HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
İLK ÜÇ YIL
ve
İLK MÜSLÜMANLAR
Gizli ve Ferdi Dâvet:
Resulullah Aleyhisselâm insanları uyandırma emrini alınca tebliğ işine bir anda ve bütün gücüyle başlamadı. Temkinli, tedbirli ve ihtiyatlı davrandı. Dâvetini ilk önce mümkün olduğu kadar gizli tutmaya çalıştı, bu ferdî ve gizli çalışmalar üç sene devam etti.
Hiç şüphesiz ki onun bu ilk yıllarda İslâm’a dâveti gizli tutması, kendi canından korkusu sebebiyle değildir. Kendisini bu dâvetle vazifelendiren ve peygamber olarak seçen Allah-u Teâlâ’nın insanlardan korumaya kâdir olduğuna kesinlikle inanıyordu. İlk günden itibaren dâveti alenî olarak açıklaması emredilseydi, elbette alenî yapardı. Fakat Allah-u Teâlâ, vazifesini gizli olarak sürdürmesini, ancak çok güvendiği kimselere açmasını ilham etmişti.
Bu da her asırdaki İslâm dâvetçilerinin, içinde yaşadıkları asrın durumuna göre zâhirî sebep ve tedbirlere başvurmalarının, alenîliği veya gizliliği tercih etmelerinin meşru olduğuna dâir bir ölçü idi.
Bu ilk yıllarda akrabalarından başlayarak, yakın çevresindeki dostlarını gizlice İslâm’a dâvet etmiştir.
Hazret-i Hatice -R. Anhâ-:
İlk olarak Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’e durumu açtı, yeni gelen vahyi anlattı. “Kimi dâvet edeyim, beni kim tasdik eder?” diye endişesini arzedince: “Yâ Resulellah! Seni ben tasdik ederim.”karşılığını aldı ve ilk iman eden o oldu. İlk iman edenin kadın olmasındaki şeref, kadınlığa ve kadınlara ebediyyen yeter.
Kureyş kadınlarının içinde soyca en üstünü, servetçe en zengini olan, işini çok iyi bilen ve sıkı tutan Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ-; nübüvvet geldiği pazartesi gününün sonuna doğru herkesten önce Resulullah Aleyhisselâm’la namaz kılmak şerefine de ermişti.
Beş vakit namaz Hicret’ten birbuçuk yıl önce Miraç gecesinde farz kılınmıştır. Fakat Resulullah Aleyhisselâm Miraç’tan önce de arkadaşları ile namaz kılmıştır.
Şöyle ki;
Cebrâil Aleyhisselâm gelip Resulullah Aleyhisselâm’a abdest almasını ve namaz kılmasını öğretmiş, o da Cebrâil Aleyhisselâm’dan gördüğü şekil üzere Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ-ya öğretmiştir.
Hazret-i Ali -R. Anh-:
Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ-dan sonra Resulullah Aleyhisselâm’a inanan ve onunla birlikte namaz kılan Hazret-i Ali -radiyallahu anh- idi. Nitekim:
“Resulullah Aleyhisselâm pazartesi günü peygamber oldu, ben de salı günü müslüman oldum.” buyurmuşlardır.
Müslüman olduğu zaman on yaşlarında bulunuyordu. Resulullah Aleyhisselâm’la, Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’in namaz kılıp secde ettiklerini görünce, bu yaptıkları işin ne olduğunu sordu. Resulullah Aleyhisselâm ona müslümanlığı anlattı. Fakat o: “Bu dini şimdiye kadar hiç işitmedim. Ben babama danışmadıkça hiçbir iş yapmam.” dedi.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Yâ Ali! Sana söylediğimi yaparsan yap, müslüman olmayacaksan bu işi gizli tut.” buyurdu.
Allah-u Teâlâ o gece kalbine İslâm sevgisini düşürdü. “Allah beni yaratırken Ebu Tâlib’e hiç sormadı, ben Allah’a iman etmek için neden ona sormaya lüzum göreyim?” dedi ve sabahleyin gelerek müslüman oldu.
Hazret-i Zeyd -R. Anh-:
Hazret-i Ali -radiyallahu anh-den sonra Resulullah Aleyhisselâm’ın azatlı kölesi ve evlâtlığı Zeyd bin Hârise -radiyallahu anh- müslüman olmuş ve namaz kılmıştır. Onunla birlikte inananların adedi üç oldu ve hepsi de hane-i saâdette bulunuyordu.
