İnsan bu zamanda cemaatmi tarikatmı hangi yolu gidecek

  • Konuyu başlatan Kayıtsız Üye
  • Başlangıç tarihi
K

Kayıtsız Üye

Ziyaretçi
İnsan bu zamanda cemaatmi tarikatmı hangi yolu gidecek
 

Bursevi

Üye
Üye
Cemaat mi, tarikat mi sorusu yok.
İnsanın nasibi varsa, zaten çağrılıyor, o ayrı mesele.

Ama, bu dönemde, tarikatın hasını bulmak zor, iş orada.
Doğru dürüst, bid'at-hurafe yolunda olmayan tarikatı bulabilmek size kalmış.

Tarikat, nefsi terbiye yoludur; isteyen buyursun gelsin.
Mürşid-i kamil arasın.
Dediğim gibi: nasibi olan zaten çağrılıyor.

Lakin, tarikat şart değildir, cemaat de şart değildir.
Olsa, iyi olur.

- Bu arada, uzun süreden sonra, yeniden "kunfeyekun"
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
İnsan bu zamanda cemaatmi tarikatmı hangi yolu gidecek

[h=1]İslamı yaşamak için bir tarikata girmek şart mıdır?[/h]
Değerli kardeşimiz;
Bir Müslümanın gerçek mürşid ve rehberi Kur’ân-ı Kerim ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Bir Müslüman bu iki mukaddesi kendisine rehber alıp kılavuz edinirse, sırat-ı müstakimi bulmuş, kendisine doğru bir yol çizmiş olur. Zaten bunları rehber almayan insanın olsa olsa rehberi ve yol göstericisi şeytandır. Çünkü, kâinatta iyi ve kötülerin temsilcisi vardır. Üçüncü bir yol yoktur. Bir insanın rehberi, ya iyi ve iyilerin temsilcisi olan Peygamber Efendimiz (asm)'dir; ya da kötü ve kötülüklerin temsilcisi olan şeytan ve onun fahrî yardımcılarıdır.

Bununla birlikte, başta sahabiler olmak üzere müçtehidler, veliler İslâm ulemâsı da insanlara hak ve hakikatı gösteren, doğru yolu işaret eden rehber ve kılavuzlardır. Bunlar zaten ilim ve irfanlarını Kur’ân’dan, Peygamberden (a.s.m.) almaktadırlar. Ve birçokları yüzlerce, binlerce insanın hidâyete ermesine vesile olmuş, hizmet etmiş, dünya ve âhiret saadetine ermesine yardımda bulunmuşlardır.

Meselâ İmam-ı Âzam, İmam-ı Şâfii, İmam-ı Gazâlî, Abdülkadir Gaylânî, İmam-ı Rabbanî, Şah-ı Nakşıbend, Mevlâna ve asrımızda da Bediüzzaman Said Nursî bu mürşid ve rehber şahsiyetlerden bir kısmıdır. Bu mübarek zatların hayatları, hizmetleri incelenirse, büyüklükleri ve İslâm tarihindeki yeri kolayca görülecektir.

Evet, bir Müslüman bu zatların sözlerini, kitaplarını, hal ve hareketlerini, devam etmiş oldukları zikir ve evradı okuyabilir, taklid edebilir ve böylece İslâmî yaşayışını zenginleştirip nurlandırabilir. Böylece bu zatlar insana mürşid olur, rehber olur.

Bu zatları kötü gören, bir peygamber mirasçısı oldukları için imkân nisbetinde taklid etmeyen, tanımayanların da olsa olsa yol göstericisi şeytan ve kötü kimseler olur. Çünkü, bir Müslüman onları Kur’ân’a ve Peygambere uydukları için sevmekte, kitaplarını okumakta, istifâdeye çalışmaktadır.

İnsanın illa da bir tarikata bir cemaate girmesi, bir şeyhe intisap etmesi şart değildir. "Bir tarikat şeyhine veya cemaate bağlı değilse, İslamiyeti yaşayamaz." diye iddiada bulunmak doğru değildir.

