İslâm’da Borçlu- Alacaklı İlişkileri Nasıl Düzenlenmiştir?
Gerek borç olarak alınan ve gerekse veresiye mal almaktan doğan borçların vadesinde ödenmesi gerekir. Ancak karz-ı hasende alacaklı dara düştüğü takdirde, alacağını vadesinden önce isteme hakkına sahiptir. Çünkü çoğunluk fakihlere göre karzda vade şartı bağlayıcı değildir.
Ödeme güçlüğü içinde olan borçluya gerekli kolaylığın gösterilmesi gerekir. Âyette şöyle buyurulur: “Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar süre vermek vardır. Bilirseniz, borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.”( Bakara, 2/280) Ancak ödeme gücü olduğu halde, borcunu vadesinde ödemeyen kimse alacaklıya zulüm yapmış olur. Hadiste şöyle buyurulur: “Zenginin borcunu ertelemesi bir zulümdür.”( Buhârî, Havâle, 1, 2, İstikrâz, 12; Müslim, Müsâkât, 33; Ebû Dâvûd, Büyû’, 10; Tirmizî, Büyû’, 68) Alacaklı, varlıklı kimseden alacağını mahkeme yoluyla zorla alabilir. Servetini gizleyip borcunu erteliyorsa cezası Allah’a aittir. Ebû Hanîfe’ye göre, borçlu borcundan dolayı hapsedilmemeli, bir ödeme plânı içinde ödemesi sağlanmalıdır.
Bir Müslüman gerek ihtiyaç yüzünden ve gerekse yatırımlarını büyütmek, daha fazla mal alarak cirosunu arttırmak gibi amaçlarla borçlanabilir. Ödeme gücünü aşmayacak şekildeki borçlanmalar bir sakınca doğurmaz. Nitekim Hz. Peygamber de zaman zaman ihtiyaç yüzünden borçlanmıştır. Meselâ, bir Yahudî’den veresiye buğday satın almış ve zırhını rehin olarak bırakmıştır.( Buhârî, İstikrâz, 1, Büyû’, 14, 33, 37, 88, Selem, 6, Rehn, 1; Müslim, Müsâkât, 124-126) Yine bir bedevînin Hz. Peygamber’de üç yaşlarında bir deve alacağı vardı. Bu hayvana denk olanı bulunamayınca, onun yerine daha değerli olanın verilmesini emir buyurdu. Bundan çok memnun kalan bedevî şöyle dua etmiştir: “Sen bana hakkımı en güzel şekilde verdin. Allah da sana mükâfatını eksiksiz versin!”( Buhârî, Vekâle, 5, 6, İstikrâz, 13, 67, Hîbe, 25; Müslim, Müsâkât, 122)
Ödemek niyetiyle borçlanan kimseye Cenab-ı Hak yardımcı olur. Ebû Hüreyre’(r.a)’ın naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Kim ödemek niyetiyle borçlanırsa, Allah onu bu borcu ödemeye muvaffak kılar. Kim de başkasının malını telef etmek niyetiyle alırsa, Allah onu telef ettirir, ödemeye muvaffak olamaz.”( Buhârî, Zekât, 18, İstikrâz, 2; İbn Mâce, Sadakât, 11; A. İbn Hanbel, II, 361)
Borçlanmada niyetin önemi Ebû Ümâme (r.a)’ın naklettiği şu hadiste daha açıktır: “Bir kimse ödeme için borçlanır, fakat borcunu ödeyemeden ölürse, Allah onun borcundan vazgeçer ve istediği bedeli vererek alacaklısını razı eder. Buna karşılık ödeme niyeti olmaksızın borçlanan kimse, borcunu ödemeden ölürse, Yüce Allah ondan alacaklıların hakkını alır.”( Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarîh Terc., 7. baskı, Ankara 1984, VII, 273)
Ancak bu dua ve sakındırmalar, İslâm’da borçlanmanın caiz olmadığı anlamına gelmez. Borçlanmada ölçünün kaçırılmaması ve ödeme gücünü aşacak borç yükü altına girilmemesi istenir. Nitekim peygamberlikten sonra en şerefli makam olan şehitlikte, şehidin bütün günahları bağışlandığı halde borçlarının bunun dışında tutulması, İslâm’ın kul haklarına ne kadar önem verdiğini gösterir.
