Beklenen İmam. İmamiyye Şiâsı da denilen İsnâ-Aşeriyye (Oniki İmamcılık) mezhebinde onikinci imam. Gerçek adı Muhammed b. Hasan el-Askerî, künyesi Hz. Peygamber'in künyesi, yani Ebu'l-Kasım'dır (d. 15 Şaban 255/30 Temmuz 869 Samarra). İsnâ-aşeriyye geleneklerine göre adı söylenmez, yalnız lakaplarıyla anılır. Lakabı anıldıktan sonra "Accelallahu ferecehu" (Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın) denir. Birçok lakabı vardır. Bunların başlıcaları Sahibü'z-Zaman (Zamanın Sahibi), Sahibü'd-Dar (Yurdun Sahibi), el-Kâim (Ayakta Duran), el-Hüccet (Kesin Delil), el-Hâtim (Hatmeden, Sona Erdiren), Nahiyetü'l-Mukaddese (Kutlanmış Yön), el-Hâdi (Hidayete Sevkeden), el-Mehdî (Hidayet Olunmuş) ve el-Muntazar'dır (Beklenen). Genellikle el-Mehdî ve el-Muntazar olarak anılır. İmam-ı Muntazar inancı, bir-iki küçük farkla Sünnî dünyada benimsenen Mehdî inancına benzemektedir.
İsna aşeriyye ya da İmamiyye Şia'sının anlayışına göre, Onikinci İmam Muhammed b. Hasan el-Askerî, Samarra'da doğdu. Babası Hasan el-Askerî, ölümünden önce onu yakınlarına göstermiş, onları müjdelemiş ve "sahibiniz budur" demiştir. Hasan el-Askerî'nin ölümünden (260/873) sonra, babasının cenaze namazını kıldıran İmam-ı Muntazar, evlerindeki serdaba girerek gizlenmiştir. Bu gizleniş 328/940 yılına kadar sürmüştür. Gaybet-i Suğra (Küçük Gizlilik) dönemi denilen bu süre içinde el-Muntazar, bağlıları ile ilişkilerini Nüvvâb-ı Erbaa (Dört Naib) ya da Süfera-i Erbaa (Dört Elçi) denilen dört kişi aracılığı ile sürdürmüştür. 328/940 yılında bağlılarına Tevkiy denilen kısa bir talimatname göndererek tüm ilişkilerini kesmiş, Gaybet-i Kübra denilen büyük gizlilik dönemine girmiştir. Son tevki'înde, "Yeniden yeniye ortaya çıkan olaylarda hadislerimizi rivayet edenlere başvurun; çünkü onlar sizin üzerinizde hüccetimdir benim, ben de onlara Allah'ın hüccetiyim. Gaybetim zamanında benden faydalanmak, bulut altına girdiği zaman güneşten faydalanmaya benzer. Yıldızlar nasıl gök ehline amansa, ben de yeryüzündekilere amanım; onlar benimle esenleşirler. Soru kapısını kapatın, size gerekmeyen şeyleri sormayın, bilmediğiniz şeylerin üstüne düşmeyin" diyen el-Muntazar, halen yaşamakta ve gelmesi beklenmektedir.