Sorularla İslamiyet


Ayrıntılı Bilgi İçin Bakınız:
Tasavvuf ve Tarikat
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
İnsan bu zamanda cemaatmi tarikatmı hangi yolu gidecek

[h=1]Cemaatler? Bu gibi müesseseler islamda gerekli mi yoksa Kitap tek, Peygamber tek diye böyle şeylere kalkışmamak mı gerekir?[/h]
Değerli kardeşimiz;
Dünyadaki birlik ve beraberlikleri bir gözden geçirelim. İnsanın her tarafı göz olsa faydasız olur. Farklı farklı uzuvlar bir araya gelmiş ve hayat denen mu'cize ortaya çıkmıştır. Şimdi göz dese: "Gelin hep benim gibi olun." Bu söz hem zarardır, hem de imkansızdır. O halde bütün organların “hedefimiz bir olsun. Herkes kendi gücü nisbetinde vücuduna ve hayatının devamına hizmet edelim,” demesi en uygunudur.

Ayrıca toplumdaki farklı meslekler; ordudaki hava, kara, deniz gibi farklılıklarla aynı şekilde değerlendirilebilir.

Cemaat, tarikat, mezhep farklılıkları da bunun gibi düşünülebilir. Hepsi vücudun farklı azaları gibidir. Ama tek amaçları olmalı: "Allah rızası için şu insanlığa hizmet etmek." Hedef bir olunca isimlerin farklı olması önemli değildir.

Diğer önemli bir hususta bir birimizi tenkit etmek meselesi. Hani sorsanız birisine: Dünyanın en iyi annesi kimdir? Şüphesiz benim annem, diyecektir. Kendine göre bu cevapta haklıdır. Ama bu cevap dünyada başka annelerin güzel olmadığı manasına gelmez.

Bize de en güzel meslek, meşrep ve mezhep hangisidir diye sorulsa en güzel benimkidir diye biliriz. Diğerleri de böyle düşüne bilir. O zaman aradaki ayrılıklar düşmanlıklar kalkar.

Cemaatler toplumun manevi hayatını devam ettirmeye çalışan uzuvlar gibidir. Hedefleri bir olduğu müddetçe bu vazife taksiminden inşallah Allah’ın rızası çıkacaktır.

Bizim hayatımız Allah’tan olduğu gibi hayatımızın istikameti de yine Allah tarafından belirlenir. Yani insanın insan olması için ne gerekli ise yine Allah tarafından ortaya konulur. Bunun için ayrı bir otoriteye ihtiyaç yoktur. Bu nedenle Allah’ımızın koyduğu kaideleri sistemleştiren ve mücessemleştiren Peygamberlik müessesesi de elbette Allah tarafından kurulmakta ve idare edilmektedir.

Demek ki, başta kur’an sonra sünnet-i Peygamberi bizim önderimizdir. Bu iki menbadan istifade eden hak mezheplerimizde yine bizi Allah’a yaklaştıran dini müesseselerdir. Bunların ortaya koyduğu esas ve prensipler, tamamıyla kur’an ve hadis kaynaklıdır. Bundan dolayı bunlarda dinin ve islamın vazgeçilemez unsurlarıdır. Çünkü bir müçtehid bir söz söylediği vakit kendi namına değil, tamamıyla “ben kur’andan şunu böyle anladım” dengesi üzerinde kurduğundan Allah namına konuşur ve fetva verir.

Cemaatlere gelince, bunlarda tamamıyla İhlası ve rıza-i ilahiyi esas tutmak şartıyla yine dinden kabul edilmektedir. Zira bunların başında bulunan alim büyüklerimiz hayatlarının her safhasında “ben Allah’ın rızasını nasıl kazanırım? Bu insanları nasıl Allah ile barıştırabilirim?” muhasebesi hakimdir. Bu yüzden bu gibi insanların verecekleri her talimatta, Allah’ın koyduğu prensipler doğrultusunda Allah rızası olduğundan bunları da yine dinden kabul etmek gerekir.

Çünkü anlattıkları şeyler, genellikle Kur’an ve hadis kaynaklıdır. Madem bu gibi insanlar ve cemaatler kendilerinden değil dinden konuşuyorlar. Elbette şefkat tokatları gibi mü’minleri lakaytlıktan kurtaran ve ciddiyete sevk eden bazı ilahi kanunlardan bahs edecekler. Ve insanların başına gelen musibet ve sıkıntıların bazılarının, din hizmetinde ki tembellikten kaynaklandığını ifade edecekler.

Zaten Kur’an ve şeriatın bir kısmı mükafatı anlatırken bir kısmı da yapılan günahlara karşı mücazatı yani cezayı anlatmaktadır. Bunu bir İslam alimi anlatsa ve dindarların tembelliklerinden dolayı, musibetlere giriftar olacağını belirtse ve haber verse, bu tamamıyla şeriatın tarzı olur.
Sorularla İslamiyet
 
Üst