Kur'an-ı Kerîm'in yetmişaltıncı suresi. Otuzbir ayet; ikiyüzkırk kelime ve binelliüç harftir. Fasılası sadece "elif" harfidir. Surenin mekkî veya medenî oluşunda ihtilâf vardır. İşlenen konu açısından daha çok mekkî sûrelere benzemektedir. "İnsan" isminin yanında "Dehr", "Ebrâr", "Emşâc", "Hel Etâ" gibi isimleri de vardır.
Kıyamet ile ilgili durumları ve özellikle salih kimselerin ahirette kavuşacakları nimetleri anlatmayı hedef edinen süre, insanın dünya hayatına gelişini ve oradaki gelişimini özet olarak dile getirmek sûretiyle giriş yapar: "İnsan, anılmaya değer bir şey olacak kadar uzun bir zaman geçmedi mi? Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık. İmtihan etmek için onu işiten ve gören kıldık. Biz ona yolu gösterdik. İsteyen şükreder, isteyen de küfreder" (1-3).
"Biz kâfirler için zincirler, demir halkalar ve körüklenmiş bir ateş hazırladık" eyetiyle kâfirlerin âkibetine işaret edildikten sonra iyilerin âkibeti anlatılır:
"Sabrettiklerinden dolayı onları Cennet ve ipekle mükafatlandırmıştır! Orada koltuklara dayanırlar. Ne (yakıcı) güneş görürler orada, ne de dondurucu soğuk. Cennetin gölgeleri üzerlerine yaklaşmış, devşirmeleri (meyvaları) da aşağı eğildikçe eğilmiştir, Yanlarında gümüşten kaplar, billur kupalar dolaştırılır. Gümüşten kadehler ki onları türlü ölçü ve biçimlere koymuşlardır..."(12-22).
Bu iyiliklere kavuşmalarına sebep olarak da adaklarını yerine getirmeleri, kıyamet gününün hesabını yaparak ona göre hazırlık yapmaları, yetim ve yoksula sırf Allah rızası için infakta bulunmaları gösterilmektedir.
Sure, Kur'an'ın düşünen kimseler için bir öğüt olduğu her şeyin Allah'ın elinde olduğunu hatırlatan şu ayetlerle son bulur: "Bu (Kur'an) bir öğüttür. Dileyen rabbine varan bir yol tutar. Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz. Şüphesiz, Allah bilendir, hikmet sahibidir. Dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere de acı bir azap vardır" (29-31).
M. Sait ŞİMŞEK
Kıyamet ile ilgili durumları ve özellikle salih kimselerin ahirette kavuşacakları nimetleri anlatmayı hedef edinen süre, insanın dünya hayatına gelişini ve oradaki gelişimini özet olarak dile getirmek sûretiyle giriş yapar: "İnsan, anılmaya değer bir şey olacak kadar uzun bir zaman geçmedi mi? Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık. İmtihan etmek için onu işiten ve gören kıldık. Biz ona yolu gösterdik. İsteyen şükreder, isteyen de küfreder" (1-3).
"Biz kâfirler için zincirler, demir halkalar ve körüklenmiş bir ateş hazırladık" eyetiyle kâfirlerin âkibetine işaret edildikten sonra iyilerin âkibeti anlatılır:
"Sabrettiklerinden dolayı onları Cennet ve ipekle mükafatlandırmıştır! Orada koltuklara dayanırlar. Ne (yakıcı) güneş görürler orada, ne de dondurucu soğuk. Cennetin gölgeleri üzerlerine yaklaşmış, devşirmeleri (meyvaları) da aşağı eğildikçe eğilmiştir, Yanlarında gümüşten kaplar, billur kupalar dolaştırılır. Gümüşten kadehler ki onları türlü ölçü ve biçimlere koymuşlardır..."(12-22).
Bu iyiliklere kavuşmalarına sebep olarak da adaklarını yerine getirmeleri, kıyamet gününün hesabını yaparak ona göre hazırlık yapmaları, yetim ve yoksula sırf Allah rızası için infakta bulunmaları gösterilmektedir.
Sure, Kur'an'ın düşünen kimseler için bir öğüt olduğu her şeyin Allah'ın elinde olduğunu hatırlatan şu ayetlerle son bulur: "Bu (Kur'an) bir öğüttür. Dileyen rabbine varan bir yol tutar. Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz. Şüphesiz, Allah bilendir, hikmet sahibidir. Dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere de acı bir azap vardır" (29-31).
M. Sait ŞİMŞEK