- Hırsızlık yapmayacaksın

9- Yalan yere şahitlik yapmayacaksın.

10- Kimsenin namusuna, malına göz dikmeyeceksin (Tevrat, Çıkış, 20/3-17, Tesniye, 5/6-21).

MÖ. VIII yy.da İbrânîlerin zenginlik kaynaklarına göz diken Asurluların İbrânîlere saldırdığını görüyoruz. Hz. Süleyman'dan sonra ikiye ayrılarak çekişmelere devam eden İbrânîlerden bir grup, kuzeyde merkezi Sâmiriye olan İsrail Devletini oluştururken, diğeri de merkezi Kudüs olan Yahudi Devletini kurdu. MÖ. 721'de Asurlular İsrail Devletini ortadan kaldırdılar. Filistin'e girerek Kudüs'ü yakıp yıktılar, İbrânîleri kılıçtan geçirdiler. Geride kalan yahudileri Babil kralı Nabukadonosor (Buhtunnasr) MÖ. 587 yılında zincirleyerek Babil'e götürdü. Orada yetmiş yıl esir kalan Yahudileri Pers Kral Keyhüsrev esaretten kurtardı. MÖ. 539'da yeniden ülkelerine döndüler. Daha sonra İbrâniler Hristiyanlığın ortaya çıkışı ve bunu ardından Roma döneminin başlamasıyla onlara karıştılar (İ. Parmaksızoğlu, Y. Çağlayan, Genel Tarih, I, 114- 115).

Hz. Musa'nın ölümünden sonra kendilerini ona nisbet ederek Musevi diye de anılmış olan İbrânîler, Allah'u Teâla'nın kendilerine göndermiş olduğu peygamberleri öldürdükleri apaçık mucizelerini yalanladıkları için Allahu Teâlâ'nın gazabına uğramışlar ve rahmetinden kovulmuşlardır.

Yahudi milleti Allah'ın gazabına uğramış olmalarının bir neticesi olarak, Tîh sahrasında uzun bir süre şaşkın ve perişan bir şekilde dolaşmıştır.

Daha sonra da Romalılar ve Yunanlılar tarafından kılıçtan geçirildiler yurtlarından sürüldüler ve dünyanın dört bir yanma dağıtıldılar.

XIII. yy. da İngiltere, XIV. yy.-da Fransa, XV. yy. da da ispanya, Yahudileri memleketlerinden sürdüler. Dünya milletlerinin bütünün kin ve nefretini kazanan yahudiler, Hitler'in milyonlarca yahudiyi öldürmesi üzerine ikinci dünya savaşı sonrası oluşan Hitler aleyhtarlığını iyi kullanarak, basın ve yayın organlarından da istifade etmek suretiyle yahudi düşmanlığının yayılmasını engellediler. Fakat son yıllarda Filistin'de yaşayan mazlum insanlar üzerinde vahşice uyguladıkları terör bütün dünya insanlarının nefretinin bir defa daha Yahudilere çevrilmeye başlamasına sebep oldu. Bu durum Hz. Peygamberin şu hadis-i şerifini hatırlatmaktadır "Yahudilerle mutlaka savaşacaksınız ve onları mutlaka tepeleyeceksiniz. Hattâ taş; "ey Müslüman! Şu arkamdaki yahudidir, gel de onu öldür" diyecektir" (Müslim, Fiten, 79)

Dursun Ali TÜRKMEN
 
Üst