Hazret-i Zeyd -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm’ın himayesi altında her türlü fedakârlığı yapmış, sadâkatten bir an bile ayrılmamıştı.
Hazret-i Ebu Bekir -R. Anh-:
Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah Aleyhisselâm’ın câhiliyet devrinde en yakın ve en samimi arkadaşı idi. Zengin, dürüst ve itibarlı bir tüccardı. Güzel ahlâk sahibiydi, cömertliği ve iyilikleri ile tanınırdı. Kavmi içinde sevilen, sayılan, mütevazi, halim-selim bir insandı. Câhiliyette bile hiç puta tapmamış, içki içmemişti. Putlardan nefret ederdi. Resulullah Aleyhisselâm âilesi ve akrabaları dışındakilerden ilk olarak onu İslâm’a dâvet etti. O da hiç tereddütsüz kabul etti. Vefatına kadar da yanından hiç ayrılmadı.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz onun hakkında:
“Ebu Bekir müstesna, İslâm’a dâvet ettiğim herkes önce bir tereddüt geçirdi.” buyurmuştur.
Gizli tebliğ sırasında onun şahsiyeti ve nüfuzu çok faydalı oldu. Mesleği olan ticaret sayesinde sayısız dostlar kazanmıştı. Bunlardan en güvendiği kimselere İslâm’ı tanıttı, neticede birçok kimseler onun gayret ve delâletiyle müslüman oldular. Osman bin Affan, Abdurrahman bin Avf, Talha bin Ubeydullah, Sa’d bin Ebi Vakkas, Zübeyr bin Avvam... gibi mübeccel şahsiyetlerin hidayetine hep o vesile olmuştur. Herkesten önce müslüman olan bu beş kişi, imanlarında sebat etmişler, İslâm’a büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.
Müslüman olan diğer kimseler de, kendi yakın çevrelerinde İslâmiyet’i yaymaya çalıştılar. Mekke halkı birer birer puta tapıcılığı bırakıyor, müslümanların sayısı gittikçe artıyordu. Allah-u Teâlâ’dan açık tebliğ emri gelmediği için şimdilik bu iş gizli yürütülüyordu.
Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-: “Yâ Resulellah! Artık meydana çıkalım!” diye izin istemişti. “Henüz azız.” buyurarak müsaade etmediler.
Bilâl-i Habeşî -R. Anh-:
İslâm’da ilk ezanı okuyan Bilâl-i Habeşî -radiyallahu anh-, Resulullah Aleyhisselâm’ın halkı gizlice dâvete başladığı sıralarda, aslında köle olmasına rağmen annesi Hamâme -radiyallahu anhâ- ile birlikte müslüman oldu. Mekke’de müşriklere karşı müslümanlıklarını açıkça söylemekten çekinmeyen yedi kişiden birisi idi. Dininden döndürülmek, Lât ve Uzzâ adı andırılmak için en ağır işkencelere maruz bırakıldı. Fakat o her defasında: “Rabb’im Allah’tır, O birdir!” diyerek bu dayanılmaz işkencelere imanı ile göğüs gerdi.
Resulullah Aleyhisselâm onun bu şekilde işkence görmesine son derece üzülürdü. Nihayet Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- tarafından Ümeyye bin Halef’ten satın alınarak işkenceden ve kölelikten kurtarıldı.
Ebu Fükeyhe -radiyallahu anh- de ilk sıralarda müslüman olanlardan ve dinlerinden döndürülmek için en ağır işkencelere uğratılanlardandır. Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- onu da satın alıp azat etti.
Zübeyr bin Avvam -R. Anh-:
Resulullah Aleyhisselâm’ın halası Hazret-i Safiye -radiyallahu anhâ-nın oğlu olan Zübeyr -radiyallahu anh-, müslüman olduğunda onbeş yaşındaydı. Babası Avvam ise Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’in kardeşidir. Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in dâveti ile İslâm’a girenlerin dördüncüsüdür. Daha sonra Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in kızı Hazret-i Esmâ -radiyallahu anhâ- ile evlenmiştir. Allah yolunda ilk defa kılıç çekerek Resulullah Aleyhisselâm’ın duâsını alan o olduğu gibi, kendilerinden râzı olarak ayrıldığı altı Sahabî’den birisidir.