Gerek borç olarak alınan ve gerekse veresiye mal almaktan doğan borçların vadesinde ödenmesi gerekir. Ancak karz-ı hasende alacaklı dara düştüğü takdirde, alacağını vadesinden önce isteme hakkına sahiptir. Çünkü çoğunluk fakihlere göre karzda vade şartı bağlayıcı değildir.
Ödeme güçlüğü içinde olan borçluya gerekli kolaylığın gösterilmesi gerekir. Âyette şöyle buyurulur: “Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar süre vermek vardır. Bilirseniz, borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.”( Bakara, 2/280) Ancak ödeme gücü olduğu halde, borcunu vadesinde ödemeyen kimse alacaklıya zulüm yapmış olur. Hadiste şöyle buyurulur: “Zenginin borcunu ertelemesi bir zulümdür.”( Buhârî, Havâle, 1, 2, İstikrâz, 12; Müslim, Müsâkât, 33; Ebû Dâvûd, Büyû’, 10; Tirmizî, Büyû’, 68) Alacaklı, varlıklı kimseden alacağını mahkeme yoluyla zorla alabilir. Servetini gizleyip borcunu erteliyorsa cezası Allah’a aittir. Ebû Hanîfe’ye göre, borçlu borcundan dolayı hapsedilmemeli, bir ödeme plânı içinde ödemesi sağlanmalıdır.
Bir Müslüman gerek ihtiyaç yüzünden ve gerekse yatırımlarını büyütmek, daha fazla mal alarak cirosunu arttırmak gibi amaçlarla borçlanabilir. Ödeme gücünü aşmayacak şekildeki borçlanmalar bir sakınca doğurmaz. Nitekim Hz. Peygamber de zaman zaman ihtiyaç yüzünden borçlanmıştır. Meselâ, bir Yahudî’den veresiye buğday satın almış ve zırhını rehin olarak bırakmıştır.( Buhârî, İstikrâz, 1, Büyû’, 14, 33, 37, 88, Selem, 6, Rehn, 1; Müslim, Müsâkât, 124-126) Yine bir bedevînin Hz. Peygamber’de üç yaşlarında bir deve alacağı vardı. Bu hayvana denk olanı bulunamayınca, onun yerine daha değerli olanın verilmesini emir buyurdu. Bundan çok memnun kalan bedevî şöyle dua etmiştir: “Sen bana hakkımı en güzel şekilde verdin. Allah da sana mükâfatını eksiksiz versin!”( Buhârî, Vekâle, 5, 6, İstikrâz, 13, 67, Hîbe, 25; Müslim, Müsâkât, 122)
Ödemek niyetiyle borçlanan kimseye Cenab-ı Hak yardımcı olur. Ebû Hüreyre’(r.a)’ın naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Kim ödemek niyetiyle borçlanırsa, Allah onu bu borcu ödemeye muvaffak kılar. Kim de başkasının malını telef etmek niyetiyle alırsa, Allah onu telef ettirir, ödemeye muvaffak olamaz.”( Buhârî, Zekât, 18, İstikrâz, 2; İbn Mâce, Sadakât, 11; A. İbn Hanbel, II, 361)
Borçlanmada niyetin önemi Ebû Ümâme (r.a)’ın naklettiği şu hadiste daha açıktır: “Bir kimse ödeme için borçlanır, fakat borcunu ödeyemeden ölürse, Allah onun borcundan vazgeçer ve istediği bedeli vererek alacaklısını razı eder. Buna karşılık ödeme niyeti olmaksızın borçlanan kimse, borcunu ödemeden ölürse, Yüce Allah ondan alacaklıların hakkını alır.”( Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarîh Terc., 7. baskı, Ankara 1984, VII, 273)
Ancak bu dua ve sakındırmalar, İslâm’da borçlanmanın caiz olmadığı anlamına gelmez. Borçlanmada ölçünün kaçırılmaması ve ödeme gücünü aşacak borç yükü altına girilmemesi istenir. Nitekim peygamberlikten sonra en şerefli makam olan şehitlikte, şehidin bütün günahları bağışlandığı halde borçlarının bunun dışında tutulması, İslâm’ın kul haklarına ne kadar önem verdiğini gösterir.