Devlete ait bazı gelirlerin tahsili; kefil gösterilmek ve bedeli muayyen taksitlerle ödenmek üzere alınması anlamında kullanılan bir deyim. Çoğulu iltizamat'tır. Bu türlü taahhüde girmiş olanlara "mültezim" denir.
Osmanlı devletinin kuruluşu sıralarında ele geçirilen yerlerin arazisi tespit edilerek geliri tımar ve has adıyla sipahilere, zaimlere, emirlere, vezirlere; "arpalık" adıyla sancak beylerine, kale dizdarlarıyla muhafızlarına; "tahsisat" adıyla bazı vakıflara ve "mâlikâne" adıyla yararlıkları görülen gâzilere tahsis edilir, bir kısmı da "hass-ı hümayun" adıyla devlet uhdesinde bırakılırdı.
Hammer iltizam usulünün başlangıcını (III, 109). Fatih devrinde Rum Mehmed Paşanın sadrazamlığı zamanı olarak belirtir (Osmanlı Tarihi). Havass-ı hümâyun nâmına yazılı yerlerin öşür gelirleri, rüsum, maden ve benzerleri önceleri kethüdâlar ve eminler tarafından tahsil ettirilirdi. Sonraları sıkıntı başgösterip, paraya şiddetle ihtiyaç meydana gelince "havass-ı hümâyunlar"ın bir veya bir kaç yıllığı "İltizâmât"; sahipsiz kalan tımar ve zametler de iki yıllığı "mukâtaat" adıyla mültezimlere ihale yoluyla verilmek ve bedelleri sarraflar vasıtasıyla hazineye alınmak usulü uygulanmıştır. Hatta para darlığı arttıkça daha ileri gidilerek, bunların kayıtlı bedellerinin birkaç yıllığına, peşin bir para tayin edilerek toptan alınmış ve bunlar "mâlikâne" suretiyle isteklilerine satılmıştır.
Mültezimlerin, bir aralık taahhütlerini yerine getirmemeleri üzerine, hazînenin hakkını korumak için, güvenilir bir sarrafı kefil göstermesi usulü getirildi. Hazinece kefaleti kabul edilebilecek sarraflara "Kuyruklu" denilen imtiyazlı birer senet verildi. Bunlara "kuyruklu sarraflar" adı verildi. Hazine taksitlerinin vade tarihi geldiğinde mültezimler aranmaz, sarraflara başvurularak onlardan tahsil edilirdi.
Mültezimler kendilerine ihale edilen gelirlerin tahsil ve takibinde ileri gide gide hükümet içinde hükümet halini aldılar; devlete ve halka büyük kötülük yaptılar.
Sonunda iltizam usulü, Tanzimât'tan sonra kaldırılmış, vergilerin doğrudan doğruya tahsiline karar verilmiş ise de, bu yasak devam edememiş; bundan sonra yeniden iltizam usulünün uygulamasına geçilerek Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar bu usul devam etmiştir.
Hamdi YUSUFOĞLU
Osmanlı devletinin kuruluşu sıralarında ele geçirilen yerlerin arazisi tespit edilerek geliri tımar ve has adıyla sipahilere, zaimlere, emirlere, vezirlere; "arpalık" adıyla sancak beylerine, kale dizdarlarıyla muhafızlarına; "tahsisat" adıyla bazı vakıflara ve "mâlikâne" adıyla yararlıkları görülen gâzilere tahsis edilir, bir kısmı da "hass-ı hümayun" adıyla devlet uhdesinde bırakılırdı.
Hammer iltizam usulünün başlangıcını (III, 109). Fatih devrinde Rum Mehmed Paşanın sadrazamlığı zamanı olarak belirtir (Osmanlı Tarihi). Havass-ı hümâyun nâmına yazılı yerlerin öşür gelirleri, rüsum, maden ve benzerleri önceleri kethüdâlar ve eminler tarafından tahsil ettirilirdi. Sonraları sıkıntı başgösterip, paraya şiddetle ihtiyaç meydana gelince "havass-ı hümâyunlar"ın bir veya bir kaç yıllığı "İltizâmât"; sahipsiz kalan tımar ve zametler de iki yıllığı "mukâtaat" adıyla mültezimlere ihale yoluyla verilmek ve bedelleri sarraflar vasıtasıyla hazineye alınmak usulü uygulanmıştır. Hatta para darlığı arttıkça daha ileri gidilerek, bunların kayıtlı bedellerinin birkaç yıllığına, peşin bir para tayin edilerek toptan alınmış ve bunlar "mâlikâne" suretiyle isteklilerine satılmıştır.
Mültezimlerin, bir aralık taahhütlerini yerine getirmemeleri üzerine, hazînenin hakkını korumak için, güvenilir bir sarrafı kefil göstermesi usulü getirildi. Hazinece kefaleti kabul edilebilecek sarraflara "Kuyruklu" denilen imtiyazlı birer senet verildi. Bunlara "kuyruklu sarraflar" adı verildi. Hazine taksitlerinin vade tarihi geldiğinde mültezimler aranmaz, sarraflara başvurularak onlardan tahsil edilirdi.
Mültezimler kendilerine ihale edilen gelirlerin tahsil ve takibinde ileri gide gide hükümet içinde hükümet halini aldılar; devlete ve halka büyük kötülük yaptılar.
Sonunda iltizam usulü, Tanzimât'tan sonra kaldırılmış, vergilerin doğrudan doğruya tahsiline karar verilmiş ise de, bu yasak devam edememiş; bundan sonra yeniden iltizam usulünün uygulamasına geçilerek Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar bu usul devam etmiştir.
Hamdi YUSUFOĞLU