Diğer müslümanlar gibi, o da müşriklerin ezâ ve cefâlarına mâruz kalmıştı. Resulullah Aleyhisselâm’la birlikte bütün savaşlara katılmış, büyük kahramanlıklar göstermişti. Bedir günü vücudunda yara almadık bir yer kalmamıştı. Resulullah Aleyhisselâm meleklerin o gün Zübeyr -radiyallahu anh-in simâsında olarak savaşa katıldıklarını söylemiştir.
Cemel vakasında şehit edildi.
Kadınların En Hayırlısı:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e indirilen vahye ilk olarak inanan ve onu peygamberliği husûsunda tasdik ederek, kendisine hayatı boyunca destek olan Hazret-i Hatîce -radiyallâhu anhâ- Vâlidemiz’in, ind-i nebevî’de fazîlet ve kıymeti çok büyüktü.
Hazret-i Âişe -radiyallâhu anhâ- Vâlidemiz’den rivâyet edildiğine göre, şöyle söylemiştir:
"‘Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hatîce’yi her zaman över ve anardı. Bir gün yine hürmetle onun ismini anmıştı. Beni bir kıskançlık tuttu da; ‘Hatîce ihtiyar bir kadındı. Allah sana ondan daha hayırlısını verdi!’ dedim.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- benim bu sözümden hoşlanmadı ve yemin ederek;
‘Hayır! Ben ondan daha hayırlısına nâil olmuş değilim! Çünkü; herkes münkir iken, o mü’min idi. İnsanlar beni yalanladığı zaman, o beni tasdîk etti. Herkes beni mahrum bıraktığı zaman, o bana malı ile yardım etti. Ayrıca Allah bana ondan evlât da ihsân eyledi!’ buyurdu."
Bunun üzerine Hazret-i Âişe -radiyallâhu anhâ- yaptığından çok büyük bir pişmanlık duydu ve kendi kendine; "Bundan sonra Hatîce’den bahsedilirken kıskançlık ve hürmetsizlik etmeyeceğim!" dedi. (Buhârî, Edeb: 73; Müslim, Fedâilu's-Sahâbe: 73, 74; Tirmizî, Menâkıb: 3885)
"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
İLK ÜÇ YIL
ve
İLK MÜSLÜMANLAR
Gizli ve Ferdi Dâvet:
Resulullah Aleyhisselâm insanları uyandırma emrini alınca tebliğ işine bir anda ve bütün gücüyle başlamadı. Temkinli, tedbirli ve ihtiyatlı davrandı. Dâvetini ilk önce mümkün olduğu kadar gizli tutmaya çalıştı, bu ferdî ve gizli çalışmalar üç sene devam etti.
Hiç şüphesiz ki onun bu ilk yıllarda İslâm’a dâveti gizli tutması, kendi canından korkusu sebebiyle değildir. Kendisini bu dâvetle vazifelendiren ve peygamber olarak seçen Allah-u Teâlâ’nın insanlardan korumaya kâdir olduğuna kesinlikle inanıyordu. İlk günden itibaren dâveti alenî olarak açıklaması emredilseydi, elbette alenî yapardı. Fakat Allah-u Teâlâ, vazifesini gizli olarak sürdürmesini, ancak çok güvendiği kimselere açmasını ilham etmişti.
Bu da her asırdaki İslâm dâvetçilerinin, içinde yaşadıkları asrın durumuna göre zâhirî sebep ve tedbirlere başvurmalarının, alenîliği veya gizliliği tercih etmelerinin meşru olduğuna dâir bir ölçü idi.
Bu ilk yıllarda akrabalarından başlayarak, yakın çevresindeki dostlarını gizlice İslâm’a dâvet etmiştir.
Hazret-i Hatice -R. Anhâ-:
İlk olarak Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’e durumu açtı, yeni gelen vahyi anlattı. “Kimi dâvet edeyim, beni kim tasdik eder?” diye endişesini arzedince: “Yâ Resulellah! Seni ben tasdik ederim.”karşılığını aldı ve ilk iman eden o oldu. İlk iman edenin kadın olmasındaki şeref, kadınlığa ve kadınlara ebediyyen yeter.
Kureyş kadınlarının içinde soyca en üstünü, servetçe en zengini olan, işini çok iyi bilen ve sıkı tutan Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ-; nübüvvet geldiği pazartesi gününün sonuna doğru herkesten önce Resulullah Aleyhisselâm’la namaz kılmak şerefine de ermişti.