Sünnî dünyada Kıyametten önce geleceğine inanılan Mehdiye ilişkin tüm kabul ve rivayetler, İsna-Aşeriyye Şiasınca gelmesi beklenen İmam-ı Muntazar'a yorumlanır. Şiî hadis derlemelerinde Sünnî rivayetlerle çakışan ya da küçük farklar taşıyan çok sayıda rivayet yeralır. Bu rivayetlere göre İmam-ı Muntazar'ın ortaya çıkmasından önce küçük ve büyük olmak üzere birtakım alametler görülecektir. Hemen tümü çıkmış olan küçük alametlerin başlıcaları inançsızlığın hüküm sürmesi; rüşvet ve faizin helâl sayılması; namazın kaybolması; emr bi'l-maruf ve nehy ani'l-münker (iyiliği emretme, kötülüğü engelleme) görevinin yerine getirilememesi; haramların helâl bilinmesi; zulmün yayılması; müminlerin umutsuzluğa düşmesi; Kur'an'dan yalnız ders, İslâm'dan yalnız isim kalması; kan dökmenin önemsiz sayılmasıdır. Büyük alametlerin başlıcaları da mehdilik iddiasıyla birçok kişinin ortaya çıkması; Nefsi Zekiyye denilen bir kişinin Mekke'de şehit edilmesi, bulaşıcı hastalıklarla birçok kişinin telef olması; halkın yarısından fazlasını kırıp geçirecek savaşlar kopması; Süfyânî denilen bir zalimin ortaya çıkması ve adamlarıyla birlikte Mekke ile Medine arasında yere batması; Ramazan ayında uyuyanları uyandıracak, uyanıkları dehşete düşürecek şiddetli bir sesin onu bildirmesi; birbiri ardınca güneş ve ay tutulmalarının olmasıdır. Bütün bu alametlerden sonra mehdi olan el-Muntazar gaybetten çıkarak gelecek; Bedir savaşında bulunan müslümanların sayısınca üçyüzon üç kişi Kâbe önünde kendisine biat edecek, arkasından bütün müminler uyacak; Hz. İsa gökten inerek arkasında namaz kılacak; zulmün ve yalanın temsilcisi olan Deccal öldürülecek; İslam bütün adalet ve gerçekliği ile dünyaya hakim olacaktır.
İmam-ı Muntazar inancı Şiî dünyada bir İntizar-ı Ferec (Zuhuru Bekleme) düşüncesinin doğmasına neden olmuştur. Bu düşünce Şiî müslümanlar arasında olaylar karşısında iki tür yaklaşımın benimsenmesine yolaçmıştır. Olumsuz olarak nitelenen ilk yaklaşıma göre İmam-ı Muntazar kötülüklerin en yoğun olduğu bir zamanda zuhur edeceği için kötülüklere karşı konulmamalı, toplumun düzeltilmesi ve İslâm'ın egemen kılınması yolunda çaba harcanmamalıdır. Çünkü, bu yoldaki çabalar İmam-ı Muntazar'ın zuhurunu geciktirecektir. Olumlu ve yapıcı olan ikinci yaklaşıma göre İmam-ı Muntazar'ın ortaya çıkışı hak ile batıl arasında süren bir dizi mücadelenin son halkasını oluşturur. Bu nedenle müminler pasif bir bekleyiş yerine kötülüklere karşı mücadele etmeli, İslam'ı topluma hakim kılmaya çalışmalıdırlar. İran'da gerçekleştirilen İslam devrimi, aynı zamanda, olumlu bekleyiş düşüncesinin diğerine baskın çıkışının da bir göstergesi kabul edilmiştir.
Ahmed ÖZALP
İsna aşeriyye ya da İmamiyye Şia'sının anlayışına göre, Onikinci İmam Muhammed b. Hasan el-Askerî, Samarra'da doğdu. Babası Hasan el-Askerî, ölümünden önce onu yakınlarına göstermiş, onları müjdelemiş ve "sahibiniz budur" demiştir. Hasan el-Askerî'nin ölümünden (260/873) sonra, babasının cenaze namazını kıldıran İmam-ı Muntazar, evlerindeki serdaba girerek gizlenmiştir. Bu gizleniş 328/940 yılına kadar sürmüştür. Gaybet-i Suğra (Küçük Gizlilik) dönemi denilen bu süre içinde el-Muntazar, bağlıları ile ilişkilerini Nüvvâb-ı Erbaa (Dört Naib) ya da Süfera-i Erbaa (Dört Elçi) denilen dört kişi aracılığı ile sürdürmüştür. 328/940 yılında bağlılarına Tevkiy denilen kısa bir talimatname göndererek tüm ilişkilerini kesmiş, Gaybet-i Kübra denilen büyük gizlilik dönemine girmiştir. Son tevki'înde, "Yeniden yeniye ortaya çıkan olaylarda hadislerimizi rivayet edenlere başvurun; çünkü onlar sizin üzerinizde hüccetimdir benim, ben de onlara Allah'ın hüccetiyim. Gaybetim zamanında benden faydalanmak, bulut altına girdiği zaman güneşten faydalanmaya benzer. Yıldızlar nasıl gök ehline amansa, ben de yeryüzündekilere amanım; onlar benimle esenleşirler. Soru kapısını kapatın, size gerekmeyen şeyleri sormayın, bilmediğiniz şeylerin üstüne düşmeyin" diyen el-Muntazar, halen yaşamakta ve gelmesi beklenmektedir.
Sünnî dünyada Kıyametten önce geleceğine inanılan Mehdiye ilişkin tüm kabul ve rivayetler, İsna-Aşeriyye Şiasınca gelmesi beklenen İmam-ı Muntazar'a yorumlanır. Şiî hadis derlemelerinde Sünnî rivayetlerle çakışan ya da küçük farklar taşıyan çok sayıda rivayet yeralır. Bu rivayetlere göre İmam-ı Muntazar'ın ortaya çıkmasından önce küçük ve büyük olmak üzere birtakım alametler görülecektir. Hemen tümü çıkmış olan küçük alametlerin başlıcaları inançsızlığın hüküm sürmesi; rüşvet ve faizin helâl sayılması; namazın kaybolması; emr bi'l-maruf ve nehy ani'l-münker (iyiliği emretme, kötülüğü engelleme) görevinin yerine getirilememesi; haramların helâl bilinmesi; zulmün yayılması; müminlerin umutsuzluğa düşmesi; Kur'an'dan yalnız ders, İslâm'dan yalnız isim kalması; kan dökmenin önemsiz sayılmasıdır. Büyük alametlerin başlıcaları da mehdilik iddiasıyla birçok kişinin ortaya çıkması; Nefsi Zekiyye denilen bir kişinin Mekke'de şehit edilmesi, bulaşıcı hastalıklarla birçok kişinin telef olması; halkın yarısından fazlasını kırıp geçirecek savaşlar kopması; Süfyânî denilen bir zalimin ortaya çıkması ve adamlarıyla birlikte Mekke ile Medine arasında yere batması; Ramazan ayında uyuyanları uyandıracak, uyanıkları dehşete düşürecek şiddetli bir sesin onu bildirmesi; birbiri ardınca güneş ve ay tutulmalarının olmasıdır. Bütün bu alametlerden sonra mehdi olan el-Muntazar gaybetten çıkarak gelecek; Bedir savaşında bulunan müslümanların sayısınca üçyüzon üç kişi Kâbe önünde kendisine biat edecek, arkasından bütün müminler uyacak; Hz. İsa gökten inerek arkasında namaz kılacak; zulmün ve yalanın temsilcisi olan Deccal öldürülecek; İslam bütün adalet ve gerçekliği ile dünyaya hakim olacaktır.
İmam-ı Muntazar inancı Şiî dünyada bir İntizar-ı Ferec (Zuhuru Bekleme) düşüncesinin doğmasına neden olmuştur. Bu düşünce Şiî müslümanlar arasında olaylar karşısında iki tür yaklaşımın benimsenmesine yolaçmıştır. Olumsuz olarak nitelenen ilk yaklaşıma göre İmam-ı Muntazar kötülüklerin en yoğun olduğu bir zamanda zuhur edeceği için kötülüklere karşı konulmamalı, toplumun düzeltilmesi ve İslâm'ın egemen kılınması yolunda çaba harcanmamalıdır. Çünkü, bu yoldaki çabalar İmam-ı Muntazar'ın zuhurunu geciktirecektir. Olumlu ve yapıcı olan ikinci yaklaşıma göre İmam-ı Muntazar'ın ortaya çıkışı hak ile batıl arasında süren bir dizi mücadelenin son halkasını oluşturur. Bu nedenle müminler pasif bir bekleyiş yerine kötülüklere karşı mücadele etmeli, İslam'ı topluma hakim kılmaya çalışmalıdırlar. İran'da gerçekleştirilen İslam devrimi, aynı zamanda, olumlu bekleyiş düşüncesinin diğerine baskın çıkışının da bir göstergesi kabul edilmiştir.
Ahmed ÖZALP