İlerleme, modernizmin sunağı
21 Temmuz 2011 Perşembe 06:07
Modern insan için en anlamlı bilgi "kendisiyle bir şey yapılabilen bilgi"; en faydalı ve rasyonel bilgi ise bizi bir "iriliğe götürebilen" bilgidir. Hatta insan ruhunu bir mekanizmaya indirgeyip onu maddî olarak anlatabilmek için, ilmünnefs bile bir irilik ve mekanizma olarak insanı anlatan psikolojiye dönüştürülmüştür. Bilginin bu türden nümerik karakterli olarak ele alınması, felsefî bir gerçeklikten değil, yularından boşalmış bir nefs-i emmârenin onulmaz hırsından kaynaklanır. Sayı, ehl-i hakikât nazarında süflî ve ehemmiyetsizdir. Modernliğe bakılırsa bir şeyin anlamlı olması demek, onun koordinatif, kantitatif ve maddî formatta olma durumlarından birisine dahil olması demektir. Gelişme ve İlerleme ise herhangi bir konuda, işte bu konumlardan birisinde bir irilik artışına sahip olmak demektir. İnsanın ahlâken yücelişi, modern anlamda bir ilerleme ve gelişmeye tekâbül etmez. Aynı zamanda sefihlik, ahlaksızlık, vicdansızlık gibi hususlar da, ilerlemeye mani olarak görülmezler. Ne faziletin ne de rezaletin ilerleme felsefesiyle ilgisi yoktur. Esas olan rasyonellik ve profesyonelliktir. İnsanın verimlilik durumu, üretime olan katkıları, maddî dünyaya olan menfaati onun değerlerini belirler. İyiliğe çağıran bir papazdan çok, mesela üretime katkıda bulunan basit bir işçi ilerleme konusunda modernliğe çok daha sevecen gözükür. İşte, onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyılda modernliğin köşe taşlarından birisi olarak ortaya çıkmış olan ilerlemenin manevî tabanınısayısallık düşkünlüğü oluşturur. Akılcılığın, bilimsel bilginin ve teknolojinin toplumda yankı bulmaya başlamasıyla ilerleme büyüsüne kapılan dünyanın geldiği nokta, kendisini yüzlerce defa yok edecek büyüklükte nükleer silahların üretilmesi, çevrenin bozulması, insanların psikolojik olarak fakirleşmeleri ve ümitsizlik içinde ateizme sarılmaları olmuştur. İriliğe olan hayranlığın en büyük tezahürü endüstrileşmeleye olan gayretkeşlikte görülür. Teknolojik ve bilimsel gelişmelerin maddî refahın artmasına, sağlık standardının yükselişine, insan ömrünün uzamasına, demokrasinin güçlenmesine, insan hak ve hürriyetlerinin dünyaya yayılışına, eğitimin hem yaygın hem rasyonel olacağına, konforun yükseleceğine, acıların azalacağına, tabiatla olan kavgamızda (!) önemli başarılara sebep olacağına inanılmakla beraber; yirminci yüzyılda şahit olunan dünya savaşları, devâsa boyutlardaki kirlilik, insanların kendilerine ve kainâta olan anomi ve yabancılaşmaları, psikolojik ve biyolojik hastalıkların artması, Faşizm ve Totaliterizmin aynı zamanda endüstrileşme ile beslenip büyüyerek demokrasi ve insan hakları konusunda hayal kırıklığı oluşturmaları... gibi hususlar modernliğe karşı sıkı bir muhalefetin ve ciddi eleştirilerin gelişmesine sebep olmaktadır. Bugün modernizme inanan dünyada ilerlemeden kâm alanların çoğunluğunun dünya nüfusunun ancak beşte birini olduğu bilinmektedir. Hâlbuki ilerlemenin, insan ırkının topyekün gelişmesini sağlayacağı düşünülmekteydi. Comte'un Üç Hâl Yasası (1) teolojik ve metafizik evrelerden sonra insanlığın pozitif anlamda bir endüstri bilincine ulaşmakla “sanayi, bilgi ve akıl toplumu”nu da oluşturacaklarını dayatır. Fakat bunun bir ilerleme oluşunun nasıl tespit edildiğini bize söylemez. Postmodernistler ve antimodernistler için modernliğin ilerleme ideolojisi ancak insana karşı bir ilerlemedir. İlerlemeden faydalanan kesimlerin kimler olduğu, toplumların bütün kesimlerinin bundan yararlanıp yararlanmadığı gibi açığa çıkmamış hususlar, ilerlemeci anlayışa sahip kişileri suskunluğa itecek kadar ciddi boyutlara ulaşmış bulunmaktadırlar. İlerleme'nin ne olduğu tartışıla dursun; bu konuda ortaya konulması çok önemli olan başka bir konu da ilerleme hülyası uğruna nelerin ortaya konulup, nelerin riske edildiğidir. Bilim ve teknoloji adına ortaya konan her şey ilerleme içine dahil edilecek midir? Toplumsal şartların optimizasyonu bize adaletli bir hayatı getirmekten uzaktır. Endüstrileşme tarih boyunca görülmemiş hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İlerlemenin daha çok üretme ve daha hızlı tüketme olarak algılandığı modern toplum kaynakların tükenmez olduğu düşüncesiyle başladıkları halde, şimdi hammaddenin kısıtlı olduğu gerçeğine kafasını çarpmış durumdadır. Tıbbın gelişme hızından daha fazla bir hastalık artış ivmesi ortaya çıkmıştır. Büyük dünya savaşları, Nuh Tufanı'ndan beridir en kapsamlı tabiî felaketler, sağlık yönünden zaâfiyet içerisinde bulunan nesiller hep modern çağların defter-i amâline yazılacak günahlardır. Tarihin hiç bir devrinde insanların büyük kısmı bugünkü gibi açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmamışlardır. Charles Darwin'in biyolojik ilerlemeyi esas alan görüşü de, Karl Marks'ın kölelik-feodalite-kapitalizm-sosyalizm-komünizm şeklinde adımlandırdığı toplumsal ilerleme (yada değişme) ideolojisi de artık tükenmiş ideolojiler literatürüne katılmış durumdadırlar. Eskiler için eğitim demek ezelî ve ebedî hakikâtlerin aktarılması ve hayata dair bir kısım pratik bilgilerin verilmesi demektir. Bu dâimîci anlayışın karşısına devamlı sorgulanıp bilimsel veriler ile yeniden ve yeniden reforme edilen bir eğitim sistemini diken modern ilerlemeci görüş, birbirini tenkîs ve tekzîb eden teorilerin çoğalması sonucunda eğitim konusunda da tam bir kaosu yaşamaktadır. Bir zamanlar sadece rasyonel olan şeyleri baz alarak insanlığı eğitmeyi dikte eden modernizm, artık rasyonellik ve pozitiflik gibi hususlara iman derecesinde güvenmeyi geride bırakan çağdaş entelektüeller karşısında zaâfiyet içerisindedir. Bize ilerlemeyi hep insan olmamızı anlamlı kılan parçalarımızdan vazgeçmek ve iman gibi lüks işlerden olabildiğince kaçınmak olarak tarif eden modernite ıslâhı mümkün olmayan bir bataklığı andrmaktadır. İlerleme hayallerimizin tükenişi ise ne yazık ki başka bir bahara diyemeyeceğimiz bir çağa, kıyametin kapımızı çaldığı bir zamana denk düşmüştür. (1)Comte'a göre insanlık tarihinin geçirmiş olduğu üç dönem vardır : A- Teolojik dönem b-Metâfizik dönem c-Pozitif dönem. Artık insanlık niçinlerle değil nasıllarla uğraşmalı yani pozitivist olarak yaşamalıdır.
21 Temmuz 2011 Perşembe 06:07
Modern insan için en anlamlı bilgi "kendisiyle bir şey yapılabilen bilgi"; en faydalı ve rasyonel bilgi ise bizi bir "iriliğe götürebilen" bilgidir. Hatta insan ruhunu bir mekanizmaya indirgeyip onu maddî olarak anlatabilmek için, ilmünnefs bile bir irilik ve mekanizma olarak insanı anlatan psikolojiye dönüştürülmüştür. Bilginin bu türden nümerik karakterli olarak ele alınması, felsefî bir gerçeklikten değil, yularından boşalmış bir nefs-i emmârenin onulmaz hırsından kaynaklanır. Sayı, ehl-i hakikât nazarında süflî ve ehemmiyetsizdir. Modernliğe bakılırsa bir şeyin anlamlı olması demek, onun koordinatif, kantitatif ve maddî formatta olma durumlarından birisine dahil olması demektir. Gelişme ve İlerleme ise herhangi bir konuda, işte bu konumlardan birisinde bir irilik artışına sahip olmak demektir. İnsanın ahlâken yücelişi, modern anlamda bir ilerleme ve gelişmeye tekâbül etmez. Aynı zamanda sefihlik, ahlaksızlık, vicdansızlık gibi hususlar da, ilerlemeye mani olarak görülmezler. Ne faziletin ne de rezaletin ilerleme felsefesiyle ilgisi yoktur. Esas olan rasyonellik ve profesyonelliktir. İnsanın verimlilik durumu, üretime olan katkıları, maddî dünyaya olan menfaati onun değerlerini belirler. İyiliğe çağıran bir papazdan çok, mesela üretime katkıda bulunan basit bir işçi ilerleme konusunda modernliğe çok daha sevecen gözükür. İşte, onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyılda modernliğin köşe taşlarından birisi olarak ortaya çıkmış olan ilerlemenin manevî tabanınısayısallık düşkünlüğü oluşturur. Akılcılığın, bilimsel bilginin ve teknolojinin toplumda yankı bulmaya başlamasıyla ilerleme büyüsüne kapılan dünyanın geldiği nokta, kendisini yüzlerce defa yok edecek büyüklükte nükleer silahların üretilmesi, çevrenin bozulması, insanların psikolojik olarak fakirleşmeleri ve ümitsizlik içinde ateizme sarılmaları olmuştur. İriliğe olan hayranlığın en büyük tezahürü endüstrileşmeleye olan gayretkeşlikte görülür. Teknolojik ve bilimsel gelişmelerin maddî refahın artmasına, sağlık standardının yükselişine, insan ömrünün uzamasına, demokrasinin güçlenmesine, insan hak ve hürriyetlerinin dünyaya yayılışına, eğitimin hem yaygın hem rasyonel olacağına, konforun yükseleceğine, acıların azalacağına, tabiatla olan kavgamızda (!) önemli başarılara sebep olacağına inanılmakla beraber; yirminci yüzyılda şahit olunan dünya savaşları, devâsa boyutlardaki kirlilik, insanların kendilerine ve kainâta olan anomi ve yabancılaşmaları, psikolojik ve biyolojik hastalıkların artması, Faşizm ve Totaliterizmin aynı zamanda endüstrileşme ile beslenip büyüyerek demokrasi ve insan hakları konusunda hayal kırıklığı oluşturmaları... gibi hususlar modernliğe karşı sıkı bir muhalefetin ve ciddi eleştirilerin gelişmesine sebep olmaktadır. Bugün modernizme inanan dünyada ilerlemeden kâm alanların çoğunluğunun dünya nüfusunun ancak beşte birini olduğu bilinmektedir. Hâlbuki ilerlemenin, insan ırkının topyekün gelişmesini sağlayacağı düşünülmekteydi. Comte'un Üç Hâl Yasası (1) teolojik ve metafizik evrelerden sonra insanlığın pozitif anlamda bir endüstri bilincine ulaşmakla “sanayi, bilgi ve akıl toplumu”nu da oluşturacaklarını dayatır. Fakat bunun bir ilerleme oluşunun nasıl tespit edildiğini bize söylemez. Postmodernistler ve antimodernistler için modernliğin ilerleme ideolojisi ancak insana karşı bir ilerlemedir. İlerlemeden faydalanan kesimlerin kimler olduğu, toplumların bütün kesimlerinin bundan yararlanıp yararlanmadığı gibi açığa çıkmamış hususlar, ilerlemeci anlayışa sahip kişileri suskunluğa itecek kadar ciddi boyutlara ulaşmış bulunmaktadırlar. İlerleme'nin ne olduğu tartışıla dursun; bu konuda ortaya konulması çok önemli olan başka bir konu da ilerleme hülyası uğruna nelerin ortaya konulup, nelerin riske edildiğidir. Bilim ve teknoloji adına ortaya konan her şey ilerleme içine dahil edilecek midir? Toplumsal şartların optimizasyonu bize adaletli bir hayatı getirmekten uzaktır. Endüstrileşme tarih boyunca görülmemiş hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İlerlemenin daha çok üretme ve daha hızlı tüketme olarak algılandığı modern toplum kaynakların tükenmez olduğu düşüncesiyle başladıkları halde, şimdi hammaddenin kısıtlı olduğu gerçeğine kafasını çarpmış durumdadır. Tıbbın gelişme hızından daha fazla bir hastalık artış ivmesi ortaya çıkmıştır. Büyük dünya savaşları, Nuh Tufanı'ndan beridir en kapsamlı tabiî felaketler, sağlık yönünden zaâfiyet içerisinde bulunan nesiller hep modern çağların defter-i amâline yazılacak günahlardır. Tarihin hiç bir devrinde insanların büyük kısmı bugünkü gibi açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmamışlardır. Charles Darwin'in biyolojik ilerlemeyi esas alan görüşü de, Karl Marks'ın kölelik-feodalite-kapitalizm-sosyalizm-komünizm şeklinde adımlandırdığı toplumsal ilerleme (yada değişme) ideolojisi de artık tükenmiş ideolojiler literatürüne katılmış durumdadırlar. Eskiler için eğitim demek ezelî ve ebedî hakikâtlerin aktarılması ve hayata dair bir kısım pratik bilgilerin verilmesi demektir. Bu dâimîci anlayışın karşısına devamlı sorgulanıp bilimsel veriler ile yeniden ve yeniden reforme edilen bir eğitim sistemini diken modern ilerlemeci görüş, birbirini tenkîs ve tekzîb eden teorilerin çoğalması sonucunda eğitim konusunda da tam bir kaosu yaşamaktadır. Bir zamanlar sadece rasyonel olan şeyleri baz alarak insanlığı eğitmeyi dikte eden modernizm, artık rasyonellik ve pozitiflik gibi hususlara iman derecesinde güvenmeyi geride bırakan çağdaş entelektüeller karşısında zaâfiyet içerisindedir. Bize ilerlemeyi hep insan olmamızı anlamlı kılan parçalarımızdan vazgeçmek ve iman gibi lüks işlerden olabildiğince kaçınmak olarak tarif eden modernite ıslâhı mümkün olmayan bir bataklığı andrmaktadır. İlerleme hayallerimizin tükenişi ise ne yazık ki başka bir bahara diyemeyeceğimiz bir çağa, kıyametin kapımızı çaldığı bir zamana denk düşmüştür. (1)Comte'a göre insanlık tarihinin geçirmiş olduğu üç dönem vardır : A- Teolojik dönem b-Metâfizik dönem c-Pozitif dönem. Artık insanlık niçinlerle değil nasıllarla uğraşmalı yani pozitivist olarak yaşamalıdır.