Beş vakit namaz Hicret’ten birbuçuk yıl önce Miraç gecesinde farz kılınmıştır. Fakat Resulullah Aleyhisselâm Miraç’tan önce de arkadaşları ile namaz kılmıştır.
Şöyle ki;
Cebrâil Aleyhisselâm gelip Resulullah Aleyhisselâm’a abdest almasını ve namaz kılmasını öğretmiş, o da Cebrâil Aleyhisselâm’dan gördüğü şekil üzere Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ-ya öğretmiştir.
Hazret-i Ali -R. Anh-:
Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ-dan sonra Resulullah Aleyhisselâm’a inanan ve onunla birlikte namaz kılan Hazret-i Ali -radiyallahu anh- idi. Nitekim:
“Resulullah Aleyhisselâm pazartesi günü peygamber oldu, ben de salı günü müslüman oldum.” buyurmuşlardır.
Müslüman olduğu zaman on yaşlarında bulunuyordu. Resulullah Aleyhisselâm’la, Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’in namaz kılıp secde ettiklerini görünce, bu yaptıkları işin ne olduğunu sordu. Resulullah Aleyhisselâm ona müslümanlığı anlattı. Fakat o: “Bu dini şimdiye kadar hiç işitmedim. Ben babama danışmadıkça hiçbir iş yapmam.” dedi.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Yâ Ali! Sana söylediğimi yaparsan yap, müslüman olmayacaksan bu işi gizli tut.” buyurdu.
Allah-u Teâlâ o gece kalbine İslâm sevgisini düşürdü. “Allah beni yaratırken Ebu Tâlib’e hiç sormadı, ben Allah’a iman etmek için neden ona sormaya lüzum göreyim?” dedi ve sabahleyin gelerek müslüman oldu.
Hazret-i Zeyd -R. Anh-:
Hazret-i Ali -radiyallahu anh-den sonra Resulullah Aleyhisselâm’ın azatlı kölesi ve evlâtlığı Zeyd bin Hârise -radiyallahu anh- müslüman olmuş ve namaz kılmıştır. Onunla birlikte inananların adedi üç oldu ve hepsi de hane-i saâdette bulunuyordu.
Hazret-i Zeyd -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm’ın himayesi altında her türlü fedakârlığı yapmış, sadâkatten bir an bile ayrılmamıştı.
Hazret-i Ebu Bekir -R. Anh-:
Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah Aleyhisselâm’ın câhiliyet devrinde en yakın ve en samimi arkadaşı idi. Zengin, dürüst ve itibarlı bir tüccardı. Güzel ahlâk sahibiydi, cömertliği ve iyilikleri ile tanınırdı. Kavmi içinde sevilen, sayılan, mütevazi, halim-selim bir insandı. Câhiliyette bile hiç puta tapmamış, içki içmemişti. Putlardan nefret ederdi. Resulullah Aleyhisselâm âilesi ve akrabaları dışındakilerden ilk olarak onu İslâm’a dâvet etti. O da hiç tereddütsüz kabul etti. Vefatına kadar da yanından hiç ayrılmadı.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz onun hakkında:
“Ebu Bekir müstesna, İslâm’a dâvet ettiğim herkes önce bir tereddüt geçirdi.” buyurmuştur.
Gizli tebliğ sırasında onun şahsiyeti ve nüfuzu çok faydalı oldu. Mesleği olan ticaret sayesinde sayısız dostlar kazanmıştı. Bunlardan en güvendiği kimselere İslâm’ı tanıttı, neticede birçok kimseler onun gayret ve delâletiyle müslüman oldular. Osman bin Affan, Abdurrahman bin Avf, Talha bin Ubeydullah, Sa’d bin Ebi Vakkas, Zübeyr bin Avvam... gibi mübeccel şahsiyetlerin hidayetine hep o vesile olmuştur. Herkesten önce müslüman olan bu beş kişi, imanlarında sebat etmişler, İslâm’a büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.
Müslüman olan diğer kimseler de, kendi yakın çevrelerinde İslâmiyet’i yaymaya çalıştılar. Mekke halkı birer birer puta tapıcılığı bırakıyor, müslümanların sayısı gittikçe artıyordu. Allah-u Teâlâ’dan açık tebliğ emri gelmediği için şimdilik bu iş gizli yürütülüyordu.
Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-: “Yâ Resulellah! Artık meydana çıkalım!” diye izin istemişti. “Henüz azız.” buyurarak müsaade etmediler.
Bilâl-i Habeşî -R. Anh-:
İslâm’da ilk ezanı okuyan Bilâl-i Habeşî -radiyallahu anh-, Resulullah Aleyhisselâm’ın halkı gizlice dâvete başladığı sıralarda, aslında köle olmasına rağmen annesi Hamâme -radiyallahu anhâ- ile birlikte müslüman oldu. Mekke’de müşriklere karşı müslümanlıklarını açıkça söylemekten çekinmeyen yedi kişiden birisi idi. Dininden döndürülmek, Lât ve Uzzâ adı andırılmak için en ağır işkencelere maruz bırakıldı. Fakat o her defasında: “Rabb’im Allah’tır, O birdir!” diyerek bu dayanılmaz işkencelere imanı ile göğüs gerdi.
Resulullah Aleyhisselâm onun bu şekilde işkence görmesine son derece üzülürdü. Nihayet Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- tarafından Ümeyye bin Halef’ten satın alınarak işkenceden ve kölelikten kurtarıldı.
Ebu Fükeyhe -radiyallahu anh- de ilk sıralarda müslüman olanlardan ve dinlerinden döndürülmek için en ağır işkencelere uğratılanlardandır. Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- onu da satın alıp azat etti.
Zübeyr bin Avvam -R. Anh-:
Resulullah Aleyhisselâm’ın halası Hazret-i Safiye -radiyallahu anhâ-nın oğlu olan Zübeyr -radiyallahu anh-, müslüman olduğunda onbeş yaşındaydı. Babası Avvam ise Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’in kardeşidir. Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in dâveti ile İslâm’a girenlerin dördüncüsüdür. Daha sonra Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in kızı Hazret-i Esmâ -radiyallahu anhâ- ile evlenmiştir. Allah yolunda ilk defa kılıç çekerek Resulullah Aleyhisselâm’ın duâsını alan o olduğu gibi, kendilerinden râzı olarak ayrıldığı altı Sahabî’den birisidir.
Diğer müslümanlar gibi, o da müşriklerin ezâ ve cefâlarına mâruz kalmıştı. Resulullah Aleyhisselâm’la birlikte bütün savaşlara katılmış, büyük kahramanlıklar göstermişti. Bedir günü vücudunda yara almadık bir yer kalmamıştı. Resulullah Aleyhisselâm meleklerin o gün Zübeyr -radiyallahu anh-in simâsında olarak savaşa katıldıklarını söylemiştir.
Cemel vakasında şehit edildi.
Kadınların En Hayırlısı:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e indirilen vahye ilk olarak inanan ve onu peygamberliği husûsunda tasdik ederek, kendisine hayatı boyunca destek olan Hazret-i Hatîce -radiyallâhu anhâ- Vâlidemiz’in, ind-i nebevî’de fazîlet ve kıymeti çok büyüktü.
Hazret-i Âişe -radiyallâhu anhâ- Vâlidemiz’den rivâyet edildiğine göre, şöyle söylemiştir:
"‘Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hatîce’yi her zaman över ve anardı. Bir gün yine hürmetle onun ismini anmıştı. Beni bir kıskançlık tuttu da; ‘Hatîce ihtiyar bir kadındı. Allah sana ondan daha hayırlısını verdi!’ dedim.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- benim bu sözümden hoşlanmadı ve yemin ederek;
‘Hayır! Ben ondan daha hayırlısına nâil olmuş değilim! Çünkü; herkes münkir iken, o mü’min idi. İnsanlar beni yalanladığı zaman, o beni tasdîk etti. Herkes beni mahrum bıraktığı zaman, o bana malı ile yardım etti. Ayrıca Allah bana ondan evlât da ihsân eyledi!’ buyurdu."
Bunun üzerine Hazret-i Âişe -radiyallâhu anhâ- yaptığından çok büyük bir pişmanlık duydu ve kendi kendine; "Bundan sonra Hatîce’den bahsedilirken kıskançlık ve hürmetsizlik etmeyeceğim!" dedi. (Buhârî, Edeb: 73; Müslim, Fedâilu's-Sahâbe: 73, 74; Tirmizî, Menâkıb: 3885)
"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
Son düzenleme: